Allah İçin Sevmek Allah İçin Buğz Etmek
Birgün rahmetli üstad Necip Fazıl'la görüşüyorduk, yanımızda başka kimse yoktu. Heyecanlı ve duygulu idi, bana şöyle dedi:
"Şevket, benim Rabbımın huzuruna götürecek bir şeyim yok. Sadece şunu götüreceğim: Ya Rabbi!.. Senin ve Resulü'nün düşmanlarını sevmedim, onlara buğz ettim..." Bunları söylerken sesi titremiş, gözleri buğulanmıştı.
Müslümanın temel vazifelerinden biri de:
Allah için sevmek, Allah için düşmanlık etmektir. Buna eskiden "Hubbu fillah buğzu fillah" denirdi.
Allah'a iman eden, Allah'tan korkan, Allah'ı seven Müslüman, Peygamberi canından çok sever.
Ashab-ı kiramı sever.
Tâbiîn'i sever.
Evliyaullahı sever.
Eimme-i müctehidîni, fukahayı, ulemâyı sever.
Ehl-i Beyt efendilerimizi sever.
Ricalullahı sever.
Allah için canlarını vermiş gerçek şehidleri sever.
İhlaslı mücahidleri sever.
Zahidleri, muttekıleri, gerçek şeyhleri ve gerçek dervişleri sever.
Bütün iman kardeşlerini, imanları dolayısıyla sever. Onlarda sevilmeyecek taraflar ve sıfatlar varsa, sadece onları sevmez.
Müslüman kimleri sevmez?
Allah düşmanlarını sevmez.
Resulullah düşmanlarını sevmez.
Ümmet düşmanlarını sevmez.
Nifakları kendilerini küfre götüren münafıkları sevmez.
Fasık-ı mütecâhirleri sevmez.
Bid'atçileri, şayet bid'atleri kendilerini küfre götürüyorsa hiç sevmez.
Bid'atçi olmakla birlikte, mü'min kalanların bid'atlerini ve bid'atçiliğini sevmez.
Müslüman Nemrud'u, Fir'avun'u, Haman'ı sevmez.
Müslüman Çingiz'i, Hülâgû'yu sevmez.Müslüman Tağutları sevmez.
Müslüman deccalları ve kezzabları sevmez.
Müslüman din ile, iman ile, Kur'ân ile, Şeriat ile savaşan kâfirleri sevmez.
Müslüman Abdullah ibn Sebe'leri sevmez.
Müslüman, din kardeşlerini imanlarından dolayı ezen, süründüren, onlara işkence eden, onları öldüren azılı ve harbî kâfir ve zalimleri sevmez.
Müslüman haram yiyicileri, halkı aldatanları, emanetlere hıyanet edenleri, harbî İslâm düşmanlarıyla işbirliği yapanları sevmez, sevemez.
Evet, Müslüman Allah için sever, Allah için düşmanlık eder.
Okullardaki Din ve Ahlâk Dersleri
Merkezi İngiltere'de bulunan "Uluslararası Azınlık Hakları Grubu" Türkiye'deki zorunlu din ve ahlâk derslerinin kaldırılmasını istemiş. İstemesine ister ama tek taraflı ve tek boyutlu olarak isteyemez.
Türkiye'de çoğunluğu oluşturan Müslümanlara, çocuklarına din ve Kur'ân dersleri verme hakkı tanınmalıdır.
Âdil kanunlar ve nizamlar çerçevesinde müteşebbis vatandaşlar veya dernekler devlete müracaat ederek "İslâm ve Kur'ân Dershaneleri" (veya Okulları) açabilmelidir.
Bu dershaneler tabiî ki, kontrol edilecektir. Ancak bu kontrol resmî ideolojinin ilkelerine ve tabularına göre değil, evrensel insan haklarına, Tabiî Hukuka, İslâm dinine göre olmalıdır.
Şu husus da unutulmamalıdır ki, resmî ve özel okullardaki din dersleri bir aldatmacadan ibarettir.
Din va ahlâk dersleri ehliyetli din hocaları tarafından verilmelidir. Müslüman kesimde bu dersleri başarı ile okutacak yeterli sayıda hoca var mıdır? Bana sorarsanız maalesef yoktur.
Azınlık Hakları Grubu tek taraflı hareket etmiş, adalete ve eşitliğe uygun davranışta bulunmamıştır.
Mesele bütünüyle, her cephesiyle ele alınmalıdır.
Camilerde isteyen ailelerin çocuklarına din, Kur'ân ve ahlâk dersleri verilmelidir.
Müslümanların, devletle ilgisi olmayan seminerler (din okulları) açarak ehliyetli din hocaları/öğretmenleri yetiştirmelerine imkân tanınmalıdır.
Okullardaki yarım yamalak din ve ahlâk derslerini kaldıracaksın... Müslümanların özel olarak din ve ahlâk dershaneleri açmalarına izin vermeyeceksin... Böyle hürriyet, böyle adalet, böyle eşitlik olur mu?