Şemsiyeli Barak Hüseyin Obama
Adaşım Barak Hüseyin Obama, rüzgâr gibi gelip geçti. Kendi seçiminde de rüzgâr ekip, fırtına biçmişti. Dünyanın her yerinde ikinci sınıf vatandaş muamelesi gören her din ve dilden siyahların, birinci sınıf insanı seçilerek ABD’ye başkan oldu.
Barak Hüseyin Obama’nın ABD başkanı olması, dünyanın her yerinde baronlar tarafından hoş karşılanmazken, o ülkelerin gerçek sahipleri halklar tarafından iyi karşılandı ve dünyanın başına bela olan Bush’tan kurtulmanın sevincini bütün halklar yaşadı.
O zamanlar, bizde de başta CHP ve türevleri ile büyük vergi kaçakçılığına imza atan bir kısım medya, sırf adam “siyah” diye ABD’li beyazları destekleyip, Barak Hüseyin Obama’ya olmadık iftiralar atmışlardı. Burada Ak Parti’ye karşı gösterdikleri tepkiyi, ABD seçimlerinde de Barak Hüseyin Obama’nın kampanyasına göstermişlerdi.
Malum medyada iyi, doğru, güzel adına öyle büyük nefretler ve düşmanlıklar var ki, kin ve öfkelerini kusmak için Türkiye yetmemiş, taa ABD’ye kadar uzanmışlardı. Çünkü Barak Hüseyin Obama’nın “Hüseyin” adından rahatsız olmuş; “Belki Müslümandır da” diyerek, rahatsızlıklarını gazetelerinde ve televizyonlarında sıkça dile getirmişlerdi.
Barak Hüseyin Obama’nın ABD başkanı oluşu; ezilen halklara, sömürülen milletlere, savaş içerisinde yüzen ülkelere bir umut olmuştu. Barak Hüseyin Obama’nın hemen barış umanlara bir faydası olmayacaktı ama huzura ve güvene hasret oldukları için, Barak Hüseyin Obama’ya başka gözle bakıyorlardı.
Türkiye’de de durum çok farklı değildi. Çünkü Bush, hem bizim için hem de komşularımız için büyük bir tehditti. Ortadoğu’da hiçbir savaşta dökülmediği kadar kan dökülmüş, suçsuz günahsız binlerce insanın canına kıyılmış, binlerce çocuk annesiz babasız kalmış, şehirler yıkılmış, kütüphaneler yakılmış ve Bağdat gibi insanlık tarihiyle yaşıt bütün medeniyetlerin kültürlerini barındıran koca bir şehir kül edilmişti.
Barak Hüseyin Obama ise Bush’un işlediği ve işlettirdiği bu vahşetin büyük bir hata olduğunu, bölgede kanın duracağını söylemişti. Şimdi bu konuda çalışmalar yaptığını sıkça dile getiriyor. Başarabilir veya başaramaz, onu zaman gösterecek ama sadece bu sözleri bile dünya barışına katkı sağlaması açısından çok önemliydi.
Ülkemize geldiğinde de yine aynı mesajları tekrarladı ve İslâm dünyası başta olmak üzere, bütün dünyaya Türkiye üzerinden istikrar vaad eden konuşmalar yaptı. Tabii zaman ne gösterir onu bilemeyiz ama en azından bizdeki Bush olan CHP’liler ve komünist partililerle bazı medya çevreleri rahatsız olduğuna göre, başkan doğru yolda demektir.
Neyse ben şemsiyeli Barak Hüseyin Obama’ya döneyim. Ha bu arada şunu da hatırlatayım. Obama’dan bahsederken tam ismini yazıyorum. İçimizde öyle fitne ve fesat yiyip içen yaratıklar var ki, bir kısım medya dürüst davranıp, “Barak Hüseyin Obama” diye yazar ve konuşurken, malum medya bir kere bile ne “Barak” ne de “Hüseyin” adını ısrarla kullanmadı. Bu kadar da kin ve öfke olur mu doğrusu havsalam almadı.
Barak Hüseyin Obama’nın mesajlarından çok, beden dilini inceledim ve mümkün mertebe karakter tahlilini yapmaya çalıştım. İstanbul’a gelişinde uçaktan elinde şemsiyesi ile çıktı ve kendisini bekleyenlerin yanına geldi. Şemsiyesini kendisinin tutmuş olması ve tutuş şekli, önemli mesaj yüklüydü. Böyle yaparak kendisini bekleyenlerin üzerinde psikolojik bir baskı oluşturdu. İyi ve akıllı bir lider böyle yapardı, Barak Hüseyin Obama’da öyle yaptı.
Bizim Başbakanımız da şemsiyesini kendisi taşıyor. R. Tayyip Erdoğan’a kadar bırakın başbakanları, bakanları, üst düzey bürokratları, neredeyse şef konumundaki memurlar bile şemsiyelerini odacılarına taşıttırıyordu. Böyle fotoğraflar arşivlerde epey vardır.
Kaç gündür Barak Hüseyin Obama’nın görüntülerini izliyoruz. Hiç bencilce tavırlarına rastlayamadım. Girip çıktığı her yerde, insanlığını sergilediği gibi yine her fırsatta nasıl bir aileden ve nasıl bir kültürden geldiğini hatırlatıp durdu. Yani geldiği noktaya, ABD’deki petrol zenginlerinin veya diğer baronların gücüyle değil, ABD halkının gücüyle geldiğini ısrarla vurguladı.
Buna ihtiyacı mı vardı Barak Hüseyin Obama’nın? Hayır! Asla ihtiyacı yoktu. Ortadoğu başta olmak üzere bütün insanlığa şu mesajı vermeye çalışıyordu. “Dünyanın neresinde olursa olsun, artık güç odaklarının hâkimiyeti bitmeli, halkların hâkimiyetleri başlamalı. Ancak o zaman barış, huzur ve güveni tesis edebiliriz” diyordu.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.