Yunus Vehbi Yavuz

Yunus Vehbi Yavuz

Düşünmeyi suç sayma suçu

Düşünmeyi suç sayma suçu

Ulu Allah hayvanlara beyin vermiş, fakat düşünüp ifade etme imkânını vermemiştir. Düşünmek ve düşündüklerini ifade etmek sadece insana mahsus bir olgudur. İnsanı insan yapan unsur da bu düşünme yönüdür. 

Düşünmek, sadece insan beynine mahsus fıtrî bir olaydır. İnsan beyni, onu kilitleyen tehlikelerden uzak tutulabildiği takdirde, Allah’ın ilham ettiği düşünceleri algılayabilmekte, dolayısıyla yoğun bir faaliyet içine girebilmektedir. 

Beyni bilgisayar’a benzetirsek, kapalı tutulan bilgisayar programından yararlanmak mümkün olmadığı gibi, kapalı tutulan ve kilitlenen beyinden de yararlanmak mümkün değildir. Beyni bir radar gibi de tasavvur edebiliriz. İşleyen bir radar nasıl kapsama alanındaki cisimleri algılarsa, beyin de ilham edilen düşünceleri algılar. Radarı çalıştırmak kullara düşen bir görevdir. Beyin de öyledir.

İnsanlar, sadece bedenleri ile çalışıp dünya faaliyetleri icra etmekten sorumlu değillerdir, belki düşünüp, düşünce üretip hayata hâkim olmaktan, dolayısıyla daha müreffeh hayat yaşamaktan ve mükemmel insani bir yol izlemekten sorumludurlar.

Toplumumuzda, -bırakalım düşünmeyi, düşünmenin önemini kavramayı- düşünce üretenleri mükâfatlandıracak yerde maalesef cezalandıran karanlık bir anlayış sürüp gitmektedir. 

Her şeyden önce düşünmek lazımdır ki, bir insan niçin düşünür? Nasıl düşünür? Elbette birilerine ters düşmek için, toplum ile çatışmak için, süs olsun için düşünmez. Belki kendisine, Allah tarafından ihsan edilen ilahi bilgisayarı karıştırarak içindeki programlarını tanımak ve ne işe yaradıklarına bakmak için düşünür. Allah’ın hediyesini geri çevirmemek için düşünür; bu ilahi makineyi kullanır, dener ve Allah’ın hediyesine teşekkür etmek için düşünür. Bunu yapmak aslında bir suç değil, belki bir kulluk görevidir. 

İnsan el ve ayağını, ağız ve kulağını nasıl kullanıyorsa, kafasını da kullanır ve beynine, onun harika programlarına müracaat eder. Beyin içindeki milyonlarca programı gezer, açar bakar, dener ve onları çalıştırır. Çalıştırınca da bir şeyler üretir. 

Ancak herkesin aynı şeyleri üretmesi mümkün değildir. Zira her beyin diğerinden farklı yaratılmıştır. Farklı makinelerin farklı şeyler üretmeleri gayet tabiidir. Tabii olan bu ürünleri suç kabul etmek kadar abes bir şey olamaz. 

Kimse düşündüklerinden dolayı kınanamaz. Çünkü düşünce üreten makineyi veren Allah’tır. Düşüncenin üretilmesi kadar ifade edilmesi de gayet tabiidir. Zira piyasaya arz edilmeyen malların bir değeri olmaz. Elde edilen ürünlerin toplum ile paylaşılması gerekir. Üretilen her düşüncenin mutlaka kabul görmesi düşünülemez. Tıpkı sanayi ürünleri gibi… 

Ne kadar çok düşünce üretilirse düşünce platformunda o kadar zenginlik doğar. İşte düşünmek bunun için önemlidir. Düşünmek düşünce zenginliğine vesiledir; mal zenginliğinin de sebebidir. Bu sebeple şunu da ifade edebiliriz. Her iki zenginliğin yolu beyinden geçer. Düşünenler fakir olmazlar. 

