Baykal’ın karteli: Dün boynu Haçlı, bugün başı taçlı!
Türkiye’nin en büyük ve belki de en önde gelen problemlerinden birisi, herhalde “dürüstlük” kavramının yeterince önemsenmemesidir. Hani, Köroğlu; “Delikli demir icat oldu, mertlik bozuldu” demiş ya; “dürüstlük” bozulunca da, ortalığı “yanar döner”ler doldurdu... “Yanar döner”lik moda olunca da; ne “dürüstlük” kaldı insanlarda, ne “ilke” ve ne de “standart!”...
Hemen herkes “işine geldiği gibi” konuşuyor, işine gelmeyen bir durum olduğunda, “orası bize lâzım değil” deyip, sıyrılıyor işin içinden!.. Oysa; “dürüst” bir insan, “kıyamet kopuyor olsa” da, “doğruyu söylemek”ten vazgeçmez... “Dürüst” bir insan, “iki eli kanda olsa” da, “ilke”lerinden taviz vermez!.. Dürüst ve ilkeli adam için, “tek doğru” vardır...
Ve, o doğru; “her zaman, her yerde” geçerlidir!..
Yani, “kişi”lere veya “olay”lara göre “hüküm” değişmez!.. Bana veya bize göre “doğru” olan, sana veya size göre “yanlış” olamaz!..
Eğer, “keser” gibi hep kendine yontar ve kendi yaptıklarının “doğru” olduğunu iddia edersen, bir gün gelir, başkalarının yaptığının da “doğru” olduğunu kabul etmek zorunda kalırsın!.. Kabul etmezsen; “ilkesiz” olursun, “çifte standartlı” olursun, “komik” olursun!.. Bu durumda, hiç kimse ciddiye almaz seni!..
“Yalancı çoban” gibi; bağırır durursun ama, feryadına hiç kimse kulak vermez!..
VERGİ CEZASINDA İNDİRİM PAZARLIĞI!
Biliyorum, biraz uzun bir girizgâh oldu...
Ancak, bu “tahlil”i yapmasaydım, biraz sonra yazacaklarım, havada kalabilirdi...
“Dürüstlük!.. İlke!.. Standart” kavramlarına bu kadar vurgu yaptım ki; herkes “ağzından çıkan söz”e veya “kaleminden çıkan yazı”ya dikkat etsin!..
Aksi halde, gün gelir, bir Molla Kasım çıkar ortaya ve “dünkü tavır”ların hesabını soruverir!..
Bugün, Milliyet’e sorduğumuz gibi!..
Efendim, dünkü Milliyet’in manşetinde “koca kulak işbaşında” diye bir başlık vardı...
Olayın ayrıntısı özetle şöyleydi:
“Doğan Yayın Holding’e verilen 826 milyon TL’lik vergi cezasının hukuksuz olduğuna yönelik açıklamalarıyla dikkati çeken DYH Başkan Yardımcısı Soner Gedik’in, cep telefonuyla görüştüğü Gelir İdaresi Başkanı Mehmet Akif Ulusoy’la yaptığı konuşmanın ses kaydı, internet sitelerinde yayımlandı.”
Aynı haber, dünkü Vakit’te de yer almıştı...
Ama, bir farkla... Bizim başlığımız, “Vergi cezasında indirim pazarlığı internete düştü” şeklindeydi!
Gerçekten de, ortada bir “pazarlık” vardı ve Doğan’ın adamı Soner Gedik, Gelir İdaresi Başkanı Mehmet Akif Ulusoy’dan “cezanın indirilip, makul bir rakam çıkarılmasını” istiyordu!..
Ulusoy da, “Merak etmeyin” diyordu;
“Siz hiç merak etmeyin!.. Onu temin etmeye çalışıyorum!.. Uzlaşmada halledeceğiz!”
“6 dakika” süren sözkonusu pazarlık, bu minval üzre devam ediyordu!..
