Gaflet Gaflet Gaflet
Dört yöne bakıyorum, ufuklarda gaflet gaflet gaflet görüyorum... Umursamazlık görüyorum, gevşeklik görüyorum, sarhoşluk görüyorum. Koyu bir sarhoşluk. Dünya sarhoşluğu. Âhir zamanda bir duman çıkacakmış, herkesi sarhoş edecekmiş.
Halk horoz dövüşlerine bayılıyor. İki eli kanda olsa horoz dövüşü seyrine koşar. Sadece horoz dövüşü mü? Deve dövüşü, it dalaşı, gladyatör dövüşleri.
Lütfen beni iyi dinleyiniz: Bu bâdireden kurtulup da ellerine fırsat ve güç geçerse intikamları korkunç olacaktır.
Kimdir onlar? Bana sormayınız. Çok sarhoş değilseniz kim olduklarını bilirsiniz. Çok sarhoşsanız, ben söylesem de anlamazsınız.
Gaflet mânevî bir rutubet gibi kemiklere, kemiklerin içindeki iliklere kadar işlemiş. Bedenleri sarmış kucaklamış, ruhlara bulaşmış. Her yerde koyu bir gaflet görüyorum.
Kapkaranlık gaflet, zifirî gaflet, derin gaflet.
Gaflet sarhoşları yatakta uyuyor, ayakta uyuyor, yürürken, konuşurken, yer içerken uyuyor. Ne zaman bu gafletten uyanacaklar? Öldükleri zaman. Artık çok geç kalınmış olacak.
Para sarhoşları... Rant sarhoşları... Zenginlik ve mal sarhoşları... Riyâset ve ün sarhoşları... Dünya sarhoşları.
Ey gafiller, ey sarhoşlar sizi kim uyandıracak?
Milyonlarca insan dedikodu sarhoşu.
İki yazar, iki politikacı, iki ünlü kişi polemik yapsa, birbirine küfürler savursa, çekişip tepişse ne kadar meraklanıyor bu dedikodu sarhoşları. Bin rıtl dedikodu şarabı içseler yine kanmıyorlar.
Gıybet sarhoşları... Ağızlarından kanlar aka aka ölü kardeşlerinin etlerini çiğniyorlar. Garç garç garç gurç...
Rakı şarap sarhoşları bunların yanında ne kadar az kirli ve pis kalır.
İğrenç sarhoşlar, pis sarhoşlar, cehennemî sarhoşlar...
Benlik sarhoşları hepsinden beter, hepsinden zom. Ben ben ben ben diye sayıklıyor mütemâdiyen.
Onlar gaflet içinde, gıybet içinde, riyâset şehveti içinde, ün ihtirası içinde, rant kuduzluğu içindeyken Pol Pot'lar gözlerinde kin ve intikam şerâreleri çakarak fırsat gününü bekliyor.
Pol Pot'u duymadınız mı hiç sayın sarhoşlar?..
Pol Pot... İnsanlık tarihi öyle bir katil görmemişti. Kamboçya'ya diktatör yahut kızıl kurtarıcı olduğunda halkın en az üçte birini feci şekilde katl ettirmişti. İki milyondan fazla vatandaşını öldürtmek için mermi bulunamadığı için kazma kürekle adam öldürmüştü Pol Pot'un hizmetkârları.
O Pol Pot öldü. Tamu'yu boyladı. Başka Pol Pot'lar var, intikam gününü bekleyen.
Ey gaflet, riyâset, horoz dövüşü, umursamazlık, bana ne, gıybet, dünya, benlik sarhoşları!.. Titreyin titreyin titreyin...
Sarhoşlar titreyebilirse...
Üniversite politikadan ve ideolojiden arındırılmalıdır
Madde 1. Üniversiteler, profesörler, kürsüler aktif siyaset yapmamalıdır. İlimle aktif siyaset bir arada yürümez. Üniversite siyasetin üzerinde olmalıdır. Üniversite hocaları, üstatları elbette siyasî konularda da halka, idarecilere ışık tutarlar ama bunlar partizanca bir zihniyetle yapılmamalıdır.
2. Üniversiteler resmî ideolojinin fidelikleri olamaz.
3. Üniversiteler dinsizlik, İslâm düşmanlığı ve karşıtlığı merkezleri haline getirilmemelidir. Kimliğinin birinci unsuru İslâm olan, halkının çoğunluğu Müslüman olan bir ülkede böyle bir şey cinnettir, intihardır.
