CHP’liler sevmeyi değil, dövmeyi iyi bilir!
Her zaman söylüyorum ya... “Fotokopi”ler ne kadar güzel ve ne kadar başarılı olursa olsun, asla ve kat’a “asıl”ın yerine geçemez... Tıpkı, “taklit”lerin ve “çakma”ların da “orijinal”in yerine geçemeyeceği gibi!.. En güzel, en başarılı bir “fotokopi” ve “taklit”e, denilse denilse, “Aaa, ne kadar da aslına benziyor, sanki orijinal gibi” denilir!.. Ama asla “asıl” denilmez!.. Ancak ve ancak, “...gibi” olur!.. “Avrupa Yakası” dizisindeki Burhan var ya, ne kadar uğraşsa da “Çakma Nişantaşılı” olmaktan kurtulamıyor ya; CHP’lilerin “açılım” veya “atılım”larının da “çakma” olduğu, “taklit” olduğu bir defa daha çıktı ortaya!..
OTOBÜSTEN İNDİRİLEN KADIN!
Olayı duymuş olmalısınız...
İstanbul Bağcılar’da “CHP’nin seçim otobüsü”ne binmek isteyen çarşaflı bir kadın, CHP İstanbul Belediye Başkan Adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun seçim otobüsündeki adamları tarafından “AK Partili” denilerek ağır küfürlerle ve tartaklanarak aşağıya indirildi.
Yaşlı kadını linç etmeye çalışan CHP’liler, gazetecilere de küfürler savurdu.
Peki, “CHP’lileri kızdıran” neydi?..
Yaşlı kadının “provokatör” olma ihtimali!..
Kimbilir, o yaşlı kadını belki de “AK Parti’nin görevlendirdiği bir oyuncu” zannettiler!..
Öyle ya;
Bir eline “CHP bayrağı”, bir eline “Kur’an-ı Kerim” alan kadın, “CHP seçim otobüsü”ne çıkmaya çalışacak, görevliler izin vermeyince de, kadın bağırmaya başlayacak;
“Bu mu sizin çarşaf açılımınız?..
Sizi gidi istismarcılar sizi!”
Medya bu bağırtıyı duyacak, haber yapacak ve hemen ardından AK Partili kurmaylar konuşmaya başlayacak;
“CHP’nin çarşaf açılımının çakma olduğu ortaya çıktı!.. CHP, asılların kuyruğuna takılmak yerine, orijinal fikirler üretmelidir!”
Hayır, bunların hiçbirisi olmadı!..
Olmasına gerek de yoktu!..
Çünkü efendim;
Kılıçdaroğlu’nun seçim otobüsüne çıkmak isteyen, ancak itilen, kakılan, tartaklanan ve bu yüzden “kolları mosmor” olan kadın, “gerçek bir CHP’li”ydi!..
Hem de;
1999 genel seçimlerinde CHP’nin 3. Bölge, 6. sıradan milletvekili adayı olmuştu!..
Anlayacağınız;
“Rant” için koşuşan “çakma bir CHP’li” değil, “orijinal bir CHP’li”ydi!..
“Taklit” değil, “asıl”dı!..
Ama, gördüğünüz gibi;
“Şiddet”e maruz kaldı!..
Hem de, “şiddetli bir şiddet”e!..
Hem de, “kadın hakları” lâfını ağzından düşürmeyen, hemen her fırsatta “kadın-erkek eşitliği”nden dem vuran, “kadına şiddet” uygulanmasına şiddetle karşı olduklarını söyleyen CHP’liler tarafından!..
Ama, olmuyor işte...
Çorumlular’ın deyimiyle;
“Alışmamış popoda tuman durmuyor” işte!..
“CHP” ile “çarşaf” da öyle!..
CHP’liler, “çarşaf”a bir türlü alışamadılar ki; onu kabullensinler!..
Hem, “çarşaflı kadın” kim oluyor ki; “aşağıda” durmak varken, “otobüsün üstüne” çıksın!..
“Çarşaflı” dediğin;
“Evinde örtünebilir!!!”
Ama sokakta asla!.
Danıştay da öyle demedi miydi?!?..
VELEV Kİ PROVOKATÖR OLSUN!
Şimdi, Bay Deniz Baykal başta olmak üzere; Kemal Kılıçdaroğlu da, Gürsel Tekin de “üzgünüz” diyorlar;
“Bu saldırı kabul edilemez!”
İyi, hoş da;
“Saldırı” gerçekleştikten, “kadının kolu mosmor” olduktan sonra “üzgünüz” desen ne fayda, “sevinçliyiz” desen ne fayda!..
Belli ki, senin “çarşaf”la bir problemin var...
Sen, çarşaflıyı hiçbir zaman hazmedemedin ki, şimdi hazmedesin!..
“Yakasına bir rozet” takmakla “çarşaflıyla barış” tesis ettiğini sanıyorsun ama yanılıyorsun!..
Zaten, bir “barış rozeti” değil, “istismar rozeti” taktığın şuradan belli ki; yakasına rozet takmak istediğinde “çarşaflı”yı kucaklayan sen, o çarşaflılar otobüsüne binmek istediklerinde; “hayır” diyorsun; “CHP’nin seçim otobüsüne binemezsin!”
Hemen söyleyelim;
Kıymet Özgür, sonradan ortaya çıktığı gibi, “CHP’nin milletvekili adayı” olmuş bir hanım değil de, “AK Partili bir provokatör” de olabilirdi!..
