Cüneyt Arkın'ın gerçek ismi?
Enformasyon mu, deformasyon mu?
Cüneyt Arkın'ın gerçek isminin ne olduğunu biliyor musunuz? Mutlaka biliyorsunuz: Fahrettin Cüreklibatur! Azıcık bile olsa internete bulaştıysanız kaçacak yeriniz yok demektir; böyle lüzumsuz ötesi yüzlerce, binlerce şeyi bilmek, görmek, okumak zorundasınız. Kim “İsteyen okur, istemeyen okumaz kardeşim!” diyorsa yalan söylüyor. Siz bir gayret göstermeseniz bile bu lüzumsuzluklar ağının bir parçasısınız. Bunun istisnası internet bağlantısı bulunan her yere en az beş kilometre uzakta yaşamanızdır. Eğer bir mail adresiniz varsa mesela, işte yakalandınız. Hiç tanımadığınız birileri sizi bir takım sanal gruplara üye yapar, sonra her gün yine hiç tanımadığınız yüzlerce kişi oradan buradan kendisine ulaşan sayısız saçmalığı size göndermeye başlar. Bu otomatik bir süreçtir ve zerre kadar bir gayret gerektirmez, kendi kendine olur. O sebeple maliyetsizdir, ne para, ne enerji, ne zaman harcarsınız. O dolaşımın içine düştünüz mü, bela üstünüze gelir ha gelir. Mail adresiniz hiç olmasa, artık kartvizitlere bile giren bu zımbırtı olmadan hiçbir yerde hiçbir işinizi göremezsiniz. En basitinden mesela ben bu yazıyı gazeteye gönderemem. “Çok mu lazım ki!” diyen çıkabilir. Çok lazım tabii, en azından benim için çok lazım...
Yine kapıldım gidiyorum, asıl konuya dönmek için gördüğünüz gibi yeni bir paragraf açtım. Konumuz internet insana yaptığı fenalıklar değil, lüzumsuz bilgiler... Bunları kim nereden bulur, nereden araştırır, nasıl derler de ortalığa sürer akıl alası değil! Bakınız az önce okudum; bir gazetenin web sitesinin ana sayfasında, hem de en çok okunanlar listesinde ilk ona giren bir başlık: “Ünlülerin gerçek isimlerini biliyor musunuz?” Aynı konuyu hemen hemen aynı başlıkla geçen hafta da, daha önceki hafta da okudum. Yine çok okunan bir yerlerdeydi. İyi de neden? Ünlüler gerçek isimlerini bilmemizi isteseler kendilerine birer takma isim edinmezlerdi değil mi? Hem sonra Cüneyt Arkın'ın gerçek ismini bilince ne olacak ki? Ne işimize yarayacak bu bizim?
İki gün önce okuduğum bir başka başlık: “En çirkin 20 futbolcu” Allah aşkına saçmalığın daniskası bu değilse nedir? Bu zavallı 20 futbolcu kime göre çirkin? Bu işin ölçüsü ne? Hem ayıp olmuyor mu canım bu adamcağızlara ulu orta çirkin yaftası yapıştırmak! Futbolcu ya, nasılsa yol yordam bilmez, hakkını savunamaz! Açsana bakalım “En salak yirmi köşe yazarı” diye bir başlık!
Daha neler var neler, türlü türlü herzeler! Mesela “Şimdi hepsi birer şöhret olan bu çocukları tanıdınız mı?” nakaratı haftada bir yine dolaşır sanal âlemin ana arterlerinde. Haber okumak için anlı şanlı adreslere tıklıyorsunuz; “Bakın o zaman ne kadar rüküştüler!”, “Makyajsız halleri şaşırttı!”, “Sinema tarihinin en kötü 69 filmi” ya da “Ayakkabı numarası en büyük aktörler” gibi bir sürü civcivlere versen yemeyecek bir sürü şeyle karşılaşıyorsun.
Başlıkta da ifade ettim, bunun adı enformasyon değil, deformasyon! Bilgi kaynaklarımız arttıkça ve çeşitlendikçe, kafamızdan içeri bilgi ve fikir yerine, bir sürü akla ziyan acayiplik doldurmaya başladık. Benim anlamakta en çok güçlük çektiğim şey de böyle şeyleri merak etmeye bizi nasıl ikna ettikleri... Çünkü bu herzeleri sanal vitrinlerine koyanlar bizim bunlara çok ilgi gösterdiğimize inanarak koyuyorlar. Peki yanılıyorlar mı? Fahrettin Cüreklibatur'un kim olduğunu bilmeseydim, göğsümü gere gere “Hayır!” diyebilirdim bu soruya!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.