Kadere bak
Her nefis eninde sonunda ölümü tadacaktır...
Kabul etsek de, etmesek de ölüm bize şah damarımızdan daha yakındır. O bakımdan nerede ve hangi şartlarda emanetimizi sahibine teslim edeceğimiz bizce meçhul. Ameli olanlara ağlamayın, olmayanlara ağlayın.
Onlar için “eyvah” deyin...
Sonra kendi halimize...
Onlar nasıl olsa gittiler, biz ne olacağız?..
Hep sonumuza dua etmemizi buyuruyor Allah Resulü. “Allah’ım sonumuzu hayırlı et...”
Ölülerimizin arkasından güzel şeyler söylemeliyiz, onlara göndereceğimiz değerli hediyeler Fatihalardır. Fatiha, bizim son yolculuğumuzda en sadık arkadaşımızdır...
Şimdi de o mahzun yolculuğa Muhsin Yazıcıoğlu ile beraberindekiler çıktılar...
Ansızın çıktılar...
Ankara dışına gideceğinde beni de arardı. Zaman zaman Hakimler köyünde buluşurduk. İftarlara, sohbetlere çağırınca hemen gelirdi. Bir sefer Cuma akşamından çıkarak Amasya, Erzincan yaylaları, Giresun’a kadar dağlardan aşarak arabası ile gittik geldik... Oraları çok seviyordu...
Dumanlı dağına çıktık...
Panayırlara katıldık...
Erzincan’ın meşhur at koşuları ile cirit oyunları harika.
Yazıcıoğlu kardeşimi at üstünde cirit oyunu oynarken görmeliydiniz. At yarışı yaparken görmeliydiniz...
Tam bir Anadolu’nun yağız delikanlısı, Oğuz beyi... Yorulmadan saatlerce at üstünde koşuşturdu, bizler de zevkle onu seyrettik.
Spor meraklısı...
Yaptığımız gece yolculukları süresince doyulmaz sabah namazları... Yol boyunca anlattığı 12 Eylül’ün zindan işkencelerinde takdir-i ilahi, sakat kalmadan kurtulmuş.
Birçok olayı üzerine atmak istiyorlardı.
Bir genci getirip, “Bize Muhsin Yazıcıoğlu emir verdi de” diye, işkenceye tabi tutmuşlar.
Genç, imanlı...
Suçsuz birisine iftira nasıl atsın?
Var gücü ile işkencelere dayanmış.
Bir sefer de Gölbaşı’ndaki Hareket dairesindeki arkadaşlarını ziyarete gideceği haberini alanlar suikast yapmayı düşünmüşler ama, bu yapı içerisinden güvenliğini koruyanlar çıkmış.
Ülkücülük Muhsin Başkanda serdengeçti...
Kur’an ve vatan deyince, atıldı...
Millet deyince, sevdalandı.
Ay yıldız deyince, gururlandı.
Her zaman şehadetin ölümlerin en güzeli olduğunu anlatırdı.
Ölümden korkmuyordu, çünkü ölüm bir Müslüman’ın ebedi hayata kavuşmak için kabir kapısında ikinci bir doğum olayıdır. Kavuşma günüdür.
Sevdiklerine kavuştu, dağları ile kucaklaştı...
Nizam-ı Alem onun idealiydi...
O ocağın bir adı da Fatih nesli...
Bu nesil gelecek, Anadolu baştan başa kurtulacak...
Dolu insan....
Güzel insan...
Seviyeli, edepli, karakterli...
Dost canlısı...
Biz senin imanına ve de samimiyetine şahadet ediyoruz; melekler de bizim şahitliğimize şahittir... Rabbim de sana şefaat eylesin... Beraberinde götürdüğün arkadaşlarına da rahmet dileriz...
Gel gör ki kadere bak...
Kaç sefer araba kazasında sağ salim kurtul da, git o yüksek dağların yüksek tepelerinde bekaya teslim ol. Çaresizliğe yakalan...
Küfrün çilelerine yenik düşme ama, acımasız dondurucu soğuğa teslim ol...
Çaresizliklerin çaresizliğine soluklarını tüket...
En acıklısı duyma bizi...
Haykırışlarımızı, çırpınışlarımızı duyma...
Zamansız ebedi bir ayrılık...
Gittin ne gittin, peşinden bütün ülkeyi ağlattın.
Şimdi onun arkasından sadece ailesi değil, tüm Müslümanlar; Türkü ile, Kürdü ile, Arab’ı ile, Türkmen’i ile, Azeri’si ile ağlıyor ve yas tutuyor...
Mü’min ve müminatın elleri duada ve de kıyamda...
Gönüller yasta...
Mü’minler saf saf...
Kardeşim, güzel Genel Başkanım...
Çok acele...
Çok erken gittin...
Madem gittin, o halde dostlara da selam götür...
Recep Yazıcıoğlu’na, Necati Çelik’e, Ayvaz Gökdemir’e ve bütün şehitlere...
Güle güle gidin, ruhunuz şad olsun...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.