Olduysa ne oldu?
Yine, “La havle...” çekerek yazıya başlamak durumundayız. Çünkü bu vatanda köşe yazısı yazan bir gazeteci, ilköğretim okulu öğrencilerinin ziyaret maksadıyla camiye götürülmesine çok kızmış, çok üzülmüş!
Mutlu olunması gereken bir hareket karşısında, olanca kızgınlığıyla ‘sorumlulardan hesap sorulmasını’ isteyen ve “Sonunda bu da oldu!” başlığıyla tepkisini dile getiren yazar, “Bu densizliklerin peşini bırakmayacağız” diye de kükremiş.
Önce yazarın neye kızdığını bir anlayalım: “Paşabahçe İlköğretim Okulu... Benim ilk okulum! (...) Dün (...) adı bende saklı bir okurumdan gelen mektup beni derinden sarstı. Çünkü, ‘benim okulum’la ilgiliydi bu mektup ve aynen şunlar yazılıydı: ‘Dün Paşabahçe’de arkadaşlarla sohbet ederken, öğretmenleriyle cami ziyareti yapan Paşabahçe İlköğretim Okulu öğrencileri dikkatimizi çekti. Ben bu yaşımda ilk kez böyle bir şey gördüm. Ne ilkokulda ne de ortaokul ve lisede öğretmenlerimiz bizi camiye götürmezdi. Bu olayı görüntüledim, fotoğrafları size de gönderiyorum. İşin bir ilginç yanı da kız öğrencilerin başını örtmeye çalışmasıydı.’
“Fotoğraflarda okurumun üstünde durmadığı bir ayrıntı da; caminin merdivenlerinde sıraya giren okul formalı çocuklardan birinin ‘takkeli’ olmasıydı. (...) Sonuçta anlaşıldı ki Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi Öğretmeni (...) okul yönetimine haber bile vermeden beşinci sınıf öğrencilerini toplu halde okuldan çıkarıp semtteki camiye götürmüş. (...) Ben de İstanbul Millî Eğitim Müdürü (nü) (...) aradım (ve o da bana) (...) müfredata göre; bu dersin kesinlikle ‘uygulamalı’ olarak verilemeyeceğini, çocukların camiye götürülmelerinin mümkün olamayacağını, bunun açıkça suç olduğunu belirtti ve sorumlular hakkında gerekenin yapılacağına söz verdi.
“Sorun; bir öğretmenin iyi niyetle ya da işgüzarlıkla görev sınırını aşıp aşmaması değil... Asıl sorun; bu ülkede tüm çivilerin yerinden oynamış olması! Seksen beş yıllık cumhuriyet kültürünün, birikiminin yok sayılması ve bu pervasızlığın artık 11-12 yaşındaki çocukları hedef seçmesi! (...) Bu densizliklerin peşini bırakmayacağız.” (Mustafa Mutlu, Vatan, 27 Mart 2009)
Şimdi bu satırların yazarı ya da onun gibi düşünenlere “Siz, çocukların dinlerini öğrenmesine karşı mısınız? Camilere karşı mısınız?” diye sorulsa muhtemelen; “Olur mu? Benim babam da hocaydı, annem de hacıydı. Karşı değiliz, ama...” derler. Ve bu ‘ama’yı; “Küçücük çocukların ‘beyin’lerinin yıkanmasına karşıyız” diye açıklarlar.
Elbette doğrudan ‘karşı olduklarını’ söyleyenler de olur, ama genellikle bunu söylemezler.
Yahu insaf edin! İlkokul ya da lise öğrencilerinin camiyi ziyaret etmelerinde ne mahzur olur? Değil ziyaret, namaz kılmak için camiye ya da mescide gitmesinde ne sakınca var? Aynı şekilde, ‘saygı’ için başını örtse kim ne kaybeder? İnsaf edin, turistler bile camiye girerken başlarını ‘saygı’ için örtüyorlar...
Ben asıl çocuklarımızın İslâmı öğrenmelerine karşı çıkanlara kızmıyorum. Asıl kızdığım, ‘doğru’ları savunması gerekenlerin; çeşitli bahaneler arkasına saklanıp “Sorumlular hakkında işlem yapacağız, kimse çocukları cami ziyaretine götüremez” diyen ve makamının hakkını veremeyen siyasetçi ve bürokratlaradır! Ne hakla doğruları savunamazsınız? Niçin böyle bir ‘tepki’ye karşı, “Ne var bunda? Çocukları camiye değil de ‘birahaneye, balehaneye’ mi götürseydiler denmez?
Türkiye’yi ‘idare’ edenler bir defa daha sesleniyoruz: Lütfen doğruları savunmaktan geri kalmayın! Doğruları savunalım, hem de cesaretle!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.