4. Üniversiteler demokrasiden, evrensel insan haklarından, adaletten, hukukun üstünlüğü prensibinden yana olmalıdır.
5. Üniversiteler darbeden, darbe kültüründen yana olmamalıdır.
6. Üniversite demek, beton binalar, dershâneler, sıralar, öğretim üyeleri, öğrenciler, kantinler demek değildir. İyi, vasıflı, gerçek bir üniversitenin birinci özelliği büyük bir kütüphaneye sahip olması ve öğrencilerinin kitap okuyarak tahsil yapmasıdır. Kütüphânesiz üniversite gülünçtür, zavallıdır, üniversite karikatürü veya müsveddesidir.
7. Üniversiteler bilgelik merkezleri ve kaynakları olmalıdır.
8. İnanç bir nasip meselesidir. İnançsız bir kişi profesör olabilir ama halkının inançlarına militanca, agresif bir şekilde saldıran biri profesör olamaz. Çünkü böyle bir şey bilgeliğe, medenîliğe, insafa aykırıdır.
9. Üniversite profesörlerinin yeterli bir kısmı sosyal kültür ve düşünce sahasında değerli kitaplar yazmalı, araştırmalar yapmalı ve bunlar başta İngilizce olmak üzere çeşitli dünya dillerine (başka ülkelerdeki yayıncılar tarafından) çevrilip yayınlanmalıdır.
10. Üniversitelerimiz bütün dünyadan öğrenci çekecek bir seviyeye getirilmelidir.
11. Halkının ve gençliğinin 1928'den önce basılmış ve yazılmış Türkçe kitapları, belgeleri, süreli yayınları, bina kitâbelerini, mezar taşlarını ve diğer yazılı malzemeyi okuyamadığı bir ülkenin üniversitelerinin ilk işi, eski yazı yeni yazı safsatasını bırakıp halkı, gençliği, aydınları okur-yazar hale getirmektir.
Ortaçağda Endülüs'teki İslâm üniversitelerine Hıristiyan dünyasından öğrenci geliyor ve okuyup bilgili oluyormuş. Papalardan biri bu üniversitelerde tahsil görmüş.
Üniversitelerimiz politika entrikalarından, resmî ideoloji hurâfelerinden, darbe çığırtkanlığından, arivist unsurlardan temizlenmedikçe Türkiye'nin yükselmesi mümkün olmaz.
Daha sade yazamam
Yazılarımda çok Arapça ve Farsça kelime ve tâbir varmış, biraz sade yazmam isteniyor.
Bu talebi yerine getirmem mümkün değildir. Çok basit bir Türkçe ile yazıyorum. Anlaşılsın diye kısa kısa telgraf cümleleriyle yazıyorum.
Yazı dili ile konuşma dili ayrıdır. Konuşma dilinde birkaç yüz kelime ve tâbir vardır, onları öğrenmek ve kullanmak için okula gitmek gerekmez.
Yazı dili öyle değildir. İsmi üzerinde, konuşulmayan yazılan kültür, edebiyat, medeniyet, sanat, derin düşünce dilidir.
Edebî ve medenî Türkçe, üç dilin bir araya gelmesinden oluşmuş harika bir lisandır. Esası ve temeli Türkçedir, onun yanında Arapça'nın ve Farsça'nın güzellikleri, zenginlikleri ilâve edilmiştir, böylece ortaya nefis bir lisan çıkmıştır. Bendeniz bu lisan ile yazmak isterim.
İmge, simge, ırlamak, dürtü, irdelemek, saylav, özbudunsal... Ben bu Türkçeyi yazamam ve konuşamam.
En sade, en basit Türkçe ile yazıyorum. Bundan ötesi sade Türkçe olmaz, zekâ özürlü dili olur ki, böyle bir üslûbu ne sevgili okuyucularıma, ne de nâçiz kalemime yakıştırırım. Yazmam daha iyi...
İmkânı olan aziz kardeşlerime zengin, edebî, medenî Türkçe dersleri almalarını, Osmanlıca metinleri, mânasını anlayarak okumayı öğrenmelerini tavsiye ederim. Medeniyet yazılı edebî lisanla olur. Sadece günlük iletişim diliyle bedeviyet olur. Şifahî kültür ve kurtuluş, izzet, hürriyet ve ilerleme olmaz.