Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Vakit ne yazmışsa o... Çiğ yemedik ki, karnımız ağrısın!

Vakit ne yazmışsa o... Çiğ yemedik ki, karnımız ağrısın!

Geçen hafta; hem Türkiye'yi, hem de Vakit'i çok yakından ilgilendiren "iki olay" cereyan etti... Birincisi; kartel patronu Aydın Doğan'ın, "Vakit'in omzundan Şevket Kazan'a, Şevket Kazan'ın omzundan Vakit'e ateş etmek" yani "bir taşla iki kuş birden vurmak" istemesiydi...
İkincisi ise; "Vakit'in üzerine yıkılmak" istenen bir "cinayet"in Vakit'le uzaktan-yakından bir ilgisinin olmadığının ortaya çıkmasıydı.
önce, birinci olaydan söz edelim... Malûm; 12 Ocak 2008'de, "Şevket Kazan'la yapılmış bir röportaj"ı manşet yaptık... Kazan'ın anlattıklarını, "kirli gazetecilik" başlığı ile verdik... çünkü, Aydın Doğan ve Prof. Necmettin Erbakan arasında geçen görüşmeler esnasında sarfedilen sözler; "28 Şubat süreci"nde Refahyol Hükümeti'ne yönelik "linç girişimleri"nin altında, "menfaat" yattığını ortaya koyuyordu.
Bize göre, bu; "kirli gazetecilik" örnekleriydi.
Başlığı da o şekilde verdik.
Ancak, sayın Şevket Kazan, bu haberin üzerinden 6 gün geçtikten sonra; önce Millî Gazete'ye, sonra da Hürriyet'e açıklamalar yapıp; "Ben öyle sözler sarfetmedim... Vakit, sözlerimi hem çarpıtmış, hem de sözlerime ilâveler yapmış" dedi.
Bunlar bize yöneltilmiş "ağır itham"lardı.
ALIN SİZE BİR “çARPITMA” öRNEĞİ!
"çarpıtma... Olmayanı yazma... İlâveler yapma" gibi işler Vakit'in yapacağı işler değildi... Bu işleri "kartel gazeteleri" yapardı... Nitekim, bunun "örnekleri" de vardı...
Meselâ, 1999 Nisan ayı...
Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul özkök, o günlerde şunları yazıyordu:
"Brifingden sonra çevik Paşa'nın odasına gittik.
Randevuyu rahmetli Gülçin Telci aldı.
Aramızda cep telefonundan çevik Bir'e ulaşabilen tek kişi oydu.
Gülçin ve benim dışımda Hürriyet'ten Tufan Türenç, Emin çölaşan ve Sedat Ergin vardı.
çevik Bir'in yanında ise her zamanki gibi Genelkurmay Genel Sekreteri Erol özkasnak bulunuyordu.
Emin böyle durumlarda kafasında bir soru varsa, hiç sansürsüz, direkt olarak sorar.
O gün de sordu.
"Paşam, Erbakan ve çiller, bütün bunlara rağmen gerekli düzenlemeleri yapmazsa müdahale edecek misiniz?"
Emin, soruyu sorduğunda çevik Bir koltuğuna oturmak üzereydi.
Bir an öyle kaldı.
Tabii "Evet müdahale ederiz" demedi.
Onun yerine dolaylı bir cevap verdi.
Yanlış hatırlamıyorsam, "Biz söyleyeceğimizi söyledik" demekle yetindi.
Ertesi gün Hürriyet'in manşeti, "Gerekirse silah kullanırız"dı.
O brifingden iki-üç gün sonra da DYP'den toplu istifalar başladı."
İşte bu satırlar üzerine, biz, o günlerde şu yorumu yapmıştık:
"İnsanları nasıl kullandıklarının, olayı nasıl çarpıttıklarının, sözleri nasıl saptırdıklarının itirafıdır bu!.."
Gerçekten de öyleydi;
Ağızdan, "Söylediğimizi söyledik" şeklinde çıkan söz; Hürriyet'in manşetine gelinceye kadar "kurşun"a dönüyordu;
"Gerekirse silâh kullanırız!"
