Serdar Arseven

Serdar Arseven

Erbakan Hoca’nın çıkışı

Erbakan Hoca’nın çıkışı

Milli Görüş’ün tabii lideri Erbakan Hoca, ilerlemiş yaşına rağmen son derece renkli, dinamik, aktif.
Siyasete dönüşünün önündeki “yasal engelden” kurtulan Erbakan Hoca, “Aktif siyasete döndüğünüzü söyleyebilir miyiz, Sayın Numan Kurtulmuş’u göremiyoruz burada” şeklindeki soruya şöyle bir karşılık veriyor:
“Numan Bey İstanbul’da. Şu anda bizi takip ediyor. Canla başla çalışmaları yürütüyor. Biz aktif siyaset diye bir şeyi kabul etmiyoruz. Bunları ibadet aşkıyla yapıyoruz. Elbette aktif olacağız. Efendim siyasete girdim çıktım diyemeyiz. Bu bizim inancımızın gereği.”

Bir başka soru ve cevabı:
-Liderlik iddianız var mı? Bir de siyasete engel durumlar var...
-Başka kanunlar vasıtasıyla siyasi haklara bir kısıtlama getirilmiş ise bu hakların hepsi iade edilir. Bundan önceki yasaklar kalkmıştır. Dolayısıyla hiçbir siyasi yasak yoktur. Her türlü siyasi haklar iade edilmiştir. Biz davanın neferiyiz. Kapının önüne ne yazarsanız yazın.

Evet, “Biz dâvânın neferiyiz!” diyor Hoca.
Tevazuun ve samimiyetin boyutlarını ortaya koyan bir ifade.
Bir de şurası:
“Sıfatınız ne olacak derseniz, ‘Kapıda yazılan levhanın kıymeti yoktur. (..) İnanıyorsanız zafer sizindir!”

Bu arada; ısrarlı sorulara “Numan Kurtulmuş SP’nin Genel Başkanıdır” karşılığını vererek “birtakım spekülasyonların” önüne geçmek istiyor Hoca...
Hassas tavır.
Ve bir de; Recep Tayyip Erdoğan ve diğer “Milli Görüş kökenlilere” yönelik mesajı çarpıcı:
“AKP’deki kardeşlerimiz bizim evlâtlarımız ve şahıs olarak onları seviyoruz. Onların da bizi sevdiğini biliyoruz. Bizim tenkidimiz politikalarına yöneliktir. Babanın evladı ikazı gibi uyarıyoruz. Eninde sonunda yuvaya döneceklerdir!..”
Hoca’nın “Yarın (Bugün) Ruhani lider Hamaney’in davetlisi olarak İran’a gideceğini” açıklaması da basın toplantısını takip edenlerde “şok” etkisi meydana getiriyor.
Müthiş!..

Milli Görüş’ün tabii lideri Erbakan Hoca, seçimlerden başarıyla çıkan Kurtulmuş’un Genel Başkanlığındaki partinin gündemde daha da fazla yer bulmasını... Rüzgârın etkisini arttırarak devam etmesini sağlamaya çalışıyor olmalı.
Başka ne olabilir ki.
POLİS “ZATEN” ASKERLİK YAPMIYOR MU?..
Ne dersiniz;
Polis teşkilâtının kuruluşunun 164. yıldönümünü kutladığımız şu günlerde, “Polise askerlik” meselesinin mantığı üzerinde durmak iyi olmaz mı?..
Kimlerse bu işlerin esas muhatapları, onlara soruyorum: “Polise askerlik” yaptırmaktaki ısrarın sebebi nedir?..
Bunun kime ne faydası var?..
Çoğu evli barklı, çoluklu çocuklu...
Maaşlarını “şak” diye kesiyorsunuz adamların...
Peki ama niçin?
“Biraz atış tâlimi, biraz mıntıka yapsınlar” diye mi?..
“Nöbet tutsunlar” diye mi?..
“Selam, uygun adım, yanaşık nizam, tüfek omza vesaire işlerini öğrensinler” diye mi?..
Ne yani; polislerin, eğitim ve iş hayatları boyunca yaptıkları üç aşağı beş yukarı bu türden faaliyetler değil mi?..
Efendim, savaş mı çıkıyor?..
Hemen çağır göreve;
Benim gibi, “günü gününe” askerlik hizmeti yapmış bulunan bir vatan evlâdından bin kat fazla katkı sağlamazlarsa “akredite gazeteci” olayım!..

Polislerin de hakları var,
ve her hak savunulmalı.
Bundan dolayı, özellikle “polis kökenli vekillerden” bu konuda gayret “talep” edeceğim.
Bakalım...
Ne diyorlar?..
Genç meslektaşlarına destek verecekler mi vermeyecekler mi?..
Yazarız.
BEDELLİ MESELESİ
Malûmlarınız olduğu üzere, seri yazılarımız “Bedelli askerlik” tartışmasını başlattı.
CHP Adıyaman Milletvekili Şevket Köse ısrarlı çağrılarımız üzerine bir soru önergesi vererek konuyu Meclis gündemine taşıdı.
Bakarsınız hükümet cephesinden de bir ses çıkar.
Tabii bu iş (malum sebeplerden dolayı), salt hükümetin “kararıyla” olabilecek gibi değil; kurumsal mutabakat lazım!..

O mutabakat sağlanabilirse, Türkiye (en az 200 bin kişi x 10 bin dolar hesabıyla) en az 2 milyar dolarlık “doğrudan kaynak” sağlayacak...
Borç ve faiz yükü, IMF bağımlılığı filan yok; tamamı “yerli kaynak!..”
Doğrudan gelen paranın ötesinde, “askeri harcamaların azalması”, “vergi ve prim gelirlerinin artması” gibi yan faydaları olacak bu işin!..
Uzmanlar, toplamda en az 5 milyar dolarlık bir “kazanç”tan bahsediyorlar!..
Kazanç tarafı böyle, ya “kayıp” tarafı?..
“Birileri parayı bastırıp 28 günde askerlik işini hallederse, parası olmadığı için uzun dönem askerlik yapmak zorunda kalanların morali bozulur” deniyor ya...
Onlara da asker ocağından döndüklerinde “iş” lazım değil mi?..
Askerlik, şöyle veya böyle Allah’ın izniyle geçer ve dönüşte “iş” derdiydi, “yuva kurma” derdiydi, kafaya üşüşür!..
Gençlere hamâset değil, aş ve iş lazım...
Yuva lâzım!..
Herkes aklını başına toplasın, hamâsetin faydası yok!..
Bir Ordu, asker sayısı ne kadar çoksa o kadar güçlü olmuyor efendim;
ülkenin ekonomisi ne kadar güçlü ise Ordusu da o kadar güçlü oluyor.
Savunma Sanayii alanındaki “dışa bağımlılıktan” TSK yönetimi de şikâyetçi olduğuna göre; meseleyi “hamâsete” dökmeden, bu taraflara yüklenmek lâzım!..
Yaşı geçmiş adamlara, aylar boyunca askerlik yaptırsan ne, yaptırmasan ne; “1 ay” çok bile böylelerine!..
Hem sonra, yurt dışında çalışanlar için “çok kısa dönem askerlik” uygulaması yok mu?..
Var ve iyi ki var!..
Bu uygulama moral bozmuyorsa, aynı hakkın “yurt dışında çalışmayanlara” da tanınması niçin bozsun?..
Hiç!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Serdar Arseven Arşivi