İnsanlık için, ülkenin daha da güzelleşmesi için düşünmek bir görev, hatta bir ibadet olduğu halde, ne yazık ki muhafazakârlığın yanlış yerde kullanılması sonucu dini ve dünyevi bazı kesimlerde düşünceye ve düşünenlere, özellikle yeni düşüncelere karşı şiddetli bir muhalefet gözlenmektedir. Bunu yapan kesim eski düşünceleri tabulaştırarak yeni düşünceleri reddeder, hatta bu uğurda cinayetler bile işler. Oysa bilmez ki o eski düşünceler de ortaya atıldıkları çağda yeni idi ve bunlara karşı aynı tepki gösteriliyordu. Bilmez ki, yapılan şey aynı geleneğin tekrarıdır. Bunda etkili olan unsur, zaman aşımı ve zamanla eski olayların unutulmasıdır. 

İlim eğer canlı tutulursa işte bu unutmaların önüne geçilmiş olur. Ebu Hanife, İmam Buhari, Fahreddin Er-Razi, Şatıbî ve Necmeddin Et-Tûfî gibi âlimler bu düşüncemizin belli başlı örneklerini teşkil ederler. 

Batı’da düşünce adamlarına uygulanan akıl almaz işkenceler düşünceye karşı verilen en ağır ve en korkunç tepkilerdir.

Bu tepkiler haklı değildir. Her şeyden önce tepkinin sebebini düşünmek gerekiyor. Bir insan yaratılış itibarıyla hürdür, düşünmede de hürdür. Fakat beşerî eylemlerinin hepsinde hür değildir. Çünkü eylem eğer ötekine zarar verirse ondan sakınmak gerekir. Düşünce böyle değildir. Kimseye bir zararı yoktur. Başkasına zarar verecek üslupta ifade edilirse o zaman bazı kayıtlar konulabilir. Fitne-fesat ve cinayeti teşvik gibi… Fakat kimseye bir zararı olmayan düşünceye amansız düşman kesilmenin ne dini ne de insanî hiçbir mantığı yoktur. 

İnsan beyni, doğal olarak ürettiği düşüncelerden ve bunları açıklamaktan dolayı nasıl sorumlu tutulabilir, nasıl mahkûm edilebilir? Bunu yapmak insan beynini iptal etmektir ki, bu, evrendeki tabii gelişme ve değişmeye karşı en büyük cinayet olup insanı hayvanlarla eşit duruma getirmek anlamını ifade eder. Çünkü insan ile hayvanı bir birinden ayıran en önemli özellik düşünmek ve düşündüğünü ifade etmektir. Düşünceyi kısıtlamak, beyini, fonksiyonlarından soyutlayarak insanı hayvan yerine koymak, onu insanca yaşamaktan yoksun bırakmaktır. Bunu yapmak ise çağ dışı bir hareket olduğu kadar, yaratılış kanunlarına da aykırıdır.

Düşünceyi ifade etmeyi engellemek, insanların kafalarındaki düşünceleri ifade etmelerinden dolayı onları cezalandırmak, meyve vermeye duran ağacın dallarını kesmek, meyvelerini taze iken dökmek, açan çiçeklerini yok etmek ve ağacı tahrip etmek, hatta kökünden kesmek gibidir. Böyle yapılırsa bir ülkedeki topraklarda meyve ürünü elde edilebilir mi? 

Düşüncenin kısıtlandığı bir ülkede, bilimden, gelişmekten ve kültürel zenginlikten bahsetmek mümkün olmaz. İnsanlar yaratılış gereği düşünürler, düşündüklerini ifade etmek isterler. Buna nasıl engel olunabilir ki? 

Düşünceyi kısıtlamak, başka bir açıdan insanları kısırlaştırmaya da benzer. Kafasında tasavvur ettiği insanlar oluşmasın diye insanları kısırlaştırmak ne ise kafasındaki düşünce şablonuna uymayan öteki düşünceleri kısıtlamak da odur. 

Bunu yapmak, hem ruhen hem de bedenen toplumun çökmesine sebep olur. Kısıtlamaların var olduğu toplumlarda pısırıklaşma ve hem düşünsel hem de bedensel açıdan fukaralaşma kaçınılmazdır. 

Kanaatimizce, İslam dünyasındaki fukaralığın sebebi düşüncenin kısıtlanması hatta katledilmesidir. Hz. Peygamber “İki günü eşit olan aldanmıştır.” Buyurmuştur. Bu hadis özellikle düşünce açısından değerlendirilmelidir. Düşünceye karşı çıkmak bir tür Allah’a karşı çıkmaktır. Allah Müslümanlara düşünce zenginliği versin, düşünceyi kısıtlayanlara da akıllar versin, basiret versin.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yunus Vehbi Yavuz Arşivi