R. Özdenören

R. Özdenören

Bir mağaranın önünde çerçevesi cinnet dikdörtgeni

Bir mağaranın önünde çerçevesi cinnet dikdörtgeni

Tutalım ki, çelik bir dolaba kapatıldı. Dolabın dışarıya açılan daracık bir penceresi ve bu pencerenin gökyüzünü 30º açıdan gören bir eğimi var.

Oradan gökyüzünü gözlüyor.

Daracık alandan görünen tek manzara kurşuni renkte bir gökyüzü... saatlerce o kurşuni gökyüzü oradan, o bulunduğu daracık çelik dolabın içinden gözleniyor. Kıpırtısız. Dışarıda en ufak bir kıpırtı, kıpırtıya benzer bir canlılık, hiçbir şey yok. Bir imkânsız ihtimalin zihnin derin çukurlarında kıpırdanışı insanı o anda çıldırtabilir, şairin dediği gibi: güneşe göç var da, bir o mu kalmıştır bu ıssız arz üzerinde?

İnsan çıldırmaz mı?

İşte tam da o sırada o daracık dikdörtgenin bir kenarında uzak bir bulut parçasının görünmesi bile ona ne büyük bir ferahlık verir: bunu tahayyül etmenizi isterim.

O kıpırtısız kurşuni boşlukta, dikdörtgenin bir köşesinde belli belirsiz süzülen ya da dahası süzülür gibi duran bir minicik bulut parçası ne büyük bir umuttur!

Demek ki, daha her şey yerli yerinde duruyordur.

Madem ki o bulut, buluta benzeyen o sis parçası orada duruyor, öyleyse müebbede hükümlü bile olsa henüz umudun kökü kazınmamıştır.

Dayanabilir.

Direnebilir.

Ama böyle bir görüntünün olmadığı ve olma umudunun da yitirildiği yerde, soluk almanın bile ne büyük işkence olduğunu izan sahiplerinin idrakine terk etmeliyiz.

İşte orada, o cinnet dikdörtgeninin daracık çerçevesinden görünen gökyüzünün her bir zerresine tekabül eden her bir kelimesi, o kelimenin üzerine taşıyamayacağı kadar ağır yükler yükler.

Orada üşümek üşümekten daha fazla bir şeydir.

Orada gül, gül bahçesindeki gülden, tohum tohumun taşıdığı bütün potansiyellerden daha fazla bir şeydir. Orada her şey som bir anlama dönüşebilir. Dönüşmüştür.

Gülümser gibi duran bakıştaki donmuşluğu nasıl anlatmalı, bilmiyorum. Gerçekten. Gerçekten bilmiyorum.

O gülümsemeye benzeyen duruş: ağız az aralanmıştır, tam da bıçakla kesilmişçesine; göz uçları geriye çekilmiştir, giderek bir Çinlinin gözüne benzemek istiyor.. her şey beyazlığın o en uç noktasına çevrilmiştir, umut orada bekliyor; ama o, umudu bekliyor mu, belli değil; umudu beklemese de orada, o en uç noktada durduğunu biliyor. Bu yüzden oraya doğru sürünmeli. Bu yüzden cinnet dikdörtgeninin bir kenarında beliren o bulutsu tütsüye, o hiçbir şey olmayan sis parçasına tutunmaya çalışmalı.. tutunabilirse. Kendini oraya doğru çekmeyi başarabilirse...

Anlamın tükendiği korkunun kaygının başladığı bir yolculuğun kıyısında durmak ne demek?

Ne demek?

Bu soruyu herkes kendine sormalı. Ben nerdeyim, diye sormalı. Burası neresi, diye sormalı. Sonra şair o kar sessizliğinin ve deli soğuğun üzerinden cevap vermeli: burası bir adam!

Adam üstünü örtüyor. Adam karın artık bir yorgan olduğunu düşünüyor. Sonra her şey, soluğu, bilinci giderek soluklaşarak, incelerek, kendine bile kendini duyurmaktan vazgeçerek yitiyor, uzaklaşıyor. Bir mağara önünde her şey yitip gidiyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
R. Özdenören Arşivi