İzzetimiz Şerefimiz İftiharımız
Yüce Allah, önce şu muhteşem evreni yarattı.
Sonra evrenin içinde en güzel, en değerli varlık olan insanı yarattı.
Ve insana; “Al sana muhteşem bir kullanma kılavuzu. Bu evreni bu kulllanma kılavuzu ile kullanırsan, hem faydalanır, hem de beni memnun edersin. Değilse, hem fayda yerine zarar görür, hem de beni gücendirirsin.” Dedi.
Bu kullanma kılavuzu İslam’dır.
Biz müslümanız hamdolsun. Bundan büyük bir izzet ve şeref duyuyor, iftihar ediyoruz.
Biz rastgele oluşmuş kör bir tesadüfle gelmedik bu cihana. Bu cihan da kör bir tesadüfün eseri değildir. Biz ve evren, dilediğini bildiği gibi yaratan bir yaratıcının tercih ve takdiriyle varız. Hatta hangi zaman ve zeminde, hangi ortam ve şartlarda, hangi görev ve kabiliyetlerle yaratılmamız da tamamen O’na ait takdir ve tercihledir.
Biz müslümanız, Allah (azze ve celle) ın insan dahil evrene koyduğu “sünnetullah – Allah’ın kanunları” (kimileri ona ‘tabiat kanunları’ diyor) ile, birey ve topluma koyduğu “fıkıh - İslam Hukuku” da denilen İslam kanunları, bir çarkın dişlileri gibi uyum içerisinde çalışır. Aynı tornadan bir ustanın eliyle çıkan motor aksamı gibi, bu iki kanun beraber çalışırsa, insana huzur ve mutluluk getirir. Işte ideal hayat budur.
Evet, biz müslümanız, Allah (azze ve celle) ın bizim için indirdiği dinine razı olduğumuz gibi, bizim için biçtiği takdirine de razı olmuşuz, bizim için çizdiği kaderine de teslim olmuşuzdur hamdolsun. Bundan büyük bir şeref, büyük bir izzet, büyük bir iftihar ve büyük bir mutluluk duyuyoruz. İslam’ı hakkıyla yaşayamasak, Yüce Allah’a hakkıyla kulluk yapamasak da, hep bunu söyleyecek, bunu yaşayacak, bunu yaşatmaya çalışacağız.
Zaman zaman –Allah zorluklarla denemesin – gerek korkudan, gerek açlıktan, gerek acı bela ve musibetlerden, gerek amansız işkencelerden ötürü sesimiz soluğumuz çıkmasa da kimse, hele hele İslam düşmanları asla bizim bu davadan vazgeçtiğimizi akıllarına getirmesinler.
Allahım!.. Bu vadimizin hep geçerli kalmasını senden istiyor, yar ve yardımcımız olmanı diliyoruz. Daima “Hasbünallah ve ni’me’l vekil, ni’me’l mevla ve ni’me’n nasir.” diyoruz ve buna hep inanıyoruz. Amenna ve saddakna.
Bize göre bütün Peygamberlerin getirdiği din, aynı dindir. Yani İslam’dır. Onun için bütün peygamberler, tıpkı Resulullah (sallallahu aleyhi vesellem) efendimiz gibi hak peygamberlerdir. Onlara da, getirdikleri Kitaplara da iman etmek, imanımızın temel esaslarındandır.
“Keşke” demenin bir faydası yok ama biz yine de diyelim, keşke o kitaplar da iyi korunabilseydi de kaybolmasalardı, ya da tahrif edilmeselerdi, dinimiz için temel bir kaynak olurdu. çünkü “bizden öncekilerin şeriatı”, bazı şartlar dâhilinde bizim için de şeriattır.
Ama bu gün “İlahî Kitap” deyince elimizde güvenebileceğimiz sadece Kur’an kalmıştır maalesef. Kur’an bize “doğru yolun Allah’ın yolu” olduğunu bildirir. Bu yol, Allah (azze ve celle) ın kendilerine nimet verdiği “nebilerin, sıddîklerin, şehitlerin ve salihlerin yolu” olan “İslam” yoludur.
Evet, bu yol aynı zamanda Hz. Musa’nın ve Hz. İsa’nın da yoludur.
Peki, bu gün o iki peygambere nispet edilen dinler, yani Yahudilik ve Hıristiyanlık onların dini değil mi?
Hâşâ, elbette değil.
Onlar bir dinle geldiler ve o din de İslam’dır. Bu gün gelseler, yine ellerinde Kur’an’la İslam’ı arz ederlerdi insanlara. Allah Teala katında başka bir din yok ki…
Yahudilik ve Hıristiyanlık, Onların getirdiği dinin maalesef bozulmuş, aslî özelliklerini kaybetmiş halidir ve bu açıdan onlarla bir ilgisi kalmamıştır. İslam’a göre onlar, aslı hak olmasına rağmen, daha sonra yaşadığı bozulma ve değişim yüzünden artık “batıl” olmuş dinlerdir.
İslam’ı da onlara benzetmek için “dinde reform” yapmak isteyen zavallılar yok değildir. özellikle batıcı – laikçi çevreler, İslam’ın dünya taleplerini bitirmek için bunu çok istemektedirler. Ama emellerine asla eremeyeceklerdir. çünkü Kur’an-ı Kerim Allah Teala tarafından korunmaya alınmıştır.
Bütün mesele bunu Yahudi ve Hıristiyanlara anlatabilmektir.
Bunun bir faydası da, İslam’dan başka her dine saygı gösteren “yerli çağdaş Müslümanlara” olurdu. Belki bu sayede kendi dinlerine de az çok saygı duyarlardı “yerli mankurt”lar.
Bakara, 120.
“Kim Allah'a ve Peygambere itaat ederse işte onlar, Allah'ın kendilerine nimet verdiği peygamberlerle, sıddıklarla, şehitlerle, Salihlerle-iyilerle birliktedir. Bunlar ne güzel arkadaştır!” Nisa, 69.