“Aydın Doğan medyası harici gazeteler”, internete düşen bu “pazarlık görüşmesi”ni yayınlayıp, sordular;
“Bu pazarlıktan sonra, 826 milyon liralık cezada bir indirime gidilip gidilmeyeceği merak ediliyor... Vergi cezasının yasadışı olduğunu savunan Gedik, niye pazarlık yaptı?”
Ama Milliyet’in bu olayla ilgili tavrı son derece ilginçti... Milliyet, bu olayı “Yine dinleme terörü!.. Koca kulak işbaşında” başlığıyla verdi!.. Ayrıca, bu dinlemenin “yasadışı” olduğunu iddia edip, dedi ki;
“Milliyet; Soner Gedik ile Mehmet Akif Ulusoy arasında geçen konuşmayı, yasadışı yollardan elde edildiği için yayınlamıyor!”
“SENİ GİDİ HOCA” DİYEN KİMDİ?
İşte “dürüstlük” kavramı, işte “ilke” kavramı ve işte “standart” kavramı burada devreye giriyor!..
Sen, “iki kişi arasında” geçen bir konuşmayı “yasadışı yollardan elde edildiği” gerekçesiyle yayınlamıyorsan, demek ki böyle bir “ilke”ye sahipsin!..
Yani sen, “yasadışı yollar”dan elde edilen konuşmaları hiç yayınlamıyorsun!..
Ama, yemezler!..
Çünkü sen, 20 Haziran 1999’da; Erbakan Hoca ile Yasin Hatipoğlu arasındaki konuşmanın kasetini tam metin olarak yayınlamış ve üstelik “Seni gidi Hoca” başlığı atmıştın!..
Dahası, “Hatipoğlu’nun yalvardığını”, Erbakan’ın “Hem Meclis’i, hem kendisini yaktığını” ve Erbakan’ın hedefinin “seçimi ertelemek” olduğunu iddia etmiştin!..
Peki ama, sormazlar mı adama;
“O dinleme yasal mıydı?!?”
Yasal olduğu iddia edilse bile, acaba ne kadar “doğru”ydu ve ne kadar “etik”ti?..
Sen bugün, “kendinle ilgili” bir dinlemeyi “yasal değil” diyerek yayınlamıyorsan, dün, Erbakan-Hatipoğlu görüşmesini de yayınlamayacaktın arkadaş!..
Sadece Erbakan-Hatipoğlu değil, Güler Kömürcü ile Sedat Peker arasındaki, içinde “Salondaki seni özledim” cümlesi geçen konuşmayı da yayınlamamalıydın!
Çünkü bu “dinleme”ler;
“Yasal” olsa bile “etik” değil!..
“İlkeli” bir gazete bunları yayınlamaz!..
Yayınlıyorsa, “yanar döner” demektir!..
Anlayana sivrisinek saz!!!
VERGİ KAÇIRMAK, BİR REJİM SORUNU MU?
Hayır, bitmedi... Sözü “dürüstlük”ten, “ilkelilik”ten ve “standart”tan açtığımıza göre, Bay Deniz Baykal’a da bir kanat çırpmadan geçmek olmaz!..
Efendim; Doğan Yayın Holding’e kesilen “826 Milyon Lira’lık vergi kaçakçılığı cezası”na en çok tepki gösterenlerden biri de, Bay Deniz Baykal’dı!..
19 Şubat günü NTV’de diyordu ki;
“Bu olay, bir şirketle denetim elemanları arasındaki bir konu gibi anlaşılamaz. Bu olayı, iktidarın kızdığı bir medya grubuna karşı, onların ‘burnunu sürtmek, haddini bildirmek, bir daha muhalefet yapamaz hale sokmak’ için gerçekleştirilen bir baskı aracı olarak da nitelendirmek yetmez.
Olay doğrudan rejim sorunudur.
Olay, doğrudan Türkiye’de demokrasinin var olup olmadığı, demokrasinin Türkiye’de ne tür bir tehlike altında olduğu konusudur. Demokratik bir rejimde bu olayın olması mümkün değildir.”
Görüyorsunuz ya Bay Baykal; resmen ve alenen “Aydın Doğan’ın avukatlığı”nı yapıyor!..
