AKP açısından seçim sonuçları

AKP açısından seçim sonuçları

Seçimlerle ilgili ilk değerlendirmemde, iktidarı yıpratan birçok sebebin varlığına rağmen, AKP’nin aldığı oyların bir başarı sayılabileceğini söylemiştim. Giderek ağırlaşan ekonomik kriz, artan işsizlik, ihracatın düşmesi, medya’nın yalan yanlış kampanyaları, yargının iktidarın elini kolunu bağlaması, dikkate alındığında birkaç puanlık bir düşüşün yine de az bir düşüş olduğu söylenebilir.

AKP’nin dışında gerçekleşen ve pek müdahale şansı bulunmayan etmenleri tartışmanın bir yararı yok. Bir siyasi parti rakiplerini, niçin böyle bir kampanya yapıyorsunuz diye suçlayamaz..İktidara düşen, rekabet içinde olduğu partilerin oyununu bozmaktır.

Burada asıl tartışılması gereken iktidar partisinin kendi yanlışlarıdır. Başkalarına müdahale etme imkânınız olmayabilir, ama kendi bünyenize her zaman müdahale imkânı vardır. İktidar partisinin 22 Temmuz seçimlerinin 8 puan gerisine düşmesi, daha çok kendi yanlışlarının bir sonucudur.

Bunların bir kısmını seçimden önce de yazmıştım. Ortaya çıkan neticeden sonra daha mufassal bir değerlendirme yapmakta fayda var.

AKP bütün gücünü Liderinden yani Recep Tayyip Erdoğan’dan alıyor. Toplum partiye değil lidere bakıyor. Alınan bu oylar içinde Başbakan’ın çevresinin en küçük bir pozitif katkısının olduğu söylenemez. Liderin ön plana çıkması normaldir. Siyasi mücadelenin tabiatı da bunu gerektirir. Ama liderin bu kadar ön planda olması, parti teşkilatlarını nasıl olsa genel başkanın çabası yeter düşüncesiyle atalete sevk etmiş, seçim sürecine katkılarını asgari düzeye indirmiştir.

Aynı düşünceyi Başbakan Erdoğan’da da gözlemek mümkün. Aday önemli değil, nasıl olsa oylar benim şahsıma veriliyor, 22 Temmuz’daki ben ile bugünkü ben arasında fark olmadığına göre toplum yine tercihini benden yana kullanacaktır. Bu düşünce biçimi adayların seçiminde titiz davranılmamasına yol açmıştır. Başbakan’ın Şanlıurfa’da Fakıbaba’yı, Ankara Beypazar’ında Mansur Yavaş’ı hedef alması bu düşüncenin bir göstergesidir. Kendisini bu bölgelerde direk adayların karşısına koyarak oy istemiş, böylece belki farkında olmadan AKP adaylarının yetersiz oluşuyla ilgili eleştirileri de haklılaştırmıştır.

Bazı illerde AKP liderine yakınlığını istismar eden, arkamda lider var bana bir şey olmaz diyen parti baronları meydana gelmiştir. Bu baronlar partinin menfaatinden çok kendi menfaatlerini ve hırslarını tatmin etmeyi düşünmüşler, adayları meşveretle değil kendi reyleriyle seçmişler, Başbakanı yanıltmışlardır. Bu da yıllardır parti tabanında çalışan, emeğinin karşılığını alamayan prestijli isimlerin başka partilere kaçmasına vesile olmuştur. SP adaylarının kahir ekseriyetinin AKP’de önü kesilen, umduğunu bulamayan isimler olması boşuna değildir.

Yer, yer seçim kazanalım diye iktidar partisiyle doku uyuşmazlığı olan isimler aday gösterilmiştir. Mesela Siirt’te aday gösterilen kişi mevcut bütün partilerde(Genç parti, CHP dâhil) siyaset yaptıktan ve hepsinde de başarısız olduktan sonra, aday gösterilen bir kişidir. Başka, yıpranmamış her hangi bir aday ile seçimi açık ara kazanmak mümkünken, yıpranmış, itibarını kaybetmiş, parti değiştirmede bir zamanların Kubi’sinin rekorunu kırmış, bir adayla toplum karşısına çıkılmıştır.

Seçim boyunca AKP’nin çıkış gayeleriyle bağdaşmayan kavgacı politik bir dil kullanılmıştır. Bütün bir seçim kampanyası Baykal-Bahçeli polemikleri ile geçmiş, toplumu heyecanlandıracak, ümitlendirecek, şevklendirecek projeler sunulamamıştır. Başbakan, gelecek dönem ne yapacaklarından ziyade geçmişte ne yaptıklarını anlatmakla iktifa etmiştir. Hâlbuki seçimler geleceğin planlanmasıdır. Başbakan’ın seçim konuşmaları gelecekten çok geçmişe dönük olmuştur. Bir liderin geçmişi konuşmaya başlaması, geriye dönüş, bir anlamda politikasızlıktır.

Başbakan’ın Van’da teröristlere yönelik bir konuşması, muhalif medya tarafından çarpıtılarak Kürtlere teşmil edilmiş, Güneydoğulu seçmen DTP’nin arkasına sürülmüştür. Günlerce süren bu maksatlı kampanya uygun aparatlarla etkisiz hale getirilememiştir.

DTP’nin güneydoğu’da estirdiği baskı ve terör havası kırılamamış, birçok yerde özellikle kırsal kesimlerde oylar adeta açıktan kullanılmıştır. Sandık güvenliğini sağlamakla görevli olan organlar, vatandaşın oyunu rahatlıkla kullanabileceği güven ortamını oluşturamamışlardır. Bu bazı yerlerde Apo’yu, Erdoğan’a tercih edecek kadar düşmanlık ve ihanet hissi içinde olanlar tarafından özellikle yapılmıştır. Güneydoğu’da AKP’nin en az 3-5 puan oyunun bu şekilde çalındığını düşünüyorum.

DTP’li belediyelerin birçoğu tepeden tırnağa kadar suça, yolsuzluğa karışmış olmalarına rağmen bunlar teşhir edilememiş, maskeleri düşürülememiş, üzerlerine gidilmesi halinde DTP’nin oyları artacağına dair akıl dışı telkinler yüzünden seyretmekle yetinilmiştir.

Nihai hedefi Türkiye’yi bölmek olan terör örgütünün legal görünümlü sözcülerinin her sözleri Kürt sorununu çözecek sihirli bir iksir gibi kabul görmüş, DTP’nin hareket sahası bu Kürt aydın’ı titri taşıyan kişilerin bilinçli yönlendirmeleri yüzünden iyice genişletilmiş, DTP adeta dokunulmaz bir parti haline getirilmiştir.

AKP’nin oy kaybetmesinin bir sebebi de, 22 Temmuz seçimlerinde alelacele milletvekilleri yapılan kişilerin çoğunun tabanla irtibatının olmaması, halkın değil başbakanın veya o bölgedeki baronun vekilleriyiz havasında olmalarıdır. Bu da ciddi rahatsızlıklara sebep olmuştur. Mesela, Elazığ’da yapılan hiçbir ankette milletvekillerinden memnun olanların oranı yüzde 10’un üzerine çıkmamıştır. Bu, birçok ilde de böyledir. AKP ile ilgili daha birçok şey söylenebilir. Yine de genel seçimler yerine, yerel seçimlerde böyle bir sonucun çıkmış olması AKP için bir şanstır. Vatandaşın gösterdiği sarı kart, muhtemel bir kırmızı karta karşı erken bir uyarı anlamına geldiğinden iktidar partisini ciddi bir öz eleştiriye sevk edebilir. AKP bunu yapmalı, hem politika, hem lider, hem parti, hem de aday düzeyinde yanlışlarıyla yüzleşmelidir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi