Mezhepsiz Kardeşime Mektup
Muhterem kardeşim... Dört fıkıh mezhebi ortadan kalkınca Müslümanların bir ve beraber olacağını, tefrikanın ve çekişmelerin kalkacağını iddia ediyorsun. Mezheb sahibi olmayı zararlı görüyorsun. Yanılıyorsun.
Dört fıkıh mezhebi esasta, usûlde, temelde birdir, aralarında ayrılık yoktur. Çeşitlilik esasa ait değildir, teferruata ait bazı meselelerdir ki, bir sakınca teşkil etmez. Aksine bir rahmet ve zenginlik teşkil eder.
Dört mezhep kalkar ve mezhepsizlik yayılırsa ne olur biliyor musun? Her kafadan ayrı bir ses çıkar. Elifi görse mertek sanan cahiller ictihad yapar, fetva verir, din hakkında konuşur, söz ayağa düşer. Hak fıkıh mezhebi dört iken; binlerce, on binlerce, yüz binlerce bozuk, yanlış, sapık mezhep çıkmış olur. Bu ise Ümmet içinde kaos ve anarşi doğurur.
Sizin mezhep aleyhtarlığınızın samimî olduğunu kabul edelim. Lakin bütün mezhepsizler sizin gibi değildir. Bazı kimseler, Ehl-i Sünnet İslâmlığını yıkmak, onun yerine yanlış yorumlara dayanan birtakım marjinal bid'at fırkalarını hakim kılmak istiyor.
Daha önce de yazmıştım, iki büyük ve zengin Ortadoğu devleti Türkiye'yi kendi mezhep veya fırkalarına sokmak için gece gündüz çalışıyor, bu yolda büyük paralar harcıyor. Onlar doğrudan doğruya, açık ve samimî olarak Ehl-i Sünnet fıkhını, mezhebini, akaidini bırakın bizim mezhebimize girin demiyorlar, öncelikle Türkiye Müslümanlarını mezhepsizleştirmek istiyorlar.
Bunların oyunlarına gelmemeliyiz.
Taqiyyeyi bıraksınlar, cesur olsunlar, açık olsunlar, samimî olsunlar.
Bendeniz bir Ehl-i Sünnet Müslümanı olarak nasıl açık seçik konuşup yazıyorsam onlar da böyle yapsınlar.
Türkiye'de Ehl-i Sünneti kimler istemiyor?
1. Başka bir mezhebe, fıkha bağlı bir Ortadoğu devleti.
2. Ehl-i Sünnet dışı bir mezhebe bağlı başka bir devlet.
3. Reformcular, dinde yenilik, değişiklik isteyenler.
4. Müslüman yerli oryantalistler.
5. Fazlurrahmancılar, Ankara ekolü.
6. Sekülarizmle İslâm'ı bağdaştırmak, uyumlu hale getirmek isteyenler.
7. Bir kısım militan Sabataycılar, Gizli Yahudiler.
8. Kemalistler, Ergenekoncular.
Bunların Ehl-i Sünnet aleyhinde çalışmaya hakları var da, benim Sünnî bir Müslüman olarak kendi mezhebim ve fıkhım için çalışmaya hakkım yok mudur?
Mezhep ve mezhepsizlik konusundaki yazılarım bazılarını çok üzüyor, çok öfkelendiriyor. Hattâ küfür edenler, ağır hakaretler savuranlar bile görülüyor. Müslümanların kendi aralarındaki ihtilaflı konuları, anlaşmazlıkları ahlâk, edep, terbiye, efendilik, kardeşlik, insaf ve adalet sınırları içinde olumlu bir şekilde tartışmaları ve müzakere etmeleri gerekmez mi?
Mesela, bazı mezhepsizlerin göklere çıkardıkları Kurtuluş Rehberi ilan ettikleri Efganî'yi ele alalım. Aykırı fikirleri olan bir zat "Efganî'yi tenkit edenler onun taharet bezi olamazlar..." demiş. Bu söz bir ilim adamına, ziyalı (aydın) bir Müslümana yakışır mı? Efganî gerçekten büyük, iyi, faziletli bir Müslüman ise bunu ciddî, ilmî bilgi ve belgelerle, tutarlı gerekçelerle isbat etmeye çalışsın.
Ben ne diyorum: Efganî azılı bir farmasondur diyorum. Şiî olduğu halde kendisini Sünnî, İranlı olduğu halde Afgan olarak göstererek din kardeşlerini aldatmıştır, herkesin ictihad yapması yönündeki fikri ve görüşü bozuktur, maceraperest ve aktivisttir, İran şahını onun bir yakını katl etmiştir, ihtilalcidir, bir İngiliz ajanı ile yakın ilişkisi vardır, Bahaîlikle alakası vardır... Bunlara niçin cevap verilmiyor da, taharet bezi edebiyatı yapılıyor?
Efganî'nin mason olduğunu söylemek iftira mıdır, hakaret midir? Bu gerçeği gizlememizi mi istiyorlar? Açıklanınca niçin sinirleniyor ve hakaret ediyorlar?
Benim yazılarım büyük Müslüman kütle içindir. Mezhepsizleri muhatap kabul etmem. Sevgili din kardeşlerimi uyarıyorum: Zamanımızın en büyük fitnesi mezhepsizliktir, fıkıh ve Sünnet düşmanlığıdır. Sahih hadîslerin ayıklanması büyük fitnedir. Bu ayıklanma işinde bir Cizvit papazının çalıştırılması büyük ihânet ve rezalettir.
Reformculuk, evcil ve ılımlı bir İslâm türetme çabaları İslâm ve Ümmet için en büyük tehlikedir.
Ehl-i Sünnet, bid'atleri, hurafeleri kabul etmez.
Bid'atler ve hurafeler elbette ayıklanacaktır. Lakin sahih hadîsler ayıklanamaz.
Ben bir Müslüman olarak dinde reformu, mezhepsizliği, hadîs ayıklanmasını, Kur'ân'ın heva ve re'y ile yanlış yorumlanmasını asla kabul etmem.
İcazetsiz, ehliyetsiz, reformcu ilahiyatçılara asla güvenmem.
Laik düzenin ilahiyat fakültelerinden, icazetli din hocası çıkmaz, genellikle oryantalist yetişir.
İslâm kültüründe ilahiyatçı kelimesi ve terimi yoktur. Ulema, fukaha, müfessirîn, muhaddisîn kelimeleri vardır.
İcazetsizlik büyük, vahim, öldürücü bir kopukluktur.
Diyanet her geçen gün bunların kontroluna, tesiri altına giriyor.
Mason masonluk, reformcu reformculuk için nasıl çalışıyorsa ben de Ehl-i Sünnet için çalışacağım. İtirazı olan, gerekçelerini belirterek edeple, terbiyeli bir şekilde tartışsın.
Bendeniz Ehl-i Sünneti savunmak için hiçbir yerden para almıyorum, herhangi bir maddî menfaatim yoktur.
Ehl-i Sünnet ve Cemaatin doğru yol olduğunu ilmelyakîn ve hakkalyakîn bildiğim için bu yazıları kaleme alıyorum.
Seçim Mafyaları Neler Yaptı?
Yazılarımı devamlı okuyanlar hatırlayacaklardır, kaç ay önceydi, seçim mafyalarının gizli, sinsi, kanun dışı faaliyetlerine dikkat edilmesini, tedbir alınmasını yazmıştım.
Seçimler bitti, dedikodular, iddialar, feryatlar, figanlar bitmedi. Acaba bunların hepsi de gerçek dışı mı, boş mu, fos mu? İçlerinde hiç doğru olan yok mu?
Nice yerde oylar yeniden sayılıyor. Yakılan oylar varmış. Küllerin tahlili yapılacakmış... Geçen seçimlerde çöplükte oylar bulunmuştu, bu sefer de öyle durumlar varmış.
Oylar değiştirilmiş... Oylar saklanmış...
Niçin böyle sahtekarlıklar yapılıyor? Niçin belediyeleri ele geçirmek için ahlâk ve hukuk dışı işler yapılıyor?
Çünkü belediyecilikte büyük rantlar var. Yurt çapında yekun olarak yüz milyarlarca liralık rantlar. Bu rantlar bazılarının gözlerini karartıyor, başlarını döndürüyor, kudurtuyor.
Hayır, yanlış anlaşılmasın, herkes ve her yer için yazmadım bu satırları. Elbette şaibesiz seçimler de yapıldı. Genelde böyle olduğunu sanıyorum. Lakin bir çürük incir bir çuval inciri berbat edermiş...
Başkanın biri makamına gidince odasının kapısını söktürmüş, "Bundan sonra vatandaş hiçbir engele takılmadan gelsin derdini anlatsın" demiş. Tebrik ediyorum.
Türkiye'de iyi şeyler de oluyor, kötü şeyler de.
İyi şeylerin engellenmesi, yaygın ve hakim hale gelmesi; kötülerin azalması, engellenmesi, kösteklenmesi gerekiyor.
Belediyelerde hizmete evet; ranta, soyguna, israfa, hırsızlığa, talana, haram yemeye hayır.
Ey iyi, temiz, doğru, dürüst vatandaşlar!.. Sizler kötülerden, yamuklardan, şerirlerden, fâsık ve fâcirlerden, hainlerden daha cesaretli, daha gözükara, daha güçlü, daha yılmaz olmazsanız bu memleketin geleceği karanlıktır.
1946 seçimlerini hatırlıyorum, o zaman çocuktum, Arslanköy'de, Senirkent'te oy sandıkları gasb edilmiş, halk buna itiraz edince bir kısım vatandaşlar faşist oligarşik rejim tarafından zincirlere vurularak tutuklanmıştı. Bunlar unutulmamalı, bu konuda kitaplar ve risaleler yayınlanarak, köşe yazılarıyla ve araştırmalarla yeni nesillere öğretilmelidir.