“Vergi kaçırmaktan dolayı kesilen bir ceza”yı, kalkıp da “rejim sorunu” olarak sunduğuna göre; “Aydın Doğan’la araları bal-kaymak” olsa gerek!..
Demek ki, Aydın Doğan medyası için “CHP yandaşı medya” diyenler pek haksız sayılmaz!...
Şu hale baksanıza;
“Mali” bir mesele, birdenbire “laiklik”, “demokrasi” ve “rejim” meselesi haline geliverdi!..
Aslında var ya, bunu da pek yadırgamıyorum...
Ne demişler; “Sarı ineğin yanında duran; ya huyundan kapar, ya tüyünden!”
Baykal’ınki de o hesap...
Aydın Doğan medyasının yanında dura dura, onların “abartıcı” özelliğini kapmış işte!..
Dedim ya, bunu yadırgamam... Ama, bugün “Aydın Doğan medyası”na sahip çıkıp onların avukatlığını yapan Bay Deniz Baykal’a, şunu sorarım:
“4 yılda ne değişti ki; dün boynu Haçlı medya, bugün birdenbire başı taçlı oluverdi?!?..
Acaba kim değişti?..
Aydın Doğan mı değişti, yoksa Deniz Baykal mı?”
KARTELDE SARIGÜL FIRTINASI!
Efendim, hatırlarsınız...
CHP Kurultayı’nın yapıldığı 29 Ocak 2005’e kadar, Aydın Doğan medyasında “Sarıgül fırtınası” estirilmiş, hemen her gün “Mustafa Sarıgül’ü destekleyici haberler” çıkmıştı...
Grup gazetelerinden Radikal, 14 Ocak 2005'te Mustafa Sarıgül ile yapılan röportajı, "Halk bizi anlıyor, çığ gibi büyüyoruz" başlığıyla okurlarına duyurmuştu... Radikal daha önce de 7 Ocak'ta "CHP'de şimdi de kaset savaşları" başlığıyla yayınladığı haberde, Baykal'a yakın bir ismin, "Sarıgül'ü partiden ihraç yönünde oy kullansın" diye, bir disiplin kurulu üyesine rüşvet teklif ettiğini yazmıştı...
Aynı yöndeki yayınlar Doğan Grubu'na bağlı Milliyet gazetesinde de yer almıştı... Milliyet, 16 Ocak 2005 tarihli sayısında, CHP Onursal Başkanı Erdal İnönü'nün ağzından, "CHP değişmezse tarih olur" sözünü manşetten yayınlayınca ortalık karışmıştı!..
CHP örgütünü karıştıran habere Baykal, "İnönü onursal başkan değildir" diyerek karşılık vermişti!..
Ancak Milliyet bununla da kalmamış; "CHP Başkanı kim olsun?" diye yapılan bir anketin sonuçlarını yayınlayıp; bu ankette Sarıgül'ün en çok istenen aday olduğunu yazmıştı.
Hürriyet gazetesi de, özellikle Sarıgül'ün çıktığı yurt gezisinden haberlerle kampanyaya katılmıştı...
Sarıgül'ün Diyarbakır gezisini, "CHP'nin Baykal'dan kurtulma kurultayı" başlığıyla veren Hürriyet, bir gün sonraki Konya gezisinde de, "Atatürk aday olsa Baykal ona da bahane bulur" başlığını kullanmıştı!
28 Ocak'ta da Sarıgül'ü, Ukrayna'daki 'Turuncu Devrim'in lideri Yuşçenko'ya benzeten Hürriyet, kurultay günü de "Sandıkta teke tek" manşetiyle çıktı.
HAÇLI MEDYASI... EHLİSALİP ORDUSU!
Aydın Doğan medyasının bu “yıpratma” kampanyasına Kurultay günü cevap veren Deniz Baykal, şöyle diyordu:
* “Birileri CHP yönetimini değiştirmek istiyor. Özellikle belli bir medya kuruluşu, günlerdir adeta CHP kurultayı ile yatıp kalkıyor.
* Hiçbir siyasi parti yönetimine karşı medyanın böyle bir hummalı kampanya içine girdiklerini görmedim. 1 Mart 2003 tezkeresinden sonra, CHP’nin bugünkü yönetimine bir büyük haçlı, yani ehlisalip ordusu harekete geçmiştir.
* CHP yönetimine karşı bir Haçlı Seferi medya tarafından, medyanın bir kısmı tarafından başlatılmıştır.”
Sizce de ilginç değil mi;
Aydın Doğan gazetelerini 4 yıl önce “Haçlı medyası” olarak, “Ehlisalip ordusu” olarak suçlayan Bay Baykal, aynı gazeteleri bugün “baştacı” edip, “onların avukatlığını” yapıyor!..
Sahi, ne değişti 4 yılda?..
“Muhalefet” bu mudur?..
“İlke” bu mudur?..
“Omurgalılık” bu mudur?..
DÜN DÜŞMAN... BUGÜN BAŞTACI!
Ya, “Aydın Doğan gazeteleri”ne ne demeli?..
Aynı soruyu onlara da sormak gerekmez mi;
“4 yılda ne değişti?”
Evet, “ne değişti” ki; 4 yıl önce, size “Haçlı medyası!.. Ehlisalip ordusu” diyen bir adamın sözlerini bugün manşetlere çekiyor, kendinizi “onun sözüyle” savunuyorsunuz?..
Hani, derler ya;
“Kelin ilacı olsa, kendi başına sürerdi!”
Baykal’ın vereceği desteğin bir önemi olsaydı; Baykal, o desteği kendi partisine verir ve kendi partisini iktidar yapardı!..
Uzun lâfın kısası;
Bırakın başkalarından medet ummayı!..
İlk önce kendiniz “dürüst” olun ve her daim “temiz” kalın!.. “Bu görüşmeyi kim sızdırdı?” diye soracağınıza, “Bu tür yanlış ve çarpık ilişkiler niye sürdürülüyor?” diye sorun!..
Unutmayın ki;
Başkalarına “haram” olan bir olay, size “helal” değildir!.. Haram; her yerde ve her zaman haramdır!..
Lütfen “dürüst” olun, lütfen “tutarlı” olun!..
Lütfen “omurgalı” olun!..
Ki, “dik” durabilesiniz!..
Düm tek tek!
Tuzu kuru “zengin”lerimize, “bir haller” oldu... Baksanıza, bir yandan “ağlama”ları eksik olmuyor, bir yandan “eğlenmeleri!”...
Tam da, “ele verir talkını, kendi yutar salkımı” gibi bir durum var!.. Ya da; “bu ne perhiz, bu ne turşu” dedirtecek bir fotoğraf!..
Hatırlarsınız; kendi gazete ve televizyonları hemen her gün ve hatta hemen her saat başı “işsizliğin çığ gibi büyüdüğü”nden, “fabrikaların bir bir kapandığı”ndan, “global krizin bütün ülkeyi sarstığı”ndan dem vururken, Aydın Bey, bu “karamsar haberler”in aksine, geçtiğimiz Cuma akşamı, Fehmi Koru’nun organize ettiği “fasıl” heyetine katılmış, “şarap” içip “şarkılara eşlik” etmiş!..
“Müthiş zarar ettik!.. Bize destek çıkın” diyerek Hükümet’i sıkıştıran “işadamları” ve “işkadınları”na gelince!..
Onlar da; “vur patlasın, çal oynasın”daymışlar efendim!..
Mesela Güler Sabancı, balet Tan Sağtürk ile “tango” yapmış!..
Rahmi Koç; en iyi yaptığı işi yapıp, “Conga” çalmış!..
TÜSİAD Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ ise, Sertab Erener’le birlikte “Arkadaş” şarkısını söylemiş!..
Anlayacağınız, “işler tıkırında” ve de “düm tek tek” vaziyetleri!
Zenginlerimiz “dans”ta, “şarkı”da, “fasıl”da!..
İyi hoş da, bu “ağlama-zırlama” sesleri neyin nesi?..