R. Özdenören

R. Özdenören

Bataklıktaki sülün

Bataklıktaki sülün

"Bataklıktaki sülün, bir şey gagalayıp yemek için on adım yürür. Su içmek için yüz adım atar. Ama bir sülün kafeste beslenmek istemez. Kafeste daha rahat edecek olsa da bundan hoşlanmaz." (Chuang Tzu'nun Kitabı, çev: Levent Özşar, Biblos Y. İst. 2004, s.22).

Bu satırlar üzerine yıllar önce yazdığımı hatırlıyorum. Ama ne yazdığım şu anda aklımda değil.

Mecazlar böyledir. Her seferinde insana yeni şeyler çağrıştırır. İnsanı yeni hedeflere sürükler, yeni buluşlara götürür, hayatın anlamı üzerine insanı bir kez daha düşündürür.

Bu tespiti yapan Çinli bilgenin ne dediğinin bilincinde olduğunu kabul etmemiz gerekiyor. Sülünün tavukgillerden bir kümes hayvanı olduğunu biliyoruz. Bir hayvanın sonradan evcilleştirilebileceğine inanmak istemiyorum ben. Bir hayvan ancak evcil yaratılmışsa evcildir. Evcil değilse hiçbirini sonradan evcilleştirmenin imkânı olacağını düşünemiyorum. Örneğin kedinin envai çeşit türleri var. Ama o türlerden ancak biri evcildir. Köpekler de öyle... Kurt da köpek türünden bir hayvan olmakla birlikte onu evcilleştiremiyorsunuz. Sığır türü, at türü, eşek türü.. bunların hepsi aynı ırada; yani ancak evcil olarak yaratılmış olan evcil kalıyor. Yaradılıştan evcil değilse hiçbirini sonradan evcilleştirmenin yolu bulunmuyor. Yılanı, örneğin evcilleştiremiyorsun. Belki bir süre mayıştırmak mümkün olabiliyor. Ama eninde sonunda o yapacağını yapıyor. Çünkü onun ırası saldırma üzerinedir. Vahşi hayvanların terbiyecilerine (sahiplerine) saldırdığını her zaman işitebiliriz.

Ancak evcil hayvanlar da özgürlüğüne düşkündür. Sanırım Çin bilgesinin söz konusu ettiği durum böyle bir şey... Sülün evcil hayvanlardan sayılmakla birlikte kafeste beslenmeyi istememesi bu nedenle olsa gerek. Benim, kedilere ünsiyetim var. Son yıllarda apartman dairesinde kedi beslememiz mümkün olmasa da, vaktiyle çok kedim oldu. Onlar evin içinde, bahçede, sokakta, her yerde serbestçe dolaşırlardı. Ama bir odada kapatılıp kalmayı asla istemezlerdi. Yanlışlıkla bir odada kapalı tutulmuşsa, kedi, huzursuzlaşır. Kapıya pencereye tırmanmak, kapatıldığı yerden kaçmak ister. Kapıyı açtığınız anda da oradan sıvışıp gider.

İnsanlarla hayvanları benzetmek istemem elbet. Hayvanda özgürlük bilinci olduğunu kabul etmemiz de gerekmiyor.

Gene de Çin bilgesinin tespitinin yerinde olduğunu düşünüyorum.

Sülünü kafeste tutarsanız daha rahat edeceği kesin. Ancak bu kesinlik bizim insan bilincimize göre öyle. Yoksa hayvanın kendisi açısından durum tümüyle farklı görünüyor. Sülün bataklıkta yaşarken yemine ulaşma uğruna on adım atmak zorunda; su içmek için ise yüz adım atması gerekiyor. Kümesindeyken böyle bir şey yok, durduğu yerde yemi de, suyu da ayağına geliyor. Ama sülün bu halinden mutlu değil, mutlu olmuyor. Çünkü ona yürümek de gerekiyor. Ve attığı her adım onun sağlığına bir yarar sağlıyor.

Biz insanlar kafesi daima özgürlüğümüzü kısıtlayan bir mekân olarak algılamaya alıştığımız için kafesi doğal olarak sülün için de özgürlüğünün kısıtlandığı bir mekân olarak düşünme eğilimini taşıyoruz. Bu nedenle de kafeste alıkonulmuş bir sülünün orada daha rahat edeceğini varsaymamıza rağmen o rahatlığı reddedişini makul görüyoruz. Bizim insan bilincimiz sülünün yerine geçtiğinde onun kafeste rahat edemeyeceğini söylüyor. İlla bataklığın meşakkatli de olsa özgür ortamını isteyeceğini farz ediyoruz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
R. Özdenören Arşivi