Yeni Seçilen “Kurbanlar”a
Bir önceki yazımızda yeni seçilen idarecilere bir çift sözümüz olmuştu. “Ey seçilen kardeşlerim, böyle düşünmüyorsanız, aman ertelemeyiniz, hemen gidiniz ve gereğini yapınız” demiştik.
“Nedir mi gereği?” diyecek olanlara da demiştik ki, “Seçimlerden Çekilen Aday” diye burada yazmıştık. Bulamazsanız öbür yazıda sizin için bir kere daha hatırlatırım inşallah.”
İşte o hatırlatma:
Adiyy İbn-u Amire el-Kindi (radiyallahu anh) anlatıyor: "Rasulullah (A.S) buyuruyorlar ki:
-Bir işe memur tayin ettiğimiz kimse, bizden bir iğne veya ondan daha küçük bir şeyi gizlemiş olsa, bu bir hiyanettir (gulül), kıyamet günü onu getirecektir.
Bunun üzerine, Ensar'dan bir zat kalkarak:
-Ey Allah'ın Rasulü! Şu vazifeyi benden geri al! dedi, Hz. Peygamber (a.s.):
-Sana ne oldu? diye sordu.
-Senin az önce şunu şunu söylediğini işittim ya! deyince Hz Peygamber (a.s.):
-Ben onu şu anda tekrar ediyorum: "Kimi memur tayin edersek az veya çok ne varsa bize getirsin. Ondan kendisine ne verilirse alır; ne yasaklanırsa onu terkeder.” (Müslim, imaret 30 (1833))
Halkın idaresini üstlenmiş bir kimse, onların hem dünyasını hem de âhiretini mâmur etmeyi görev bilmiş demektir. Onları her yönden iyiye götürmeye çalışmayan, kendilerine karşı âdil davranmayan, haklarını görüp gözetmeyen, mallarını az ya da çok haksız yere yiyen kimse halkını aldatmış sayılır.
Adı Müslüman adı olan zâlim idareciler, milletin kendilerine verdiği güç ve yetkilerle halkı ezebilirler; dünyada onlara her fenalığı yapabilirler. Fakat âhirette bu haksızlığın hesabını kolay veremezler. Ya halkın hepsi de tarafından affedilerek bağışlanırlar, ki bu çok zor bir ihtimaldir, ya da mahşerde bin bir sıkıntı içinde uzun süre bekleyerek hesaplarını verdikten sonra mazlumların günahlarını yüklenerek cehenneme yollanır ve çılgın alevler arasında cezalarını çekerler.
Hele o kötü idareciler zulüm ve haksızlık yapmayı kendileri için tabii bir hakmış gibi görüyorlarsa, cehennemden asla çıkamaz, kıyamet gününde yetmiş yıllık mesafeden duyulan cennetin kokusunu bile alamazlar.
Şu hadisleri daha önce de yazmıştık burada:
“Cenâb-ı Hakk’ın, yönetici yaptığı bir kimse, yönettiği insanları aldatarak ölürse, Allah Teâlâ ona cennet yüzü göstermez.”(Buhârî, Ahkâm 8; Müslim, Îmân 227-228, İmâre 21)
“Yönetici yönettiklerine sahip çıkıp korumazsa, cennetin kokusunu duyamaz.”(Buhârî, Ahkâm 8)
“Müslümanların işlerini üstlenip de onlar için çalışıp çabalamayan hiçbir yönetici, onlarla birlikte cennete giremez.”(Müslim, Îmân 229, İmâre 22)
Bu hadislerin ışığında bir kere daha şunları not edelim: Halkı yöneten kimseler, çok zor ve önemli bir işi üstlenmişlerdir. Sorumluluktan kurtulabilmek için vazifelerini tam yapmaları, halkın iyiliğini düşünmeleri, haklarını gözetmeleri ve onları her türlü zarardan korumaları gerekir.
Yönettiği kimseler hakkında samimi düşünce taşımayan ve onlara haksızlık eden kimseler eğer Müslüman iseler, ayet ve hadislerden öğrendiğimiz kadarıyla kolay kolay cennete giremeyeceklerdir. Halka zulmetmeyi mubah görüyorlarsa, imanlarını kaybederek küfre düştüklerinden dolayı zaten cennet yüzü görmeyeceklerdir.
İnsanlar seçimlerde aday olarak yönetici olmaya yönelmişlerse, veya seçilerek başkan veya sair idareci makam veya koltuğuna oturmuşlarsa, bence bunu yukarıda yazılanların ışığında bir kere daha düşünmeli ve değerlendirmelidirler.
Ne de olsa kişi kendini bilir. Buna göre şimdi yeni seçilenler kalplerini bir kere daha yoklamalıdırlar; seçilmekten, idareci olmaktan amaçları nedir?
Acaba cennete mi, yoksa cehenneme mi taliptirler?
Allah Teâlâ’ya ve ahiret gününe iman eden bir akıl, elbette bu muhasebeyi yapmalıdır değil mi?