“Ey sonsuzluğun sahibi, sana ulaşmak istiyorum”
İmanlı bir kalp sahibinin dilinden dökülebilecek bir cümle bu. Allah’a inanıp, Yüce Kudret’i bilen; O’na muhabbetin lezzetine erip, O’na kavuşma arzusu duyan izzetli bir rûhun ulvî bir talebi yahut.
Muhsin Bey, tam da böyle bir rûha sahipti; Allah mekânını cennet eylesin, yakınlarına ve tüm halkımıza sabırlar versin.
Karanlık odakların elinde mazlûmiyetin ve mağduriyetin her türlüsünü yaşayan ama duruşunu ve vakarını hiç bozmayan ‘hakîkî vatanperver’ Yazıcıoğlu, yerel seçim çalışmaları çerçevesinde gittiği Karaman’da ölümü hatırlatarak şöyle demişti: “Şimdi bakın yoldan geldik, yola gideceğiz. Hiçbirimizin garantisi yok. Şurada ayakta duranın da, oturanın da garantisi yok. Yani, ruh bir saniyeliktir. Küf dedi mi gitti. Bunun da nerede geleceği, nasıl geleceği, ne şekilde yakalayacağı belli değil.”
“Ecel gelince kargı zırhı deler” der Mevlânâ Hazretleri. Bununla birlikte, birkaç gündür sorgulanıyor, daha da konuşulacak elbette; teknik yetersizlikler, ihmaller elbet masaya yatırılacak, varsa sorumlular hesap da verecek. Tüm bunlar bir yana ‘ölüm’ dersini hepimiz alacağız bu vesileyle.
Sıkça ölümle irtibat kuran “masum Anadolu’nun saf çocuğu” Muhsin Yazıcıoğlu, bu sefer tüm Anadolu’ya, hem de tepeden tırnağa, râbıta-i mevt yaptırdı. Ruhları dengesizleştirip huzursuz eden seçim tantanasının zirveye çıktığı gürültülü ortamda, tüm ülkenin ölümün sessizliğine bürünmesine vesîle oldu. “Üşüyorum!” dedi; tipi ve fırtına altındaki, zâhiren soğuk, hakîkatte ise sımsıcak vuslat yolculuğu ile tüm Türkiye’ye lâhûtî mesajlar gönderdi.
Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu, Anadolu Gençlik Dergisi’ne Kutlu Doğum münâsebetiyle yazılı bir mülâkat vermiş. Dergi mensupları kaza haberinden saatler önce aldıkları cevapları gözyaşlarıyla okumuşlar. Nisan ayında yayınlanacak mülâkatın bir kısmını timeturk.com sitesinden naklen burada neşretmek istiyorum.
“Peygamber Efendimiz’ in (s.a.v) ismini duyduğunuzda hissettikleriniz nelerdir?” sorusuna Muhsin Beyin cevabı şu olmuş: “Hüzünleniyorum... Görevini yerine getiremeyen bir kölenin hicabı. Onun arkasında bıraktığı mirasa, onun istediği gibi sahip çıkamadık. Onu anlatamadık, çünkü onu anlayamadık. Onun adını duyduğumda bu nedenlerle hüzünleniyorum. Tüm peygamberlerin şahitlik yapacağı yargı gününde onun ümmetinden olma şerefini ve liyakatini inşallah taşırım. Allah onun şefaatinden bizleri mahrum etmesin.”
“Peygamber Efendimiz'in (s.a.v) sizi en çok etkileyen yönü nedir?” sorusunun cevabı ise yine çok samîmî: “Allah Resulü mükemmeldi. Bu cümleden hareketle, onun bütün güzellikleri karakterine dercettiğini düşünüyorum; o harika bir liderdi. Mütevaziydi, hoşgörülüydü, müşfikti, aydındı, çile adamıydı, kısacası muhteşemdi. Bütün bunlara rağmen o bir insandı. onun, ilahi kelamda çokça zikredilen beşeri vasfını arka plana iterek onu dünyamızdan uzaklaştırdık ve aslında kendimize kötülük yaptık. Peygamber efendimiz bir insandı, onun en etkileyici tarafı her yönüyle “güzel insan” sıfatına sahip olmasıydı…”
“Günümüzde toplum olarak onun hangi özelliğine ihtiyaç duyuyoruz? Onu hangi beşeri vasfı ile özlüyorsunuz?” sorusunun ibret dolu cevabı ise dikkatle okunmalı: “O İlahi mesajı en iyi anlayan ve özümseyen kişiydi. Bütün beşeri vasıflarını özlüyoruz, hepsine ihtiyacımız var. Hepsini kaybettik, hepsinden uzaklaştık. Adalet, muhabbet, şefkat, özgüven, tefekkür, vefa, güven, dürüstlük, samimiyet... Allah Resulü, “Bir elime ayı, diğer elime de güneşi verseniz yine davamdan vazgeçmem!” cümlesini sadece diliyle ikrar etmedi. O böyle düşündü, böyle inandı, böyle konuştu ve böyle yaşadı... “Gerçekten inanıyorsanız üstünsünüz” ilahi düsturunu hayatının her anında ve her türlü şartta duruşuyla mücadelesiyle ispatladı.”
Ölüm, mü’min için yokluk değil; ebedî bir âlemin kapısı, asıl vatana yolculuğun başlangıcı, sevgiliyi sevgiliye kavuşturan bir köprü...
Ölümün büyüklüğü büyüklerin ölümü ile çok daha iyi hissediliyor. Ne zaman herkesin sevdiği bir zât hayata vedâ ediyor, işte o vakit bize küçük ve sıradan bir hadise gibi gelen ölümün büyük ve herkesin sevgisine mazhar olan sıradışı bir zâtı bizden alıp götürdüğünden irkilerek büyüklüğünü ve herkesi içine alan muazzam bir hakikat olduğunu farkediyoruz.
Hz. Ali’nin (ra) “Hangi iki günümden; takdir olunan günümde mi?/ Takdir olunmayan günümde mi ölümden kaçayım” dediği gibi ölümden kaçmak imkâsız; korkmak ise mânâsız...
Allah, hepimize rızasına uygun hayatlar ve güzel ve hayırlı ölümler nasîp etsin. Amîn.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.