Başbuğ tutuksuz yargılanabilir miydi?
Türkiye, hukukun egemen kılınmak istendiği bir süreçten geçiyor. Vesayet düzenini, korku kâbuslarının yaşandığı, işkencenin gündelik hayatın olağanlarından sayıldığı günleri geride bırakma, dahası bir bakıma onlarla yüzleşme, gerektiğinde hesaplaşmaya girişme zeminini oluşturma yönündeki çabalar sürüyor.
Böyle olunca değişimcilerle tutucuların ister istemez karşı karşıya gelmesi de kaçınılmazlaşıyor. Eski düzenin (vesayet düzeninin) savunucularının birdenbire buharlaşmasını herhalde kimse beklemiyordur. Nitekim gelişmenin her safhası tutucularla yenilikçiler arasında ayrı bir kapışmaya vesile oluşturuyor.
Son günlerin öne çıkan iki önemli olayı, Uludere katliamı ve eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ'un tutuklanması her iki kesimin bir kere daha karşı karşıya gelmesine vesile oluşturdu. 35 ana kuzusunun öldürülmesiyle sonuçlanan Uludere olayının önümüzdeki bir zaman kesitinde aydınlığa kavuşturulacağı hususundaki umudumu ve dileğimi taze tutmak istediğimi belirterek Başbuğ sorununa değinmek istiyorum.
Aslında, ortada sorun morun yok. Ortada, bir emekli Genelkurmay Başkanı'nın davasının tutuklu olarak sürdürülmesini içine sindirmek istemeyen vesayetçi zihniyetin çıkarttığı gürültü var. Sesleri öyle yüksek perdeden çıkıyor ki, ortalıkta bir gürültüdür, bir hengâmedir gidiyor. Kişisel dileğini yasa hükmü yerine koyarak konuşanı mı ararsın, sözde hukukî bir mütalâa serdediyormuş gibi görünerek lâfazanlık yapanı mı ararsın, tutuklu generalin bu haline üzülmüş görünerek duygu sömürüsü yapmaya kalkışanı mı ararsın, hepsi ortada Bremen mızıkacılarının kakofonisini terennüm ediyor.
Ben bunlardan bir tekinin, görüşüne değer verdiğim için Sayın Başbakan R. Tayyip Erdoğan'ın yaklaşımını ele almak istiyorum. Onun argümanını ele alırsak, bu konuda laf edenlerin tümünü cevaplandırmış oluruz. Sayın Erdoğan diyor ki (medyaya intikal ettiği kadarıyla): "Yasal süreç başlamış vaziyette. Benim herhangi bir yoruma, değerlendirmeye girmem doğru olmaz. Kendisi 2 yıl Genelkurmay başkanı olarak beraber çalıştığımız mesai arkadaşımdır. Burada tutuksuz yargılanma yolu her zaman söylediğim tezimdir, olması her zamanki arzumuzdur. Bu noktada sürecin süratle neticelenmesi şahsımın ve partimin arzusudur. Bu şekildeki yolu isabetli bir yol olarak görmüyoruz." Demiş.
Buradaki temenniler onun ne kadar güçlü bir vefa duygusuna sahip olduğunun kanıtı olarak da değerlendirilebilir. Kendisi hakkında "andıç" hazırlamış olan bir generale bile salt mesai arkadaşı olarak bakabilmesi onun geniş yürekliliğine, bağışlayıcılığına hamledilebilir. Ancak olayın hukukî niteliği açısından Sayın Başbakan'ın tutuklamayı isabetli bir yol olarak görmediğini dermeyan etmesinin nesnel bir karşılığı bulunmamaktadır.
Tutuklama hükmü ilgili yasaya bir emekli generalin tutuklanmasını gerçekleştirmek için konulmuş değildir. Bu türden usul hükümleri yüzlerce tecrübenin, yıllarca birikimin ürünü olarak bir yasa hükmü haline gelmektedir.
Emekli General Başbuğ'un tutuklanması durumunu CMUK (m. 104) hükmüne göre değerlendirmemiz gerekir. Orada şu hüküm yer alıyor:
"Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler aşağıdaki hallerde tutuklanabilir.
1 - Kaçma şüphesini uyandıracak vakıalar bulunması.
2 - Delillerin yok edilmesi, değiştirilmesi, gizlenmesi, şeriklerin uydurma beyana veya tanıkların yalan tanıklığa veya tanıklıktan kaçmaya sevk edildiğini, bilirkişilerin etki altına alınmasına çalışıldığını gösteren hal ve davranışların bulunması.
Soruşturma konusu olan suçun, kanunda öngörülen cezasının üst sınırı yedi yıldan az olmayan hürriyeti bağlayıcı cezayı gerektirmesi (...) durumunda yukarıda bir ve iki numaralı bentlerdeki haller var sayılabilir."
Başbuğ'un durumu sonuncu fıkra hükmü içine giriyor. Yani sanığın kaçma şüphesi uyandırması veya kısa ifadesiyle delilleri karartma davranışı içinde bulunması hali, onun tutuklanmasını sonuçlamıştır. Ortada bir ıslak imzalı "andıç", yani bir resmi belge varken ve onun üzerine kâğıt parçası yaftasını yapıştırmışken, kara propaganda yapmak üzere kurulmuş 42 adet internet sitesinin kurulmasını davanın diğer sanıkları yüksek rütbeli subayların hepsi emir-konuta hiyerarşisi içinde onun iradesiyle gerekleştirildiğini işaret ederken; şu anda saymaya lüzum görmediğimiz kamuoyu önünde icra edilmiş diğer vukuatlar ortadayken, mahkemenin bu delileri görmezden gelmesi büyük bir risk altına girmesi olmaz mıydı?
Biz, kimsenin zor durumda bırakılmasını istemiyoruz. Başbuğ'un da, mahkemelerin de... Önemli olan muhakemenin selametle sonuçlandırılmasıdır. Onun nasıl gerçekleştirileceği de ilgili mahkemenin takdiri dâhilindedir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.