Cemal Nar

Cemal Nar

Seçimler Ve İdareciler

Seçimler Ve İdareciler

Seçimler yaklaşırken kimin nereden aday konması, kişilerin kalitesinden ziyade kazanma şanslarına bakılarak yapılmaktadır.

Acaba bu halk tarafından sevilmeler ve istenmeler, işin gereği ehliyet için yeterli bir alamet olur mu?

Burada şöyle de söylenebilir: Halkın sevdiği ve güvendiği aday, idarecilikte uzman olmayabilir. Onun esas görevi, beraber çalışacağı uzmanları iyi tesbit etmekte ve iyi yönetmektedir.

Çağın karmaşık yapılanması göz önüne alınırsa, mesela bir belediyeyi yönetecek her alanda uzman olmanın imkansızlığı kendiliğinden anlaşılabilir. Bu da seçimlerde “halkın sevmesi ve istemesi”nin en büyük ölçü kabul edilmesini haklı kılabilir. Ama hiç olmazsa yönetim biçim ve yöntemlerini bilmek kaydıyla. Yoksa, bürokratların elinde oyuncak olmuş bir başkandan hayır gelmez.

Bir idarecinin belki bundan da öncelikli yanı adalet ve eşitliğe değer vermesidir. Seçimler ve partilere bölünmeler ortamında bu ne kadar mümkün olabilir? Bence adalet ve eşitliğin gereği açısından bu soru bile sorulmamalıdır.

Şüphesiz adalet denince, sadece mahkemede yargılamada eşitlik anlaşılmaz. Devlet yasama, yönetim ve devlet imkan ve hizmetlerini halka sunmada da adil olmalıdır. Bu yüzden her şeyden evvel başkan ve diğer idareciler adil olmak zorundadırlar.

Bilindiği gibi devlet başkanında aranan şartlardan biri de adalettir. Bunun yokluğu, zulmün varlığı demektir. Zulüm ise devleti yıpratır, toplumu huzursuz eder, kaos ve kargaşaya sürükler ve giderek yok eder.

Belki de bu yüzden çağımızda hukukun üstün olduğu devlet denince, aynı zamanda sosyal, siyasi, iktisadi, idari, sağlık ve eğitim hayatında da adaleti gerçekleştirmiş devlet akla gelir.

Böylesine geniş bir adalet için devlet, her türlü hizmetlerin gerçekleştirilmesinde, vatandaşları arasında tam bir eşitlik uygulamalıdır. Kamu hizmetlerine girme ve kullanmada, devletin hizmetlerinden yararlanma fırsatlarında, hak ve sorumluluklarını yerine getirmede, her vatandaş eşit hak, imkan ve fırsatlara sahiptir.

İslam devletinde bazı makamlara kölelerin veya zımmi (gayri müslüm vatandaşlar)lerin getirilmemesi, bir eşitsizlik ve adaletsizlikten değil, görevin gerektirdiği şartların söz konusu olmasındandır.

Bu tür bazı kısıtlamalar haklı olarak her zaman olduğu gibi bu gün de yaygın bir biçimde vardır. Mesela bu gün devlet başkanı seçimlerinde belli bir yaş ve tahsil sınırlandırması hukuken geçerlidir. Kimse bunu adalet ve eşitlik ilkesine aykırılık olarak kabul etmemektedir. İslam’ın da bu ve benzeri bazı makamları kullanmada bazı sınırlamalar getirmesi, elbette sonuç itibarıyla toplumun yararınadır ve adalet ilkesine aykırı değildir.

Yaklaşan yerel seçimler ve ülkemizde başta Ergenekon Davası olmak üzere yaşadığımız bazı gerçekler bunları bir kere daha hatırlamamızı ve üzerinde düşünmemizi gerektirmektedir.



Önceki ve Sonraki Yazılar
Cemal Nar Arşivi