Töre cinayetleri
İslam’ın kelime anlamı barış, güven ve rahmeti ifade ettiği gibi, Kur’an sürelerinin başında yer alan besmele ile ilk süresi olan Fatiha’nın ikinci âyeti acımaktan, rahmetten bahsetmektedir. Günde beş kere namaz kılan her Müslüman, bu merhametin şuurundadır. Eğer böyle değilse, İslam dinini öğrenmede bir sorun var demektir. Kusur İslam’da değil, İslam’ı bilmeyen, Hz. Peygamber (SAV)’i yeterince tanımayan ve bildiklerinin gereğini yapmayan Müslümanlardadır. İslam erkeklere hangi hakkı tanımışsa onu kadınlara da tanımıştır. Daha başka bir ifade ile İslam, doğuştan var olan insani hakları vermede kadın ile erkek arasında herhangi bir ayırım gözetmemiştir.
Kur’an, fizikî ve malî gücünden dolayısı, aile içinde erkeğin bir tür kayyımlık görevi olduğunu ifade eder. Ancak, bu konuda bir hüküm koymaz; sadece olayın fotoğrafını verir. İlgili âyet bir haber cümlesi olup inşa ifadesi değildir. Bu durdum ailede erkeğin temsil ve yönetme görevi bulunduğuna delalet etmektedir.
Bir kişinin bir toplulukta görevlendirilmiş olması, onun üstün olduğu anlamına gelmez. Belki yetenek ve imkânlarının o görev için elverişli olduğu anlamına gelir. Ancak, bu durum adaletten uzaklaşmayı ve aile içinde şiddet uygulamayı gerektirmez. Belki aile içinde işlerin danışmaya dayalı olarak yürütülmesi gerekir.
Kur’an bunu emr eder. Erkek her işi, çocukları dâhil aile meclisinde danışarak yürütür. Bu yürütme işinde şiddete yer yoktur. Hz. Peygamber (SAV) arkadaşlarına hanımlarını asla dövmemelerini tembih etmiş, kendisi de bunun eşsiz örneklerini vermiştir. Eşlerinden hiç birine bir fiske bile vurmadığı gibi, onlara karşı şiddet ifade eden bir söz de söylememiş, en son, veda konuşmasında ise, özellikle kadınların haklarına riayet etmeyi ısrarla tembih etmiştir.
Hz. Muhammed (SAV), şefkat ve merhamet peygamberi idi. Her olayda onun bu yönünün derin izlerini görmek mümkündür. Her Müslüman, Kur’an’ın temel prensiplerini ve Hz. Muhammed (SAV)’in hayat ilkelerini öğrenirse, onun şiddete yer vermesine ihtimal yoktur.
Ailenin temeli sevgiye dayalıdır; dolayısıyla aile içinde her iş sevgi ile ve güzellikle yürütülmelidir. Esasen İslam dini sevgi dinidir. Kur’an’da 62 yerde sevgiden bahsedilmektedir. Hadisler sevgiyi aşılar, tasavvuf kültürü insanları sevmeye dayalıdır. Hatta Kur’an’da ulu Allah’ın bütün emir ve tavsiyelerini sevgiye dayandırdığı görülmektedir.
Kur’an, güzel işlerin yapılması ve çirkin işlerden kaçınılmasını da sevgi ifadesi ile anlatmaktadır. Böyle bir dine mensup olup da şiddet gösteren ve kadını döven insanların Kur’an çizgisinde ve Hz. Muhammed (SAV)’in yolunda olduğunu düşünmek mümkün değildir. Bu vesile ile burada töre cinayetlerinin İslam dini ile ilgisi konusuna da bir nebze değineceğiz:
Töre; bir toplulukta benimsenen, yerleşik davranış ve yaşama biçimlerinin, çeşitli kuralların, ortaklaşa alışkanlıkların, görenek ve geleneklerin bütününü ifade eden Türkçe bir terimdir.
Töreler bazı toplumlarda kanunlardan daha önde tutularak onlara bağlılık gösterilir. Töre cinayetleri denilince, ilk akla gelen şey, namus davasından dolayı kadının kabile içinde alınan kararlar ve mahalli din adamlarınca verilen fetvalar gereği, cereyan eden öldürme olaylarıdır. Ancak, kan gütmek için katilin kabilesinden herhangi birini seçip öldürmek de bu çerçevede mütalâa edilebilir. Her iki türden öldürme olayları ise büyük bir cinayet olup İslam öncesi Arap toplumlarında yaygın olarak görülen çirkin olaylardandır. Bu cinayetlerin failleri Allah katında en büyük günahlardan biri olan adam öldürme cezası ile cezalandırılır.
