Yunus Vehbi Yavuz

Yunus Vehbi Yavuz

Hayatın temeli iman

Hayatın temeli iman

Hayâtın temeli îmândır. Îmânsız bir hayat bitkisel bir hayattan fark-sızdır. En büyük tehlike îmânsızlıktır. Bir şeye inanan, kendini sınırlama ve belli ölçülerde disipline etme imkânına sâhiptir. Fakat inanmayanların böyle bir şansı yoktur. 

İnsanları kurtaracak, toplumları sürekli dengede tutacak, onlara hayat verecek olan îmân ise İslâmî îmândır. İslâmî îmânın en karakteristik özelliği kişileri bağımsız kılması, şeref ve haysiyetlerini koruyarak fânî varlıklar karşısında küçük düşürmemesi ve başı her zaman dik tutmasıdır. 

Saçma inançların, sapık düşüncelerin İslâmî îmânda yeri yoktur. İnsan aklını esas alan bir îmân anlayışı her halde en üstün bir îmân derecesi olsa gerektir. İslâm akla o derece önem vermiştir ki, bir kimsenin kendi aklı ile yüce Allah’ın varlığını bulma sorumluluğunu yüklemiştir. Îmânın temeli de akıldır.

Çağdaş dünyada ve ileriki çağlarda yaşayanlar ancak akıl ile ayakta durabilecektir. Her şey akıl ile çözüme kavuşturuluyor. İslâmî îmân da aklı harekete getirip her türlü yanlış düşüncelerden, sapık inanış biçimlerinden kişileri koruyup bu dünyâ hayâtından en güzel bir şekilde yararlanma zemînini hazırlar. İslam dininin temel hedefi budur. 

İslâmî hayatta da inancın değeri çok yüksektir. İnanç eğer sağlam ve geçerli değilse, yanlışlarla ve hurâfelerle karışmışsa, böyle bir mü’minin ibâdet ve davranışlarının Allah katında bir değeri olmaz. Önce katıksız, saf ve sağlam bir îmâna sahip olmak gerekir. 

Çağımızda yarı câhilî bir hayat yaşayan toplumlarda en çok üzerinde durulması gereken, ağırlık verilmesi îcâb eden nokta îmânın sağlam temellere oturtulmasıdır. Eğer toplumda, bütün bireyleri kucaklayacak bir îmân anlayışı yayılabilirse, müslümanım diyen herkes îmânını güçlendirilip teferruâtla fazla uğraşılmazsa, öyle inanıyoruz ki, çok kısa zamanda bütün anlaşmazlıklar önlenebilecek, yanlışlar ayıklanacak, sosyal bütünleşme daha sağlam zeminlere oturtulacak, kardeşlik ve sevgi toplumu kucaklayacaktır. 

Fakat, toplumda dinsel kesim olarak tanımlanan bazı çevrelerin önemli bir bir hatâsı göze çarpmaktadır. O da toplumun temeltaşı olan imanı arka planda tutup, teferruât diyebileceğimiz bazı meselelerle gereğinden fazla meşgûl olması, îmânın ihmâl edilmesi ve ağırlığın ikinci, üçüncü dereceden mes’elelere verilmiş olmasıdır. Bu yanlıştan dönülürse, kılığı-kıyâfeti, davranışı ne olursa olsun, yaşama biçimi nasıl olursa olsun; Allah’a, âhirete inanan, îmânın diğer ilkelerine kuvvetle bağlanan ve iyi işler yapan herkes îmânını güçlendirip hayat kazanacaküır. Böylece iç yapısında güç ve kuvvet kazanan bir mü’min kul, iç güdüsü ile kendine çekidüzen verecektir. 

Fakat, îmânın takviyesine ağırlık vermeyip de teferruat meselelerle, şekilcilik ile uğraşmak giderek inananların İslama karşı ilgisini azaltma thlikesi göstermekte, insanların İslâmî hayâta soğuk bakmasına neden olmaktadır. Çünkü mühim ehemme tercîh ediliyor. Aküsü zayıf ya da boşalmış bulunan bir otonun aksesuarını ne kadar süslerseniz süsleyin, arabayı yürütemez, amacınıza ulaşamazsınız. Oto olduğu yerde kalır, zamanla çürür, aksesuarlar dahil bu oto yok olup gider. Fakat akü doldurulur da yürütülürse, bu otonun kazanacağı paralarla kendi kendini finanse etmesi son derece kolay bir iş olur. 

O halde tüm inananları; konumu, durumu ne olursa olsun, müslüman olduğunu ifâde ve iddiâ eden herkesi kucaklamalıyız, onlara yardımcı ve destek olmalı, aslâ dışlamamalıyız. Aksi takdirde bâzı insanların dînden soğumasının, dîne karşı tavır almasının sorumluğu altında olma tehlikesi ile karşı karşıya kalırız. Allah korusun, bu durum büyük bir tehlikedir. Çerçeveyi ne kadar geniş tutarsak, insanlar Allah’ın rahmetinden o ölçüde yararlanmış olurlar. Tersine eğer çerçeveyi daraltırsak, hakkımız olmayan bir işi yapmış oluruz, ki bunu yapmak büyük bir haksızlıktır, büyük bir günahtır.

Dînî anlatma görevini üstlenenlerin en önemli vazifesi insanları nefret ettirmemek, müjdelemek, zorlaştırmamak, belki kolaylaştırmaktır. Bunun için insanları, sürekli olarak Kur’ân’da ve sahih sünnette yer alan müjdelerle müjdelemeli, güzellikleri, iyilikleri sürekli olarak gözler önüne sermeli, yumuşak, tatlı ve güzel sözlerle insanları iyiye, güzele ve doğrulara çağırmalıyız. Hz. Peygamber’in insanları Hakka çağırmadaki metodu yumuşaklıktır, hoşgörüdür, merhamettir. 

Çağımızda ne yazık ki, dinî misyon üstlenen bazı kesimler bunun tam tersini, yâni sertliği esas almaktadırlar. Sertlik ile kişiler farazâ siyâsî bir başarı elde etseler de, İslâm’ın iyilik ve güzellitklerini gönülden kabul ettirme ve yaşam biçimine çevirmede başarı elde edemezler. Çünkü İslâm “teslîm olmak”tır, gönülden bağlanmaktır. Bunun için sevgi ister, şefkat ister, müjde ister, mühlet ister. 

Hz. Peygamber, insanları müslüman etmek için çırpınırken, kendini yok edercesine yorrması ve üzmesi karşısında ulu Allah tarafından uyarılmış, “İnanmıyorlar diye, nerede ise kendini yok edeceksin. Dilesek biz onların üzerine gökten bir mu‘cize gönderirdik de ona boyun eğip kalırlardı.” (eş-Şu‘arâ, 26/3-4) buyurulmuştur. Yine el-Kehf sûresi, 18/6. âyetinde şöyle buyurulmaktadır, “Bu söze inanmayanların ardından üzülerek nerede ise kendini yok edeceksin.”

İslâm’ın aslına müdâhale sözkonusu olamaz. Hangi düşünce ile olursa olsun, bu müdâhale yapıldığı takdirde din çığırından çıkar, insanların kendi anlayışına dönüşür; dolayısıyısıyla insanileşir. Bozulmamış saf bir din anlayışına ulaşmanın yolu bilimsel araştırmalardan geçer. Bilim adamlarına güvenmemiz, bilimsel araştırmaları desteklememiz ve onlara sonuna kadar sahip çıkmamız gerektiğini özellikle burada vurgulamak isterim.

O halde aziz okuyucularım! Topluma hizmet sunmak isteyen Müslümanların görevi İslam Dinini Kur’an ve sünnette olduğu gibi, katıksız sağlam bir şekilde öğrenmek ve bu bilgileri toplum ile paylaşmaktır. Hurafelerden arınmış, berrak bir din anlayışına sahip olmak en büyük dileğimizdir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yunus Vehbi Yavuz Arşivi