Zihin sağlığınıza dikkat edin!
Bugün yüzde 47'nin Türkiye üzerinde bir tahakküm kuracağından endişe edenlerin sözlerine dikkatle kulak verirseniz, aslında ellerindeki tahakküm hakkını kaybetmekten korkmakta olduklarını rahatlıkla anlayabilirsiniz. Bu sözler vaktiyle yüzde 10'lar, yüzde 20'ler için de söylenmişti. Şimdi yüzde 47 oldu, hâlâ bu kitlenin yetmiş milyonluk Türkiye'nin çok büyük bir parçası olduğu gerçeğiyle yüzleşemediler. Bu yüzde 47'nin ortak paydası ideoloji olan son derece statik, politize ve içine kapalı bir kütle olduğu kanaatini ısrarla koruyorlar. Oysa yüzde 47'nin içinde olanlar durumun böyle olmadığını gayet iyi biliyorlar. Sosyolojik anlamda, en az yüzde 47'nin dışında kalanlar kadar büyük bir çeşitliliğe sahip bir topluluktan sözediyoruz.
Türkiye'de yaşayan insanları yüzdelere bölerek ifade etmek benim asla doğru bulmadığım, sevmediğim, kullanmadığım bir yöntem... İyi okunduğunda, yazının ilk paragrafında kullandığım yüzdeli tanımlamaların da aslında bu yöntemin abesliğine vurgu yaptığı rahatlıkla anlaşılabilir. Bu ülkenin insanları kümelere ayırma mantığı, bu ülkenin kültürel ve insani çeşitliliğinden rahatsızlık duyanların kurguladığı bir yanlış oldu her zaman. Sokaktaki insanın, bir diğerinin yaşama biçiminden rahatsızlığına dair hayatın içinden örneklere de pek şahit olmayız. Bu da bir varsayım olarak, bir kurgusal temrin olarak önümüze konur. Buna sorgusuz sualsiz inanmamız istenir. İnanıp inanmadığımız yine bize sorulmaz, aynı soğukkanlılıkla inandığımız kanaati, bu kurguyu kurgulayanların elindeki araçlarla yayılır. Sokakta görmediğiniz toplumsal çatışmayı medyada görürsünüz mesela. çatışan kimdir, kim kimden rahatsız olmuştur, kim kimin tavuğuna kışt demiştir, bunları medyadan okur, izleriz. Sokağa bakarız, sokak o eski sokaktır oysa...
Sokağı etkilemiyor, toplumun birbirine olan itimadını sarsmıyorsa ne önemi var diyebilirsiniz... Ama öyle değil, bu kadar basit değil, bu çırpıştırma gündemlerin her dönemde toplum aleyhine sonuçları oldu, oluyor. Bu ülkede bu türden kurgulamalarla rejim değişiklikleri gerçekleştirildi. özgürlükler kısıtlandı. Binlerce insan hayatını kaybetti, hapis yattı, sıkıntı çekti. Geçen sezon sinemalarda görünüp kaybolan Zincirbozan'ı izliyorum Digitürk'te bölüm bölüm... Avni özgürel, daha büyük bir senaryonun senaryosunu yazmış aslında. Bir topluma özünde olmayan bir halet-i ruhiyenin el çabukluğuyla nasıl giydirildiğini iyi özetliyor. Sonuç: 12 Eylül!
çeteler yine gündemde bugünlerde... Silahlar, bombalar, krokiler, suikast planları ortalığa saçılmış durumda... Bunların hepsi çok önemli tehlikeler bir toplum için... Ama şu noktayı dikkatimizden kaçırmayalım; bütün bu bombaların, silahların, kirli planların asli amacı öldürmek değil, bu toplumun zihin sağlığıyla oynamak... Bu toplumun bireylerini aslında olmayan bir şeye, bir duruma, bir kavgaya, nefrete, çatışmaya inandırmak... İstiyorlar ki, bu ülkeyi ayakta tutan ruh birliği yara alsın, bu toplumun insanları birbirine olan itimadını kaybetsin, birbirinden rahatsızlık duymaya başlasın. Neden? çünkü bu ülkeyi zayıflatacak olan tek şey bu!
Toplumsal zihin sağlığımızı korumak konusunda son derece uyanık olmak durumundayız. Her zaman olduğundan daha fazla!..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.