DTP, Kürtçe ve meydan okuma
DTP’nin Kürtçe yayın ile ilgili açılımlardan ne kadar rahatsız olduğu, bir defa daha ortaya çıktı. Grup toplantısında, DTP genel başkanı Ahmet Türk’ün Kürtçe konuşması bu rahatsızlığın en önemli göstergelerinden biridir.
Meclis çatısı altında nasıl konuşulacağı hem iç tüzük, hem de siyasi partiler kanunu ile müeyyideye bağlanmıştır. Partilerin birince vazifesi yasalara uymaktır. İlgili mevzuatta Hukuka, temel hak ve hürriyetlere, insan haklarına aykırı bir hüküm varsa bunun yolu yasaları çiğnemek değil, bu hükümlerin kaldırılması için legal yollardan mücadele etmektir.
DTP bunu yapmadı.
Onun yerine, meydan okumak anlamına gelen bir tutum takınmayı tercih etti. DTP gurup toplantısında Ahmet Türk’ün yaptığı budur. Bazı yazarlar gibi bu çirkin tavrı, uyduruk analizlerle demokrasi kılıfına sokarak savunmak mümkün. Ama bu ne meseleyi çözer, ne de yapılanın gerçek anlamını ortadan kaldırır.
Kimsenin Kürtçe ile bir problemi yok. Bu ülkede yaşayan tüm insanların kendilerini en rahat, en mutlu hissettikleri dil ile konuşmaları hakkıdır. Nitekim hükümet de, bu gerçekten hareketle yıllardır kangrenleşmiş birçok probleme neşter vurdu. Bir kaç yıl önce konuşulması bile mümkün olmayan yeniliklere imza attı.Bu tür açılımların devamı, herkesin sorumlu davranmasına,karşı tepkileri harekete geçirecek davranışlardan kaçınmasına bağlıdır.Meclis çatısı altında Kürsüye çıkıp, biz bu kanunları takmıyoruz,istediğimizi yaparız, hiçbir kanun ve kurala uymayız tavrıyla hareket etmek, aman bu süreci durdurun demektir.Hiç bir sistem, hiçbir ülke böyle bir meydan okuyuşa müsamaha göstermez.
AKP’nin Diyarbakır mitinginden sonra DTP’nin panik ve telaş içine düşmesini anlamak mümkün. Seçim kaybetme korkusu, farklı atraksiyonları, hamleleri gündeme getirebilir. Lakin hiçbir hamle çözüm arayışlarını zorlaştıracak, demokratik açılımların muhalifi olanları güçlendirecek tarzda olmamalıdır. DTP, yarı totaliter bir Türkiye isteyen, statükocu çevrelerin elini güçlendirmiş, onlara tepe, tepe kullanacağı bir istismar malzemesi vermiştir. AKP ve belli çevreleri tepki vermeye zorlayıp, TRT şeş açılımı samimi değil havasını yaymak, böyle bir propagandadan medet ummak DTP ye bir şey kazandırmaz. Üstelik uzun vadede Demokratik açılımları zora sokan kim olursa olsun kaybeder.
Diğer taraftan, Kürtçe açılımını mecliste her dilin konuşulabileceği bir mantığa bağlamak da yanlıştır. Dünyanın en gelişmiş demokrasilerinde bile böyle bir uygulama biçimi yoktur. ABD de, İngiliz’inden, Fransız’ına, Alman’ından, İrlandalısına, İtalyan’ından, Rum’una kadar her milletten insan yaşamasına rağmen meclisinde(senato ve temsilciler) tek bir dil, İngilizce konuşuluyor. Avrupa’da da böyledir. Daha önce Abdülhamit döneminde meşrutiyet ilan edilmiş,1908 de her etnik kökenden insan meclise çağrılmış. Serbestliğin bazı sivrilikleri törpüleyeceği, gevşeteceği düşünülmüş, ama tam tersi olmuştur. Her kafadan bir ses çıkmış, meclis kimsenin kimseyi anlamadığı bir curcunaya dönmüştür. Siyasi rekabet, projeler, toplumsal ihtiyaç ve talepler üzerinden yürütülür. Mücadele kanunsuzluğa, yasa tanımazlığa, tahrip ve tahrike yönelince iş çığırından çıkar, artık bunun adı siyasi mücadele olmaz, başka bir şey olur. DTP, bütün Türkiye bana düşman olsun ki ben Diyarbakır’da seçim alayım diyor. Yani seçim almak için hem demokrasinin önünü tıkıyor, hem de Kürt vatandaşlarımıza kötülük ediyor. Kürtler ezilsin ki, ben seçim alayım tavrı doğru bir tavır değil.