TüCCAR BİR GENERAL’İN TALİMATI!
Sadece bu mu?.. Hürriyet, "Şemdin Sakık'ın şok itirafları"(!) arasına Vakit ve Millî Gazete'yi de sokmuş ve bizleri "PKK'ya destek vermek"le suçlamıştı!..
Tabiî, olayın aslı, aylar/yıllar sonra ortaya çıkmış, "Şemdin Sakık'ın böyle bir ifade kullanmadığı" anlaşılmış, o ifadelerin Hürriyet, Milliyet ve Sabah'ın manşetlerine "Bir Tüccar General" tarafından "sokuşturulduğu" ifşa ve itiraf edilmişti!.. Evet; Hürriyet, Milliyet ve Sabah; o manşeti "dipçik zoruyla" atmıştı...
Biliyorsunuz, "bunun, böyle olduğunu", yıllar sonra; önce Can Ataklı, sonra da Sabah'ın o zamanki patronu Dinç Bilgin itiraf etmişti!..
Demek istediğimiz şu:
"çarpıtma!.. Olmayan şeyi yazma!.. İlâveler yapma ve saptırma" gibi işler, "Vakit'in yaptığı/yapacağı işler" değildir!..
Dolayısıyla; sayın Şevket Kazan'ın söylemediği sözler; haberimize kesinlikle ilâve edilmiş veya çarpıtılmış değildir!..
"Ne söylediyse, o" yazılmıştır!..
Dahası; "haber metni" kendisine de okunmuş, üzerinde "kendi istediği düzeltmeler" yapılmış ve haber, "onaydan sonra" yayınlanmıştır!..
İSTEYEN GELİR, BANDI DİNLER!
Daha önce de ifade ettiğimiz gibi;
Bu görüşmenin "bant kayıtları" elimizdedir...
Ve yine ifade ettiğimiz gibi, bu bandı "Müslüman"lara dinletme sözümüzün arkasındayız.
Kaldı ki; "bandı dinlemek üzere" gazetemize gelen misafirlerimize söz konusu bandı dinlettik...
"Telefon"dan veya "internet"ten dinlemek isteyen okurlarımıza bunun maalesef mümkün olamayacağını bildirmek istiyoruz...
çünkü; telefon veya internette, "dost" görünümlü kişiler olabilir, "bant kaydı"nı internet ortamında yayabilir!
Biz, bunun olmasını istemiyoruz!..
çok çok merak edenler, İstanbul merkez binamıza veya Ankara büromuza gelerek bandı dinleyebilirler ve ortada bir "çarpıtma veya saptırma" olmadığını kendi kulaklarıyla duyabilirler!..
VAKİT'E SALDIRAN, CEVABINI ALIR!
Bunu böylece ifade ettikten sonra, gelelim Hürriyet'in sürmanşetindeki iddialara...
Her zaman söylüyoruz, bir defa daha deklâre edelim: "Vakit'in veremeyeceği hiçbir hesap yok"tur!..
Kaldı ki, "Aydın Doğan'a cevap" mahiyetinde verdiğimiz haberler de; "kimin hangi zihniyette" olduğunu göstermeye yetmiştir!..
Vakit'in yaptığı şudur:
Bu ülkede "söz söyleme hakkı" olanlar, sadece "güçlü"ler değildir!.. Hakkı kullanma konusunda hiç kimseye "imtiyaz" tanınmamış, hiç kimseye "ayrıcalık" verilmemiştir!.. "Düşünceyi ifade özgürlüğü" açısından Hürriyet ile Vakit arasında hiçbir fark yoktur...
Aydın Doğan'ın veya Hürriyet'in "Vakit'e saldırma hakkı" varsa, Vakit'in de "kendini savunma" hakkı vardır!
Ancak, Aydın Doğan ne yapmıştır?..
Kendisi Vakit'e saldırmaya devam ederken, bizim kendisine verdiğimiz "cevap"ları durdurmak, evet "Vakit'i susturmak" için apar-topar savcılığa başvurmuştur!
Amacı, kendisinin "konuşması" ve fakat bizim "susmamız"dır!..
