Nişanlılık döneminde nikah kıydırmak
Yaklaşık 20 yıldan bu yana ülkemizde, özellikle üniversite gençleri arasında nişanlılık döneminde, namahremliği ortadan kaldırmak ve daha serbest hareket edebilmek için, bazı kardeşlerimiz nişanlanma esnasında dini nikâh yaptırmaktadırlar. Bunun gibi, arkadaşlık dolayısıyla, aradaki haramlığı kaldırmak için de dini nikâh kıydırılarak ilişkilerin sürdürüldüğü kulağımıza sık sık gelmektedir.
Önce şu noktanın altını çizmemiz gerekir. Nikâh, evlenmek demektir. Evlenmenin önemli bir olay olduğunu, hayatın en önemli dönüm noktalarından birini teşkil ettiğini burada ısrarla vurgulamamız gerekir. Yani evlilik ciddi bir iştir. İslam fıkhı çerçevesinde evliliği söyle tarif edebiliriz: “Hayat boyu birlikte yaşamak, üzüntü ve sevinçleri paylaşmak, birbirine destek olmak ve hayırlı nesil yetiştirmek amacına yönelik olarak namahrem olan bir erkek ile bir kadının iki şahit huzurunda ve devletin kefaleti altında yaptıkları akitten ibaret bir olgudur.” Fıkıh kitaplarındaki tariften biraz daha farklı ve ilaveli bir tarif yaptık.
İslam’a göre evlilik tek bir şekilde olur. Bunun dinisi ladinisi, özeli resmisi olmaz; evlilikte bu gibi ayırımlar yapılmaz. Nitekim fıkıh kitaplarında da bu ayırım yapılmamaktadır. Hepsi hukukun himayesinde ve devletin gözetimi altında gerçekleşir. İslam tarihi boyunca da bu böyle ola gelmiştir.
Cumhuriyete kadar nikâh = evlilik, dinî yahut resmî ve dünyevî diye bir ikilem yaşamamıştır. Tek bir evlilik şekli devam etmiştir. Bunun adı da nikâhtır. Ancak, eskiden yürürlükte olan hukukta yani fıkıhta evlilik akdinin resmî bir makam önünde yapılma zorunluluğu yoktu. Bilebildiğimiz kadarıyla, kişiler kendileri şahitler önünde nikâhı kıyarlar, sonra bunu mahkemeye tescil ettirirlerdi.
Fakat bu, nikâhta resmiyetin olmadığı anlamına gelmez. Belki iki şahit huzurunda yapılan bir akit, devlet nezdinde de halk nezdinde de evlilik olarak tanınmaktaydı. Bu demektir ki, o zamanlarda devlet nikâhın resmî bir makam önünde yapılmasını şart koşmamakla beraber, resmî olmasını da istemekteydi. İki şahit zorunluluğunun bulunması, icap ve kabul ifadelerinin akitte temel teşkil etmesi, cumhuriyetten önce kıyılan nikâhların da resmî olduğunu göstermektedir.
İki şahit bir belge niteliği taşımaktaydı. Bu şekilde evlenen kimselere bazı hukuki müeyyideler uygulanıyor; bu akitten sonra da hukuk devreye giriyordu. Yani nikâh akdi hukuki sonuçlar doğuruyordu. Koca nafaka ödemekle, karı da kocaya hizmet etmekle mükellefti. Yine erkek karısına mehir vermek zorundaydı. Ölüm vaki olsa taraflar bir birine varis olmaktaydı.
Bütün bunlar, fıkıhta yer alan nikâhın bağlayıcı olduğunu göstermektedir. Fakat günümüzde resmiyeti olmayan, sadece aile içinde yahut kişiler arasında kalan nikâh fıkıhtaki nikâhtan farklıdır. Özellikle resmiyet, devlet müeyyidesi ve hukuki sonuçlar bakımından dinî nikâhla fıkhî nikâh arasında benzerlik söz konusu değildir.
Esasen eski hukukumuzun temel kaynakları olan fıkıh kitaplarında, dinî yahut dünyevi nikâh adıyla bir ayırım yapılmamıştır. Bu kaynaklarda tek nikâh vardır; o da hukuki sonuçlar doğuran nikâhtır. Bu iki nikâh arasında sadece nikâhın akdedilme şeklinde bir benzerlik kalmıştır. Bu ise yeterli değildir. Çünkü önemli olan nikâhın hukukî sonuçlarıdır.
Bugün, nişanlılık döneminde yahut üniversitede öğrencilik hayatı boyunca arkadaşlık nikâhı gibi uydurulmuş nikâhların hukukî hiç bir sonucu yoktur ve devlet tarafından da muteber kabul edilmemektedir.
Fıkıh kaynaklarında, sadece iki kimse arasındaki ilişkilerde haramlığı ortadan kaldıran bir nikâh şekli de bilinmemektedir. Dolayısıyla, resmî nikâhtan önce kıyılan bu gibi nikâhlar dinen muteber değildir. Zira taraflardan biri ayrılınca, karşı taraftan bir hak iddiasında bulunamaz. Nafaka, mehir ve miras söz konusu olamaz. Nikâh sadece şeklen var olur. Oysa fıkıhta yer alan ve tarihte geçerli olan nikâhtan kasıt sadece şekil şartını yerine getirmek değildi, belki nikâhın ruhu önemli bir unsur olarak kabul edilmekteydi.
Oysa nikâh, insanları kandırmak için değil, belki belli bir amacı gerçekleştirmek ve yüksek bir hedefe ulaşmak için akdedilir.
Bu tür nikâh işlemlerinde erkek taraf için herhangi bir problem söz konusu değildir. Fakat kadın mağdur duruma düşmektedir. Böyle bir nikâhtan sonra ayrılan kadının evlenme şansı zedelenir. En azından toplumdaki itibarı sarsılır. Mehir bu sarsılmaya karşı oldukça dengeleyici bir güvencedir. Fakat dinî nikâhta kadın bundan mahrum kalır. Eğer birleşme vuku’bulmuşsa kadın dul konumuna düşer. Çocuk olmuşsa nesep sorunu ortaya çıkar. Bu durumda özellikle kadın kelimenin tam anlamıyla perişan olur.
Takva endişesiyle kıyılan dinî nikâh, sonuç itibarıyla nikâh akdinin gerçekleştirenleri korumaz; takva sahibi yapmaz, belki takvadan uzaklaştırır ve birçok mağduriyetlere sebebiyet verir. Nikâhsız gezip buluşmanın mahzurları müeyyidesiz dinî nikâhla dolaşmanın doğurduğu sakıncalardan kat kat fazladır.
Takva sahibi olan gençler yahut aileler, bunun yerine, mesafeli ve kontrollü bir şekilde buluşarak ilişkileri sürdürmeyi, dinî nikâh kıydırarak fıkha da dindarlığa da aykırı davranmaya tercih etmelidirler.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.