Yani, “CHP’nin foyasını ortaya çıkarmak” için “çarşaf”a bürünüp gelen bir kadın olabilirdi!..
Ya da;
“CHP’nin çarşaf açılımını protesto” etmek için çarşafa bürünmüş bir kadın da olabilirdi!..
Peki, farzedelim ki “provokatör”dür, çarşafa bürünüp gelmesi “maksatlı”dır, peki böyle bir durum “tartaklama” ve “saldırı”ya haklılık kazandırır mı?..
Ne yani;
O kadının adı Kıymet Özgür olmasaydı, Gürsel Tekin’in ifadesiyle “CHP’den milletvekili adayı olmuş Kıymet ablamız” olmasaydı, kendisinden “özür” dilenmeyecek miydi?..
Ne yani;
“Tartaklanmak”tan dolayı, “kolları mosmor” olan kadın, “sıradan bir çarşaflı” olsaydı, “saldırıyı haketmiş” mi olacaktı?..
Demek ki, öyle!..
CHP İstanbul İl Başkanı Gürsel Tekin, dün kalkmış, “Kıymet Ablamız”ın, birkaç gün önce “AK Partililer”le görüştüğünü söylüyor!..
Buradan hareketle, aklı sıra Kıymet Özgür’ün “AK Partililer tarafından yönlendirilmiş olabileceğini” söylemeye çalışıyor!..
Resmen ve alenen, “suçluluk” telaşı!..
Olayı “saptırma” ve “çarpıtma” çabası!..
Adama sorarlar;
“Kıymet Özgür, CHP’lilerin yönlendirmesiyle AK Partililerle görüşüp, onların stratejilerini öğrenmek istemiş olamaz mı?..”
Daha açık yazayım;
Kıymet hanımın, CHP’lilerin, AK Parti’nin içine sokmaya çalıştığı bir “Truva Atı” olmadığı ne malûm?!?..
Olabilir!.. Niye olmasın ki!..
ÇANAK OLMAZSAN, DAYAK YERSİN!
Aslında bu kadar “lâf kalabalığı” yapmaya hiç gerek yok!
Durum gayet net ve açık;
CHP’nin bir “şablon”u var: Çarşaflı bir kadının, hele de “seçim otobüsü”ne gelmesi mümkün değildir!..
Eğer gelmişse “provokatör”dür!!!
Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Bahçeşehir Üniversitesi’nde katıldığı “panel” gibi; o panele katılan gazeteci, sadece ve sadece “çanak soru” sormak için oradadır!..
Eğer “gerçekleri arayan bir soru” soruyorsa, o gazeteci “provokatör”dür!..
Dolayısıyla;
Çarşaflı bir kadın, “gerçek CHP’li” bile olsa, bir “provokatör”dür!.. O halde tartaklanmalıdır!..
Panele katılıp, soru soran kişi “çanak soru” sormayan “gerçek gazeteci” de olsa; bir provokatördür!..
“Provokatör”(!)lerin gözünün yaşına bakılmamalı, eşşek sudan gelinceye kadar dövülmelidir!..
Dövdüler de... Kıymet Özgür’ü de dövdüler, muhabirimiz Hüseyin Kulaoğlu’nu da!..
Zaten CHP’liler, “insanı sevmeyi” hiç bilmezler ki!.. Onlar, sadece “dövmeyi” bilirler!..
Şekil 1 A’da görüldüğü gibi!..
============
Karadayı mı, kabadayı mı?
“Ben, sabıkalı bir adamım... Sicilim bozuk... Şimdi ben tabii...
27 Mayıs’a iştirak ettim fiilen. 27 Mayıs’ta Davutpaşa’daydım. Orhan Erkanlı falan vardı. 27 Mayıs’ta bana hemen ertesi gün görev verdiler. Zeki Şahin, Bümin Yamanoğlu, Kemal Binatlı bunlar merkez komutanı, onları Davutpaşa’ya aldık.
Davutpaşa’ya bir sürü insan alındı. Onları biz oradan Yassıada’ya gönderdik. Bir de üniversiteler faaliyete geçti.
O zaman üniversitelerde muazzam bir kaynama vardı.
Üniversiteler partiye karşıydılar. Biliyorsunuz 555k falan vardı.
Polis, onlardan yakalardı. Kamyon kamyon bize adam gönderirlerdi. Biz çocuklarla otururduk, top oynardık, yemekler yedirirdik, akşam da arka kapıdan gönderirdik. Bu olayı ben anlattığım zaman, Alemdaroğlu dedi ki: ‘Komutanım ben de onların içindeydim, beni de saldınız.’
Onu da almış getirmişler, biz akşam arka kapıdan göndermişiz.”
Tabiî, devamı var bu konuşmanın... Çünkü 28 Şubat döneminin Genelkurmay Başkanı Org. İ. Hakkı Karadayı konuşmayı çok seviyor!..
Bir de, bir “kabadayı” gibi yaptıklarıyla övünmeyi...
Hatırlarsınız; Dönemin Başbakanı Necmettin Erbakan’ın verdiği yemekte “rakı” isteyen Güven Erkaya’yı, aynı akşam aramış; “Aferin iyi yaptın” demişti; “Ben de şarap istedim!.”
İyi hoş da; “27 Mayıs’ta vardım!.. 12 Eylül’de vardım!.. 28 Şubat’ta parti kapattık yav!” deyip “suç”larını itiraf eden bir adamın yakasına kim ve ne zaman yapışacak acaba?.. Adam, suçlarını daha açık nasıl “itiraf” etsin ki?!?..