Eminağaoğlu ve yargının görevi

Eminağaoğlu ve yargının görevi

YARSAV başkanı, Eminağaoğlu, Nuriye Akman’a verdiği mülakatta, “sandık ne derse o olur, yok böyle bir şey, Millet iradesi sadece yasama demek değil, aynı zamanda Yargı demektir” diyor.

Bu mantık, millet iradesinin nasıl çarpıtıldığını, nasıl anlamsız hale getirildiğini gösteriyor.

Bir defa milli bir iradeden söz edebilmek için, Yüksek Yargı mensuplarının da seçim yolu ile iş başına gelmeleri gerekir. En azından dolaylı bir iradenin söz konusu olması lazımdır. Hâlbuki yargı yıllarca milli değerlerin en uzağında olan kurum olma özelliğini muhafaza etti. Ne verdiği kararlarla, ne de personel yapısıyla millete dayandı. Yargı bağımsızlığı her türlü siyasi etkiden ve her türlü ideolojik tarafgirlikten uzak olmak olarak değerlendirileceğine, bir ideolojinin askerliğini yapmak gibi mütalaa edildi. Bugün siyasi partilerde bile, Yüksek yargıdaki kadar ideolojik mülahazalarla hareket eden tipler bulamazsınız. Söz gelimi, Eminağaoğlu öğrencilik dönemlerinden itibaren radikal sol düşüncelere sahip biri olarak bilinmeseydi Yargıtay’ın kapısından içeri girebilir miydi? Giremezdi. Bazılarının ağızlarına sakız ettikleri yargı bağımsızlığı Yüksek yargı’nın Sola, mezhepçilere teslim edilmesinden başka bir şey değildir.

Eminağaoğlu’nun mantığı Yargı erki’ni yasamanın karşısında bir konuma oturtmakla kalmıyor, diğer kurumları da millet iradesinin bir yansıması olarak gördüğü için Yasama organına ortak ediyor. Bu mantıkla pekâlâ asker de biz millet iradesine dayanıyoruz, milletin verdiği yetkiyi tek başınıza kullanamazsınız diyebilir. Yasama organına birçok yeni ortaklar getirerek onu işlevsiz hale getirebilir. Yüksek yargıda görevli bir Savcının daha Yargı’yı nereye oturtacağını bilmemesi manidardır.

Anayasamız kuvvetler ayrılığı prensibini getirmiştir. Yasama, yürütme ve yargı’nın kendi hudutlarını aşarak görev ihlali yapmamaları gerekir. Eminağaoğlu akla ziyan yorumuyla Yargı’nın, Yasama ve yürütmeye müdahale edebileceğini söylüyor. Böylece millet iradesi çöpe atılarak Yargıçların iradesi her şeyi belirleyen tepe noktaya oturmuş oluyor. Bütün erk ve kurumlar yasalara göre hareket etmekle görevlidir. Yargı erki, yargılama yaparken kendisi de yasalarla bağlıdır. Mesela yasamanın alanına giremez. Siyasi beyanlar veremez. İnançlar, ideolojiler arasında taraf olamaz. Bugüne kadar Yargı’nın bu ölçülerle hareket ettiğini kim söyleyebilir? Özellikle yüksek yargı’nın.

Yargı erki, millet iradesine dayanmak, daha güçlü olmak istiyorsa bunun yolu bellidir. Yüksek yargı mensuplarının ABD’de olduğu gibi Halk veya onun temsilcisi olan meclis tarafından seçilmesi. Yarsav başkanı, milli iradeye yaslanan bir Yargı erki istiyorsa önce Yüksek Yargı mensuplarının –halk iradesini yansıtacak-bir seçim sistemiyle göreve gelmesini savunmalıdır. Hem Adalet bakanı ile müsteşarı HSYK’dan çekilsin diyeceksiniz, hem de biz halka dayanıyoruz, Yasama tek başına milleti yönetemez diyeceksiniz. Seyfi Oktay, Mehmet Moğoltay, HSYK’dayken niye adalet bakanı HSYK’dan çıkarılsın demediniz. Anayasa’nın yargı erkine verdiği görev, ülke yönetimine ortak olmak değil, sadece Yargılama işidir. Türkiye’nin yönetilemez hale gelişinin ana sebeplerinden biri budur. Kuvvetler ayrılığının kâğıt üstünde kalması, bazı Yargı mensuplarının kendini milli iradenin temsilcisi gibi görmeleri.

Emianağaoğlu röportajı bazı yargı mensuplarının içinde bulunduğu düşünce sefaleti ve ideolojik taassubu gözler önüne seriyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi