Seçimin ardından...
Yerel seçim yapılalı bir haftayı geçti. Sanırım, sakin bir değerlendirme yapmanın tam zamanı.
Evvelen; Türkiye insanının tecrübeye dayalı derin sağduyusuna güvenmeli ve değer vermeliyiz.
Saniyen; seçmenin mesajını doğru okumalı, ona göre tavır almalı ve siyaset geliştirmeliyiz.
Salisen; seçmenin özellikle yerel seçimlerde çok bilinçli ve genelde aday merkezli oy kullandığını görmeliyiz. (Bu bağlamda, partilerin aldığı İl Genel Meclisi oyları ile Belediye Başkanlığı oyları arasındaki farka dikkat!)
İmdi, 29 Mart 2009 yerel seçiminde Türkiye seçmeni, kime ne dedi? Anlamaya ve anlamlandırmaya çalışalım:
AK Parti’ye: “Mağrur Olma Padişahım...” Mesajı: Görünen o ki, seçmen, en önemli mesajını AK Parti iktidarına verdi. Kimi yazarlarımızın dillendirdiği üzere, Türkiye halkı, “mağrur olma padişahım...” dedi. Evet, AK Parti kendisine fazla güvendi, bir önceki seçimdeki büyük oy farkının verdiği rahatlıkla biraz hoyrat davrandı, bu sebeple de bir dizi hata yaptı. “Davos rüzgârını” arkasına alan Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, liderlik karizmasına güvenerek seçimi sürüklemek ve başarı grafiğini daha da yükseltmek istedi; ama halk, AKP’nin lider karizmasına endeksli siyasetini abartılı buldu. Dahası, Davos’ta yüreklere su serpip alkışlanan dik duruş; içeride medya ile cebelleşen, rakipleri tahfif eden sert ve kırıcı üslupla zedelendi. Buna, uzun süre iktidarda olmanın getirdiği dezavantajlar, ekonomik krizi önemsemeyen tavırlar, kimi kesimlerin hassasiyetlerini hesaba katmayan söylemler, “seçim yatırımı” olduğu izlenimi veren bazı uygulamalar da eklenince, sonuç böyle oldu. AK Parti’nin kendisine aşırı güveninden kaynaklanan vahim bir hatası da; yerel seçimlerde çok hayati olan “aday” faktörünü büyük oranda ıskalamış olmasıdır. Parti tabanı ve halkın gördüğü ama parti yönetiminin bir türlü göremediği bu özensizlik, seçmen tarafından, “yönetim, kimi koysam seçilir düşüncesinde” diye yorumlandı ve seçmen iradesini önemsemeyen bu tutum sandığa ciddi biçimde yansıdı. Sayın Başbakan’ın seçim gecesi yaptığı açıklamada, bu tablodan “ders alacaklarını” ifade etmesi olumlu karşılanmışsa da, bazı sonuçları “anormal bulduğunu” açıklaması ve mesela geçen gün “bakanını kapıya koymaktan” söz etmesi, henüz ders alınmadığının göstergesi gibi okundu.
Saadet Partisi ve Numan Kurtulmuş Umut Verdi: Bu seçimde Saadet Partisi ve Büyük Birlik Partisi, 2007’ye göre oylarını ikiye katladılar. Bu sonuç, Türkiye insanının kadir-kıymet bilirliğini ve vefa duygusunu yansıtması bakımından oldukça anlamlıdır. Saadet Partisi, yeni başkanı ve yenilenmiş “ilkeli” söylemi ile umut verdi, gelecek vaat etti. SP, kadim tabanı üzerinde yükselip büyüyerek iktidara gelen AK Parti’ye; “alternatifsiz olmadığı” mesajını verdi ve “milli görüş geleneği”nin ciddiye alınması gerektiğini cümle âleme ilan etti. Umarız ki, hem AK Parti, hem de SP, oy almak için popülist tutumlar sergilemenin ve “değiştim” görüntüsü vermenin nihai tahlilde işe yaramadığını ve esas itibariyle “nusret”i ve “bereket”i ortadan kaldırdığını artık görmüşlerdir.
Büyük Birlik Partisi’ne gelince; merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun ilkeli, dürüst ve mert duruşu milletimiz tarafından görülmüş, takdir edilmiş ve gönüllerde ve dualarda hak ettiği yeri bulmuştur. “Yarın ahirette Allah, bize ‘Niye iktidar olmadın’ diye sormayacak...” ifadesinde belirttiği gibi, iktidar ve ikbal uğruna popülizme, ilkesizliğe prim vermeyen şahsiyetli tavrı, halkımızın Muhsin Bey’e olan sevgisini pekiştirmiş; elim bir kaza sonucu vefatından duyulan üzüntü ise, Sivas Belediye Başkanlığı ile bir nebze olsun hafiflemiştir. İşte vefa budur!
Etnik Temelli Siyasetlere Dikkat! Bir önceki seçimde, İslami kimliği ve kucaklayıcı, özgürlükçü söylemleri sebebiyle AK Parti’ye büyük destek veren Kürt seçmen, AKP’nin bu söylemi unutup yer yer statükocu söylemlere ve uygulamalara yönelmesi ve sistem tarafından iyice köşeye sıkıştırılan DTP’nin de Kürt halkının tek temsilcisi pozisyonuna bürünmesi sebebiyle oylarını AK Parti’den DTP’ye kaydırdı. TRT Şeş vb. yararlı uygulamalar da havada kaldı. Etnik temele dayalı ideolojik, fikri ve siyasi hareketlerin karşıtlarından beslenerek büyümenin bir sosyolojik doğası vardır. Böyle bir ortamda, bir kısım seçmenin özellikle de gençlik kesiminin, bölücülük karşıtı ve ulusalcı söylemleri sebebiyle MHP’ye yönelmesi anlaşılabilir bir durumdur. Ancak, etnik eğilimlerin karşılıklı olarak güçlenmesi, Türkiye’nin geleceği açısından ciddi handikaptır. Türk-Kürt kardeşliği asla yara almamalıdır.
Açılımlar CHP’yi Açtı mı? “Kırk yıllık Kani, olur mu yani” deyişini tepetaklak edercesine, bu seçimlerde çarşaf, Kur’an kursu, tarikat vs. konularında atak açılımlara yönelen CHP, bu söylemlerine kimseyi inandıramadı ise de, AK Parti’nin “Biz olmazsak CHP gelir” kozunu bir ölçüde etkisizleştirdi, denebilir. Ayrıca, “yolsuzluk dosyaları” ve kamuoyunda uyandırdığı dürüstlük görüntüsü ile puan toplayan Kemal Kılıçdaroğlu, CHP oylarını bir ölçüde etkiledi. Yolsuzluk iddialarına AK Parti’den ikna edici cevapların gelmemesi de işin tuzu-biberi oldu.
Sonuç: 2007 genel seçiminde “mağdur” AKP’ye ciddi destek veren halkın, 2009 yerel seçiminde “mağrur” AKP’den destek çekmesi oldukça anlamlıdır. Bu tavır, ilkeli ve asla/öze uygun siyaset talebi olarak okunmalıdır. Etnik duyarlılığın yükselmesi ülkeye zarar verir; SP ve AKP’nin “hayır yarışı” ise yarar getirir, vesselam.
Davet: Bu Cumartesi, 17.30’da Metin Önal Mengüşoğlu ile “Geçmişten Geleceğe” sohbetimize sizleri bekliyoruz.
(AKV-Fatih; tlf:
0212-533 72 02)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.