Eski ve derin bir konu: Irkçılık
Zaman zaman mektuplar alıyorum. Daha çok da sorular. Çoğu özel olduğu için cevapları buradan veremiyorum. Okuyucularıma “ilginiz için teşekkürler” diyorum.
Bir e-posta aldım. İçinde bizim otuz sene önce tartıştığımız konular, yanlış anlamalar, değerlendirmeler ve sitemler var. İlim ve kültürde maalesef çok mesafe katedemiyoruz diye üzüldüm.
Bir alıntı yaparsam anlayacaksınız.
“Şunu belirtmeliyim ki; ben bir Türk milliyetçisiyim. Amacım, Türk milletinin her yönden ilerlemesi, başka milletlerden aldığı kötü ve kendisine yakışmayanları bırakmasıdır. Ahlakta, bilimde, teknikte, ilimde en üstlere çıkmasıdır. Tarihi misyonuna sadık kalmasıdır. Kültüründen taviz vermemesidir. Diğer milletlerle/ırklarla kıyaslama değildir amacım.
Bu düşüncelerimde İslamiyeti hiç bir zaman dışlamadım ama nedense hep bununla suçlanıyorum.
Irkçılık kötü diyenlere bakıyorum da, nedense hep Türk ismine karşı bir hoşnutsuzluk var. Hele Türk ırkı deyince küplere biniyorlar. Fakat gerek dilde, gerek şekilde olsun arapçılığı bırakmıyorlar. Farkında olmadan arapçılık yapıyorlar.”
Sevgili okuyucum bu arada benim de burada yazdığım yazılarımda ırkçılığa tam bir tanım getirmediğimi eleştiriyor.
Getirelim öyleyse. Irkçılık kendi ırkını, kavmini başkalarından doğuştan üstün görmek, toplumu teşkil eden ana etkenin ırk olduğunu söylemek ve haksız da olsa her zaman kendi ırkını desteklemektir. İslam bu manada ırkçılğı şiddetle yasaklamış ve lanetlemiştir. Bu konudaki ayet ve hadislerin bir kısmını burada yazmıştık, tekrar etmeyelim.
Irkçılık aynı zamanda akıl ve mantık açısından da çok ilkel bir düşünce tarzıdır. Çünkü hiç kimse ırkını kendisi seçmiyor ki! Elimde olmayan, iradem dışı gerçekleşen bir olaydan ötürü övünmem veya yerinmemin neresi haklı ve mantıklı Allah aşkına!
İslam’a göre bütün Müslümanlar kardeştir. Bir tarağın dişleri gibi eşittirler. Allah Teala’ya göre değerli insan, iman ve ahlaken üstün olan insandır. Irkı, dili, coğrafyası, rengi, serveti, şöhreti, makamı, mansıbı ne olursa olsun, kim daha dindar, daha takvalı, yani Allah’ın koyduğu ilke ve ölçülere içten ve samimi daha fazla bağlı ise, o insan daha mükerrem, daha saygın, manen daha üstündür. Ama unutmayalım, hukuk önünde yine herkes eşittir. Dindarlık özel muameleyi gerektirmez.
Herkesin bir görevi ve bir imtihan alanı vardır. İmtihanın zamanını, zeminini, şeklini, şemailini ancak Allah Teala tayin eder.
Bu manada bizim ülkemizde “milliyetçilik” her zaman “ırkçılık” manasına gelmiyor. Bu konuda kitaplar yazan Nureddin Topçu’ya nasıl “ırkçıdır” diyebiliriz?
Ancak ırkçılar “millet” kelimesini bozmuş ve o güzelim kelimeyi “din” manasından alarak “ırk” manasına kullanmışlardır. Aslında “milliyetçilik” lügat açısından bakıldığında “dincilik, dindarlık” anlamına gelir. Ona “kavmiyetçilik” anlamında “ırkçılık” manasını yükleyenler, kelimeyi tahrif etmiş, bozmuşlardır. Bu tahrif de, yanlışın itirafından başka bir şey değildir herhalde.
İlk defa ülkeye bu menfi ve mel’un düşünceyi getirenler, baştan reddedilmemek için böyle bir kelime istismarına gitmişlerdir. Bu bir aldatmacadır elbette. Zehirler hep altın taslarla sunulurmuş değil mi?
Yukarıdaki satırları yazan kardeşimi kendi ifadelerine bakarak ben ırkçı görmüyorum.
Ama ona şunları söyleyebiliriz; “Aldığımız eğitim ve kültür sebebiyle biraz hassaslaşmışsınız. Kabul ediniz ki sizin de düşüncelerinize ters bir zihniyet, bu topraklardan İslam medeniyetinin bütün izlerini silmek ve bizi batı medeniyetine zorla girdirmek istedi. Bunu temin için İslam dininin eğitim ve öğretimini, kılık ve kıyafetini yasakladı. Tam tersine bizi İslam’dan soğutmak için her türlü çarelere başvurdu. Bunlardan biri de bizi İslam dünyasından koparmaktır. Bunun devam etmesi için yalan yanlış bir sürü propagandalar yapıldı. ‘Arap düşmanlığı’ da o çabaların başında gelir.”
Neymiş?
“Araplar bizi arkadan vurmuş!”
Sahi öyle mi?
Bunu gelecek yazıda tartışalım mı?