Bir köprünün iki yakası
Havaya uçurulmayı bekleyen bir köprü... Yıkılmamış, ama yıkılmaya hazır... Tüm heybetiyle orada... Savaş artığı bir köprü... Savaştan artmış, sular köprünün altından değil, köprünün üstünden akıyor. Sızıyor. Çirkef sularının arasında yetişmiş cılız dalların oluşturduğu sivrisinek yuvası... Köprünün üstünde yüzyıllarca birlikte gezmiş tozmuş, birbirini sevmiş, âşık olmuş insanlar... Köprüler kavuşmayı simgelemeliyken neden savaşı çağrıştırıyor? Kavuşmayı sağlayan bu yapıların niçin her şeyden önce yıkılması gerektiği düşüncesi ön alıyor? İnsanlar köprü yapmayı tasarlarken bir yandan da onu berhava etmeyi düşünüyor olmalı... Başlangıçta köprü iki yar arasındaki açığı kapamaya matuf bir hizmeti amaçlayarak kurulmuştu, gene de öyle. Onun asal işlevi iki açıklığı bitiştirmek, birleştirmek, kavuşmayı sağlamak olmuşken, sonradan bu hizmetin ortadan kaldırılmasını amaçlayan hedefler ön almaya başladı.
Sonra?
Sonrası ayrılıklar...
Sonrası savaşın yıkımları... Ne zaman ki, bir buluşmayı ortadan kaldırmak isteyen birilerini görüyorum, aklıma köprüyü uçurmak isteyen insanlar geliyor. Birileri hedefe ulaşmaya çabalarken köprüler inşa ederek yürürken, birileri de köprüleri yıkarak bir yandan onların geriye dönüşünü zorlaştırıyor, bir yandan da ortaya azim bir fitne caddesinin güzergâhını döşüyor... Ne ki, köprüyü geçip gidenler belki de istikbalin barışını çoktan inşa etmiş oluyor... Böylece fitnecilerin, barışı bombalama hevesi de kursaklarında kalıyor... Tarihse boş durmuyor. Tarih yıkmayı aklından geçirenlerin tutumunu durmadan kayda geçiriyor...
Köprü... O, her zaman buluşmayı sağlamak üzere kurulmayı bekler. İnsanoğlu bir kez köprü inşa etmeyi akledince onu köprü yapmaktan, köprü kurmaktan vazgeçirecek bir gücün engelleyeceğini tasavvur etmek insanın varlık yapısına aykırı düşer. Bir şeyi yıkmak elbet daima daha kolay olmuştur. Teker teker üst üste konulan tuğlalar hoyrat bir darbeyle baştan sona unufak olabilir. Ama insanın böyle oldu diye yılgınlığa düştüğü görülmüş müdür? Görülür mü? O yılgınlığı görmeyi bekleyenler her zaman bir kere daha hüsrana uğramaya hükümlü görünüyor. Burada elbet bir de köprünün altından akan sulara değinmemiz gerek. Köprü orada duruyor, lakin altındaki sular durmadan akıyor, akıp gidiyor. Köprünün altında biriken kâğıt ve çöp parçacıkları onu ayağına ya da diline dolayanları, o kâğıt parçasını küçükseyenleri sel olup sürüklüyor... Köprü ayaklarının böylesi işlevleri de oluyor...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.