AKP'ye bakışımız
AKP’yi eleştirirken, bu partinin teşkilât kadrolarında ve hükümetinde görev yapan ya da oy tercihini bu partiden yana kullanan insanların büyük çoğunluğunun iyiniyet ve samimiyetinden en küçük bir kuşku duymadığımızı özellikle belirtmek istiyoruz.
Tam tersine, bu insanlardan parti veya hükümet kadrolarında bulunanların yine büyük ekseriyet itibarıyla hizmet için çırpınan hamiyet ve gayret sahibi kişiler olduklarına, dahası, bunların içinde ahlâk ve faziletiyle temayüz etmiş çok değerli insanların bulunduğuna inanıyoruz.
Aynı şekilde AKP seçmenlerinin, ağırlıklı şekilde, Türkiye’nin mâlûm şartlarında senelerdir çile çeken, mağdur olan, birikmiş sorunlarının çözümünü bekleyen sessiz çoğunluğun mensupları olduklarını düşünüyor ve de görüyoruz.
AKP’ye yönelik eleştirilerimizde onları incitmek gibi bir niyetimiz asla ve kesinlikle söz konusu değil ve olamaz. Tersine, bu eleştirilerimizle AKP’ye şu mesajı vermeye çalışmaktayız:
“Büyük ümit ve beklentilerle size bu oy desteğini veren ve üç seçimdir desteğini arttırarak sürdüren mazlûm ve mağdur insanların beklentilerini boşa çıkarmayın; bu oylarla size tevdî edilen Meclis, hükümet ve Çankaya emanetlerinin hakkını verin; kolay kolay ele geçmeyecek bu eşsiz ve tarihî fırsatları boşa harcamayın...”
Başından beri AKP’ye tavrımız bu eksende oldu. Bu sebeple, daha kuruluş aşamasından itibaren partiyle ilgili ciddî soru işaretlerimiz, istifhamlarımız ve rezervlerimiz bulunduğu halde, 3 Kasım 2002 seçiminde halkın teveccühüyle iktidar olmasını demokrasi ve millî iradenin üstünlüğüne olan inancımızın gereği, saygıyla karşıladık. Bu tavrı sonraki seçimlerde de sürdürdük.
Yapılan her seçim öncesinde endişe ve uyarılarımızı dile getirdik, ama halk tercihini yaptıktan sonra, endişe ve uyarılarımızın haklı çıkmaması temennîsiyle, yapıcı ikazlara devam ettik.
Bu yaklaşım içinde, geride kalan yaklaşık altı buçuk yıllık iktidarı boyunca, AKP’yi ülkemiz için özellikle kritik bir önem arz eden temel ve yapısal demokratikleşme reformları için teşvik etmeye çalıştık. Reform paketlerini destekledik.
Eksik ve yetersiz bulduğumuz adımların tamamlanmasını ve reform sürecinin hiç ara verilmeden kesintisiz şekilde devamını talep ettik.
Kronik sıkıntıların aşılmasında parçalı ve mevziî adımların yeterli olmayacağını, darbe ürünü sistemden kaynaklanan yapısal sorunların çözümü için mutlaka öncelikle anayasa reformunun yapılması gerektiğini ısrarla vurguladık.
Demokrasiye ve millî iradenin üstünlüğüne olan inancımızın gereği olarak, bu sistemden alınan güç ve yetkilerle AKP’ye çıkarılan hukuk dışı ve antidemokratik engellere karşı koyduk.
27 Nisan sürecinde Meclisin cumhurbaşkanı seçmesinin, askerin e-muhtırası ve AYM’nin 367 kararı ile engellenmesine tepki gösterdik.
AKP’ye açılan kapatma dâvâsına karşı çıktık.
Gerek, engellenen cumhurbaşkanı seçiminde, gerekse 22 Temmuz’un ardından, bundan sonraki Köşk seçimlerinin halk tarafından yapılmasını öngören düzenlemede ve bunun için yapılan referandumda, demokrasiden yana olduk.
2007 güzünde gündeme getirilir gibi olan yeni anayasa girişimini destekledik; bu girişimin engellenmesine, askıya alınmasına karşı çıktık.
Ergenekon operasyonunda da, perde gerisine ilişkin istifhamlarımız olduğu halde, sonuna kadar gidilmesi talebiyle desteğimizi ortaya koyduk; operasyonun gidişatında yeni soru işaretlerine yol açan gelişmelere dikkat çekerek, sürecin fiyaskoyla bitmemesi uyarısında bulunduk.
Diyeceğimiz o ki; AKP’ye karşı peşinen bir aleyhte şartlanmışlık ve fanatik karşıtlık içinde olmadık ve değiliz. Evet, ihtirazî kayıtlarımız, rezervlerimiz, istifhamlarımız var. Ama madem halk oy vermiş; bize düşen, bu tercihe saygılı olup, bu oyların gereğinin yapılmasını beklemek.
Ve görünen o ki, maalesef gereği yapılamıyor.