Necip Fazıl ve fare stratejisi
Fare stratejisi
Necip Fazıl, her zaman olduğu gibi bir fikir üzerinde yoğunlaşmıştı. Sözlerine ara verdiğinde bunu fırsat bilen biri: "Üstat, dedi, bu fikrinizin yasa haline getirilmesi için Meclis'e gidip kulis yapsanız..." dedi. Üstat vakur bakışını o kişiye döndürdü: "Bana fare stratejisi uygulamamı mı tavsiye ediyorsun?" diye sordu. Ve ekledi: "Ben fikrimi söylerim, dileyen istifade etmenin yolunu kendi arar bulur."
Fikir adamına yaraşan tavrın böyle bir şey olduğunu düşünüyorum ben de.
Bu tutuma itiraz edecekler çıkabilir. Fikrin sahibi fikrini hayata geçirmenin yolunu da kendisi açmalıdır denebilir. Ama acaba bir fikir adamının eylemini nasıl tanımlamalıyız?
Marx'tan bu yana filozofların şimdiye kadar yalnızca dünyayı çeşitli şekillerde yorumladıklarına, oysa artık önemli olanın dünyayı değiştirmek olduğuna inanılıyor. Bu söylemde, insanın yabancılaşmayı aşıp özgürleşebilmesi için mücadele etme fikri yatıyor. Ama gene de fikir ön alıyor: ilkin fikir dile getiriliyor, arkasından o fikrin hayata geçirilmesi teşebbüsü öngörülüyor.
Bir defasında Kemal Tahir'e tertipledikleri bir gösteri yürüyüşüne katılmasını teklif ettiklerinde, onlara: "Ben kendi eylemimi yapıyorum" demiş.
Bu cevap bir yazarın eyleminin ne olduğunu onikiden isabet ettiren bir fikri dile getiriyor.
Bir romancının eylemi romanını yazmaktan ibarettir. Romanını yazmayı ihmal ederek yürüyüşe katılması onun asal görevleri arasında sayılır mı? Yeri gelir bir yazar bir gösteri yürüyüşüne katılma ihtiyacını da duyabilir, ancak bu, tümüyle istisnai bir durum olmalı...
Cezayir istiklâl savaşı sırasında Sartre'ın Paris'te bir caddenin kaldırımına oturarak zamanın hükümetini protesto ettiğini ve bu protestonun yankı uyandırdığını biliyoruz. O sessiz protesto yankı uyandırdı, çünkü Sartre o işi kendi asal işini ihmal ederek yerine getirmedi. O, asal işinde başarılı olduğu için o basit protesto da ses getirdi.
Durum, bütün sanat ve meslek sahipleri için geçerli görünüyor. Kendi sanatında ve mesleğinde söz sahibi olmuş birinin gerektiğinde benzer bir protestoda bulunması tecviz edilebilir. Fakat kendi sanatında ve mesleğinde hiçbir başarısı kayda geçirilmemiş biri hayatını bu türden protestolara tahsis ederse onun akıl ve ruh sağlığından kuşkulanma hakkımızı mahfuz tutmalıyız.
Şu da var: kendi mesleğinde başarılı sayılan biri, bu başarısını başka bir alana tahvil etmeye çalışabilir. Örneğin adam askerdir, askerlikteki prestijini siyasete tahvil etmek istiyor... O zaman ne olacak?
Burada farklı bir durumla karşı karşıya bulunduğumuz kabul edilmelidir. Çünkü burada çizmeyi aşma durumu söz konusu. Ne Necip Fazıl'ın Meclis'e gitmeyi reddedişinde, ne Kemal Tahir'in bir yürüyüşe katılmayı kabul etmeyişinde, ne Sartre'ın kaldırıma oturmak suretiyle hükümeti protesto etmesinde çizmeyi aşan bir durum söz konusudur. Ama bir asker kişinin askerlikteki prestijini siyasete tahvil etmek istemesinde çizmeyi aşma durumu var. O, fiilen bir başka alana tecavüz etmek suretiyle apoletini siyasete tahvil etmiş olmaktadır.
Bir asker apoletini iktidar koltuğuna tahvil etmek için çaba gösterdiğinde çizmeyi aşma durumuna düşmüş olur. Üstelik Necip Fazıl'ın fare stratejisi dediği durum tam da budur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.