Sevigen üzerinden Baykal'ı vurmak
CHP'de seçimden sonra yaşanması beklenen parti içi hesaplaşma şimdiden başladı. Bu öne alışın sebeplerini irdelemeden önce olayı kısaca özetlemekte fayda var. Birbirinden bağımsız gibi görünen iki paralel süreç birlikte yaşanıyor.
İl Başkanı Gürsel Tekin'in meclis üyelik listelerini gerekçe göstererek istifanın eşiğinden dönmesi ve Genel Sekreter Yardımcısı Mehmet Sevigen'in 'etik olmayan' aracılık hizmetlerinin açığa çıkması, çatışmanın öncü atışları.
İstanbul'da CHP'yi tekrar konuşulur hale getiren İl Başkanı Tekin riskli bir hamleyle gücünü test etti. Partisinin seçim başarısını ve parti içindeki konumunu yıpratmayı göze alarak bunu yapması ilginç. İstanbul'da beklediği sıçramayı yapamama endişesi akla ilk gelen neden. Başarısızlığa gerekçe oluşturuluyor olabilir. Veya seçim başarısının sağlayacağı rüzgâr olmayacaksa, gündemde olmanın avantajlarından yararlanma düşüncesi akla geliyor. Medyada bu kadar yer alabiliyorken mesajları vermek, 30 Mart sabahına yatırım yapmak fena fikir değil. Yelkenleri dolduran medya grubu ile yoğun iletişim de insanın ayaklarını yerden kesebilir. Görünüşü belli etmese bile yaşı ilerleyen Genel Başkan Deniz Baykal'ın yerine yakıştırılanların önünde Tekin ve Kılıçdaroğlu geliyor.
Mehmet Sevigen olayına Kemal Kılıçdaroğlu'nun verdiği tepki de bu teorilere güç katıyor. Sevigen'in savunmakta zorlandığı olayı, Kılıçdaroğlu'nun "Gereğini yapsın, istifa etsin" noktasına taşıması içinde bulunduğu 'Köroğlu psikolojisi'yle açıklanabilir. Halk "Helal olsun, kendi partisinin yolsuzluklarına da aynı tepkiyi veriyor" diyebilir. Ama ters de tepebilir ve "Hepsi aynı, bari güçlünün yanından ayrılmayalım" düşüncesine de yol açabilir. Baykal'ın seçime giderken en yakınındaki adamı feda edip, 'bir Dişli vakası da CHP'de' yorumlarına haklılık kazandırmayacağı belliydi. Nitekim dün hem Sevigen'i savundu hem de Kılıçdaroğlu'nu eleştirdi. Hükümetle kanlı bıçaklı, partisinin genel merkeziyle kavgalı bir adaya seçmen oy vermekten kaçınır. Doğal seçmen refleksi böyle işler. Buna rağmen takınılan tavır, 'seçimi kaybettik, bari partiyi ele geçirelim' şeklinde yorumlanabilir.
Baykal, "Alanla satan arasında işgüzarlık yaptığı, ticarî ilişkiye ilgi gösterdiği anlaşılıyor. Ama bunun rüşvet, haksız kazanç gibi takdim edilmesi doğru değil." şeklinde Sevigen'e arka çıkarken, Kılıçdaroğlu'na şu mesajları verdi: "Dürüstlük, her suçlamanın yanında yer alarak, suçlama korosuna katılarak güvence altına alınamaz. Ne var ne yok, o ayrımı yapmak gerekir. O ayrımı yaparsak hem dürüstlüğü güvenceye alırız, hem de yıpratma, intikam çabaları ya da siyasî hesaplaşmaları oraya taşımayız." Baykal konunun siyasî hesaplaşmalara alet edilmemesini istiyor.
Siyasî hesaplaşmalardan kastı, parti içi müzmin muhaliflerden gelen salvolar değil. Baykal, Ali Topuz gibi isimlerin çıkışlarına şaşırmamıştır. Fakat Tekin-Kılıçdaroğlu ikilisinin seçimden önce başlamaları sürpriz olmuştur. Baykal aslında İstanbul ve Ankara'yı ihale ederek başarısızlığın faturasından kurtulmayı deniyor. Ankara'da Murat Karayalçın, İstanbul'da ise üç silahşörler kaybettiğinde, "Ben seçme hakkımdan feragat edip medyanın dayattığı seçeneklere teslim oldum. Yenilgi benim değil, bunları bana dayatanların" diyebilir. Meclis üyeliklerini gerekçe göstererek Karayalçın'ın maraza çıkarması bekleniyordu, İstanbul ekibi önce davrandı. CHP'de artık hesapların seçimden sonrasına göre yapıldığını söylemek mümkün. Baykal'ı devirmek ya da dikenlerinden ayrıştırarak kuşatmak projelendiriliyor. Bunun ilk adımı etrafındaki en sadık muhafızı Sevigen'i vurmak.