Ancak Vakit; korkutmalara, ürkütmelere, tehdit ve şantajlara pabuç bırakacak bir gazete değildir...
"Tehdit"lerden korksaydık, zaten "gazete" çıkarmazdık!
Bizim; hiç kimseden korkacak, çekinecek veya pısacak bir eksiğimiz/açığımız yok...
"çiğ yemedik ki, karnımız ağrısın!"
"Yaramız yok ki, gocunalım!"
İşte bu özelliğimiz dolayısıyla, "burunlarından kıl aldırmayanlar" karşısında "dik" durabiliyor, söyleyeceğimizi "eğmeden-bükmeden" söyleyebiliyoruz!
çünkü bizim "kaybedecek bir şeyimiz" yok!..
"İstikbal" hesaplarımız yok... "Menfaat" ve "ihale" beklentilerimiz yok!.. "Koltuk"larda gözümüz yok!
Dedik ya, işte bundan dolayıdır ki; Türkiye'nin, tek "bağımsız, bağlantısız ve güdümsüz" gazetesiyiz!..
İnşaallah, böyle de kalacağız!..
Aydın Doğan'lar da, kartallar da, atmacalar da vız gelir bize!..
Bize saldıran, cevabını da alır!..
çünkü biz "doğru"yuz, "dürüst"üz, "haklı"yız!..
DANIŞTAY CİNAYETİ VE ERGENEKON!
"Allah doğruların yardımcısıdır" ilâhi hükmü, işte bir defa daha tecelli etti...
17 Mayıs 2006 günü işlenen "Danıştay cinayeti"nin hemen ardından, evet, sadece 15 dakika sonra "Vakit'in manşeti"ni ekranlara getirip, "Vakit hedef göstermişti" diyenler, ertesi gün de gazetelerinde, adeta bir orgazm halinde Vakit'i hedef gösterip, "Hedef manşetten, kurşun avukattan!.. Manşetten vur emri" başlığını atanlar, bir defa daha yanıldılar!..
Pek fena yanıldılar, çok kötü çuvalladılar!..
"Şemdin Sakık'ın olmayan ifadeleri" ile Vakit'i linç etmek isteyip de, başarılı olamayanlar, bu defa da "ömründe Vakit'i eline almamış bir avukat"ın otomobilinde bulunan veya o otomobile özellikle "konulan" bir kupür ile Vakit'i de bu "kanlı eylem"e bulaştırmak istediler!..
Ancak, Cenab-ı Allah, ellerini ayaklarına dolaştırdı... çünkü Vakit'in; "tetikçi"lerle de, "illegal örgüt"lerle de bir bağı ve bağlantısı yoktu...
Bizim, "çete"lerle de, "mete"lerle de işimiz olmazdı...
Nitekim, aradan geçen zaman, "olayın içinde kimlerin bulunduğunu" gözler önüne serdi!..
Bu "kanlı eylem"in arkasında "mafya" vardı, "çete"ler vardı, "illegal örgüt"ler vardı...
Ki, 2007'de "15 kişi"nin, 2008'de "13 kişi"nin tutuklanması ve onların şu anda cezaevinde olmaları, "hain plan ve kanlı tuzak"ların, "Ergenekon" örgütlenmesinin işi olduğunu gözler önüne serdi.
Böylece, bu olayın Vakit'le uzaktan-yakından ilgisinin olmadığı da tescil edilmiş oldu!..
18 Mayıs 2006'da "Vakit hedef göstermişti" diyen gazetelerin, bugün "Hedef darbeydi!.. Danıştay saldırısının altından Ergenekon çıktı" şeklinde başlıklar atmaları; "Vakit'in dürüstlüğü"nü, "Vakit'in doğruluğu"nu ve "Vakit'in haklılığı"nı kanıtlamıştır!..
Uzun lâfın kısası; geçen her gün, gelişen her olay, Vakit'i haklı çıkarmaktadır!.. Onun için diyoruz ki; "Vakit'e kulak verin!.. Ama, zamanında!"
Selam, saygı ve gönül dolusu muhabbetlerimizle!..


Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi