Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Osmanlı Valisi Cezayirli Hasan Paşa ABD Başkanı George Washington’

Osmanlı Valisi Cezayirli Hasan Paşa ABD Başkanı George Washington’

Hadi Hürriyet Gazetesi’ne biz de uyalım ve ABD Başkanı Barak Hüseyin Obama’ya biz de bazı gazeteler gibi “Welcome Mr. President” diyelim: “Hoş geldiniz.”
Hiçbir peşin hükme kapılmaksızın size eski bir hikayeyi anlatmak istiyorum.
“Palabıyık” “Aslanlı” “Gazi” unvanlarıyla meşhur Cezayirli Hasan Paşa’yı (d. 1713 – ö. 1790) duydunuz mu bilmiyorum? Muhtemelen duymamışsınızdır. Kısaca söyleyeyim ki, Sultan III. Selim döneminde Cezayir Dayılığı (Cezayir valilerine Osmanlılar “Dayı” derdi) daha sonra da sadrazamlık (03 Aralık 1789 - 19 Mart 1790) yapmış başarılı bir Osmanlı generali ve devlet adamıdır.
Evcilleştirdiği aslanla birlikte dolaşması “Aslanlı Paşa” denmesine yol açmıştır. Yanlış hatırlamıyorsam İstanbul’da aslanıyla birlikte bir de heykeli vardır.
Aslen Pomak asıllıdır. Küçük yaşta İran sınırında esir alınarak, Hacı Osman Ağa isimli Tekirdağlı bir tüccara satılmış, onun çocukları ile birlikte yetişmiştir.
Osmanlı-Rus ve Avusturya savaşının devam ettiği 1738 yılında, Yeniçeri ocağına kaydolmuş. Bazı savaşlara katılmış, Belgrad’ın kuşatılması sırasında gayret ve cesaretiyle yükselmiş.
Osmanlı Devletini yönetenlerin başarıyı ödüllendirdiklerini, bu yüzden gayrimüslim olarak dünyaya gelmiş bir çocuğun bile yükselebildiğini ve sadrazamlığa gelebildiğini biliyorsunuz.
Biliyor olmanız lâzım zira ordu sisteminizi bu örnekten yola çıkarak oluşturdunuz.
Uzatmayalım, Gazi Hasan Paşa, Sultan III. Selim zamanında İsmail Kalesi’ne Serasker (komutan) olmuş, gösterdiği başarılardan sonra sadrazam ve Serdar-ı Ekrem (Başkomutan) tayin edilmiş.
Asıl söylemek istediğim noktaya işte şimdi gelmiş bulunuyoruz Mr. President Barak Hüseyin Obama…
İş bu Gazi Hasan Paşa’mız Cezayir Dayısı, yani Osmanlı’nın Cezayir Valisi iken, Cezayirli korsanlardan gözü yılan ülkenle bir “koruma-kollama” anlaşması imzalamış. Amerikan Kongresi’nin, 07 Mart 1796 yılında onayladığı bu anlaşmaya göre Akdeniz’e çıkan Amerikan ticaret gemileri Osmanlı Deniz Kuvvetleri tarafından korunacak, bunun karşılığı olarak da ABD Osmanlı Devleti’ne bir kereye mahsus nakden 642.500 Amerikan Doları “haraç” ödedikten başka, ayrıca her yıl 12.000 Cezayir altınına denk gelen 21.600 dolar da vergi verecekmiş...
“Mış”lı “geçmiş”i bir yana bırakıp geniş zaman kullanmaya başlayalım, çünkü “Olmaz olmaz deme, olmaz olmaz!” şeklinde bir özdeyişimiz var bizim Mr. President. Malum: Dün dünya denen tahtırevallinin tepesinde biz oturuyorduk, bizi yukarıya çekmişti, bugün sizi yukarıya çekmiş, yarın tekrar belki bizi yukarılara çeker!
Gün doğmadan neler doğar değil mi Mr. President!
“Haraç ödemesi nasıl oluyordu?” derseniz bunu da hükme bağlamışlardı: Ödeme, Cezayir Dayısı’nın belirleyeceği uluslararası sularda gerçekleşiyordu. Nakit ve sayı ile teslim!
Amerikan Kongresi, anlaşmayı 1796’nın 07 Mart’ında onaylamış, böylece ABD Başkanı ve ABD Kongresi Osmanlı Devleti’nin resmen vergi mükellefleri arasına girmişti!
Aslına bakarsanız Osmanlı Devleti ile Amerika Birleşik Devletleri arasındaki ilk vergilendirme anlaşması, Amerikan elçisi Joseph Donaldson ile Cezayirli Hasan Paşa arasında, 5 Eylül 1795 günü yapılmıştı…
Yani ABD olarak uzun zaman, “Osmanlı’nın vergi mükellefi” kimliğinizi korudunuz! Allah için biz de sizi gayet iyi korumuşuz: Burnunuz bile kanamadan ticaretinizi yapmışsınız.
Biliyor musunuz Mr. President, bu anlaşma metni Amerikan tarihinde İngilizceden başka bir dille yazılmış ikinci (ilki Fas’la yine ABD arasında 1786’da Arapça olarak yazılan anlaşmadır) anlaşma metnidir.
Sizinkiler İngilizce yazma hususunda başlangıçta mırın-kırın etmişlerse de, bizimkiler fena bastırmış, “En büyük biziz, şartları biz koyarız, kendi lisanımızdan başka da lisan da tanımayız” demişler, sonunda ABD’ye boyun eğdirmişlerdir.
Ve anlaşma gayet temiz, kolay anlaşılır bir Türkçe ile kaleme alınmıştır.
Aramızdaki anlaşmalar bu kadarla da kalmıyor Mr. President! Ülkeniz, 1796’nın 4 Kasım’ında Trablusgarp, 1797’nin 28 Ağustos’unda da Tunus Dayıları ile anlaşmalar imzalamak mecburiyetinde kalıyor.
Tabii Dayılar bütün bu anlaşmaları Osmanlı Padişahı Sultan Mustafa Han oğlu Sultan Selim Han (Sultan III. Selim) adına yapıyorlar.
Bu anlaşmanın en dikkat çekici tarafı ise “besmele” ile başlamaları. Her anlaşma “Bismillahirrahmanırrahim” âyetiyle başlıyor ve her metnin hemen girişinde şöyle deniyor (Bugünün Türkçesi ile):
“Bu anlaşma dünyanın hâkimi, denizlerin ve karaların hükümdarı, kralların efendisi, sultanlar sultanı, imparatorlar imparatoru, Sultan Mustafa Han’ın oğlu Sultan Selim Han’ın dikkati nazarları altında imzalanmıştır. Allah, O’nun hükmünü daimi kılsın.”
Anlaşma bir devre mahsus değildir. Sonraki yıllarda biraz daha genişletilmiş, “Önceki haraç miktarına 36 toplu Crescent firkateyninin ilave olunduğu” ve “Cezayir Dayısı’na ‘armağan’ edildi”ği belirtilmiştir.
Ulusal Kongre Kütüphanesi kayıtlarına göre, Amerika Birleşik Devletleri’nin 1800 yılı bütçesine haraç ödemeleri için tam tamına 2 milyon dolar konmuştur ki, bu para o günkü ABD bütçesinin yüzde 20’si kadardır.
Büyük kısmı da dolaylı olarak Osmanlı Devleti’ne ödenmiştir.
Tekrar “Welcome Mr. President”!
Gördüğünüz gibi, biz unutsak bile tarih unutmuyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi