Fatih öldü mü, öldürüldü mü?
• Coşkun Çetinkaya/ Güngören-İstanbul;
“Fatih Sultan Mehmed vefat ettiği zaman hangi sefere gidiyordu? Bu sefer sırasında zehirlendiği doğru mu?”
• Feth-i Mübini adım adım yaşayıp yazan tarihçilerden Tursun Bey, Fatih’in ölümüne çıktığı seferi “Şark seferi” olarak tanımlıyor…
Diyor ki: “Cihet-i sefer Anatoli olduği malüm olundi, amma Arab mı, Acem mi malüm olmadı.”
Fatih’in bu hedefini torunu Yavuz gerçekleştirdi ve Şark Seferi ile hem Acem’i, hem de Arab’ı budayıp Osmanlı’yı hilafetle buluşturdu.
İkinci sualinize gelince... Fatih’in zehirlendiği iddia edilmekle birlikte, hanedanın kalıtımsal hastalığı olan “gut = nikris” hastalığından öldüğünü söyleyen tarihçiler de vardır.
3 Mayıs 1481 Perşembe günü ikindi üstü Fatih’in vuslat anıdır.
Büyük Hünkâr, muhtemelen Şark Seferine çıkmak üzere Maltepe’ye geçmiş, önceleri “Tekfur Çayırı”, sonraları ise “Hünkâr Çayırı” adıyla anılan yerde kurulu otağına yerleşmişti.
Bir süreden beri hastaydı. Bazı kaynaklara göre Osmanlı hanedanına musallat olan ve birçok padişahın ölüm sebebi sayılan “nikris”, ya de “gut (goutte)” hastalığına müptelâ bulunuyordu.
Otağ-ı Hümayun’a gelir gelmez yatağa girdi. Bir daha da yataktan çıkamadı. Ağrıları arttı. Nihayet ikindi vakti Kur'an sesleri arasında ebedîyete yürüdü.
Fatih dönemini yaşayarak yazan tarihçimiz Âşık Paşazade diyor ki: “Vefatuna sebep, ayağunda zahmet vardı. Tabipler ilâcundan âciz oldular. Ahir tabipler cem oldular, ittifak ettüler, ayağundan kan aldular. Zahmet ziyade oldi. Şerab-ı fariğ (bir çeşit şurup) virdüler: Allah rahmetine vardı.”
Âşık Paşazade Fatih’i tedavi edemeyen doktorları şiirsel anlatımıyla suçluyor:
“Tabipler şerbeti kim virdi Hane / O Han içdi şerabı kaane kaane;
Ciğerin doğradı şerbet o Hanun / Hemandem zari itti yane yane…
Didi: ‘Neycün bana kıydı tabipler?..’ / Boyadular ciğeri canı kaane,
İsabet itmedi tabib şerabı / Tımarları kamu vardı ziyane.
Tabipler Han’a çok taksirlik itti / Budur doğru kavil düşme gümane.”
Fatih’in ağrılarını bir türlü dindiremeyen doktorlar, konsültasyon yapmışlar, ayağından kan almışlar ve “şarab-ı fariğ” denen bir şerbet-şurup içirmişler, hemen sonra Fatih ağırlaşıp ölmüş.
“Fatih’in zehirlendiği” yolunda şüpheleri yoğunlaştıran bu ifadeler, acaba yanlış bir tedavi metodunu yermek için mi kullanılmıştır, yoksa büyük Padişah gerçekten cinayete mi kurban gitmiştir? Bu konuda tarihçiler ikiye ayrılıyor.
Esasen Fatih’i ortadan kaldırmak, böylece hem İstanbul’un intikamını almak, hem de Fatih’in önderliğinde hızla büyüyüp gelişen Osmanlı Devleti’ni büyük önderinden mahrum bırakmak düşüncesi, birçok Avrupa devleti yöneticisinin kafasında bir fikr-i sabitti.
Venedik Cumhuriyeti, Fatih’in şahsına yönelik 14 suikast tezgâhlamış, ama başaramamıştı.
Fransız Tarihçi Babinger’e göre, sonuncu teşebbüs başarılı oldu. Çünkü kusursuz bir plân yapılmıştı. Bu plânın başrol oyuncusu, Yahudi asıllı Venedikli hekim Laestro Iacopo idi.
Venedik Hükümeti, suikastı başarıyla sonuçlandırması halinde Iacopo’ya büyük miktarda para verecekti.
Ayrıca hem kendisine, hem de neslinden gelecek olanlara Venedik vatandaşlık hukuku tanınacak (o devirde Osmanlı Devleti’nin dışında yaşayan Yahudilerin hemen hiçbir hakkı yoktu), üstelik bütün vergilerden, angaryalardan ve mükellefiyetlerden muaf tutulacaklardı.
Iacopo bu umutlarla İstanbul’a geldi. Önce hekimlikteki becerisi sayesinde ismini bütün İstanbul’a duyurdu. Sonra tantanalı bir şekilde ama tabiî yalancıktan Müslüman oldu.
Yine yalancıktan, adını “Yakub” olarak değiştirdi.
Kendinden o kadar çok söz ettirdi ki; nihayet adını Padişah’a duyurmayı başardı.
Gut hastalığından dolayı dayanılmaz mafsal ağrıları çeken Fatih Sultan Mehmed, ünlü dönme doktoru saraya çağırdı. İlaçları iyi gelip ıstırapları azalınca da bir daha göndermedi. Özel doktorlarının arasına aldı.
Babinger’e göre, Fatih’i işte bu doktor yavaş yavaş zehirlemiş, olaydan sonra bunu fark eden yeniçeriler tarafından dönme hekim paramparça edilerek öldürülmüştür.
Fatih’in ölüm haberi, “La Grande Aquile è Morta = Büyük Kartal Öldü” başlığını taşıyan ve İstanbul sefaretinden gönderilen bir mektupla, olaydan 16 gün sonra Venedik’e duyuruldu.
Birkaç gün sonra da Roma’ya ulaştı. Oradan bütün Avrupa’ya yayıldı.
Özellikle İtalya’daki Cumhuriyetlerde sevinç çığlıkları atılıyordu. Toplar atılıyor, şenlikler yapılıyor, sabaha kadar süren eğlenceler tertipleniyordu.
Papa, Katolik kiliselerine gönderdiği bir talimatla çanların üç gün üç gece çalınmasını ve kiliselerde “şükür ayini” tertiplenmesini istemişti.
Öldüğünde, ya da öldürüldüğünde Fatih Sultan Mehmed henüz 49 yaşındaydı.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.