Türkiye’nin belli bazı bölgelerinde kadına yönelik en ağır şiddet olaylarından biri, özellikle son zamanlarda Güneydoğu Anadolu Bölgesinde daha sık görülen töre cinayetleridir. Hangi sebeple olursa osun, kadın zina eder, yahut tecavüze uğrarsa, namusu kirletilmiş olacağından, bu olay sadece kendi namusu olarak değil, belki kabilenin namusu olarak algılandığı için, fail ya da mağdurun ancak öldürmesi suretiyle kirlenen namusun temizleneceğine inanılmaktadır. Bu durum Kur’an ve sünnet ilkelerine tamamen ters düşmektedir. Her şeyden önce Kur’an şahsi sorumluluk ilkesini getirmiştir. Yüce Allah şöyle buyuruyor:
1.“Akraba da olsa, kimse kimsenin günahını yüklenmez.” Bu ilke yedi âyette ayni sözlerle tekrarlanmaktadır.
2.“Herkes kazandığı kötülükten sorumludur. Kimse kimsenin günahını yüklenmez.”
Dolayısıyla, zina günah bir fiil olup bu günahı işleyen herkes kendi günahından sorumludur. Bütün Müslümanlar Allah’ın huzurunda Kur’an’dan sorumludurlar. Kur’an’ın getirdiği bir hükmü uygulama yetkisi devlete aittir. Hiçbir Müslüman’a, Allah ve Peygamber adına hareket ederek bir kimseye ceza uygulama yetkisi verilmemiştir. Bu anlayış İslam’dan değil, cahiliye döneminden kalma törelerden ve örflerden kaynaklanmaktadır.
Töre cinayetlerinde göze batan en büyük çarpıklık, aynı fiile iştirak eden kadın ve erkek arasında açıkça bir ayırımın yapılmasıdır. Cezalandırma tek taraflı ve Kur’an’a aykırı olarak gerçekleştirilmektedir.
Töre cinayetlerinde, haksız yere tecavüze uğrasa da kayıtsız şartsız ölüme mahkum edilen tarafın kadın olması son derece dikkat çekicidir. Erkeğe dokunulmamakta, namus temizlenmesi denilen olgu da tek taraflı uygulamakta, dolayısıyla dinimizin getirdiği namusta eşitlik ilkesi göz ardı edilmektedir. Bunun sebebi namusun sadece kadınla ilgili bir olgu olarak görülmesidir. Oysa namus olgusu tek taraflı değil, çift taraflıdır. Kur’an kadınlarla erkeklerin namusta eşit oldukların bildirmiştir. Bir tarafı çok ağır bir şekilde cezalandırıp diğer tarafı göz ardı etmek, İslam’ın adalet ilkesine sığmaz, bunu yapmak ise zulümdür.
Töre cinayetleri, gerekçeleri ve işlenme biçimleri itibarıyla, İslam öncesi Arap toplumlarında gerçekleştirilen kız çocuklarının namus endişesi ile diri diri gömülmesi vahşetine benzemektedir. Dolayısıyla, bu gibi cinayetleri işleyenler cahiliye adetlerine geri döndükleri için, Allah katında çok büyük bir günah işlemektedirler. Çünkü Kur’an suçları belirlemiş, bunlara karşı hangi cezaların uygulanacağını açık bir şekilde beyan etmiş ve cezaların kimler tarafından uygulanacağını da belirtmiştir. Hiçbir Müslüman’ın bu çizginin dışına çıkmaya hakkı yoktur.
Töre cinayetlerinin temelinde yatan unsurun, veli izni olmadan evlenmelerde kadının namusu söz konusu olması ve zorla başkası ile evlendirilip, buna direnerek başka bir erkeğe kaçarak nikâhlanan kadınlarda bu namusun temizlenmesi gerektiği şeklinde tezahür eder.
Kur’an, zina için ölüm cezası düzenlenmemiş, belki tarafları bundan caydıracak başka bir ceza getirmiştir. Bu da bir topluluk önünde kişileri mahcup edecek bir uygulamadan ibarettir. Fakat bunun uygulama hakkı devlete aittir. Bununla beraber, Kur’an’da namus cinayetlerinde uygulanan cezalara benzer bir ceza da yoktur.
İslam’da hiçbir şahsa ya da kabileye insanları cezalandırma yetkisi verilmemiş, belki bu yetki sadece devlete verilmiştir. Bu sebeple, namus cinayetini işleyen, buna karar veren, ya da fetva verenler Kur’an’a aykırı davranmaktadırlar. İnsan hür olarak doğar, dolayısıyla evladı dâhil, hiç bir Müslüman’a hiç kimsenin doğuştan sahip olduğu özgürlükleri kısıtlama hakkı verilmemiştir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.