Kitaplardan silindi, anlayışlardan da silinsin
Okul ders kitaplarında yıllardan beri devam edegelen bir yanlış, bir hata, kısmen de olsa düzeltildi. Ders kitaplarımızdaki ‘hata’ları saymakla bitiremeyiz. Tabiî ki bu hatalar ‘teknik’ hata olmadığı için, bazılarınca hata olarak görülmüyor. Elbette ders kitaplarımız 2 artı 2’yi 5 olarak göstermiyor, ama belki daha da büyük bir hata yapıp ihtilâlcileri ‘masum’ olarak gösterebiliyor.
Nitekim ihtilâlcileri masum ve Türkiye’nin menfaati için çalışan kişiler olarak gösteren bir yaklaşım, gelen ikaz ve tepkiler üzerine düzeltildi. Bu doğru ve gerekli bir adım, ancak yeterli olduğunu söylemek kolay değil.
Ders kitaplarının çağın gereklerine uygun şekilde hazırlanması büyük bir ihtiyaçtır. Son yıllarda bu konuda önemli adımlar atıldığı da bir vak’a. Ancak bir noktaya gelindiğinde bütün ibreler tersine dönüyor. Ders kitaplarının yakın tarih konusundaki yaklaşımını doğru bulmak mümkün değil. Hep şikâyet edilen ‘resmî tarih anlayışı’nı, ders kitaplarında bir bütün olarak görmek mümkün. Bu kitaplarda bütün iyiliklerin bir kişiye, bütün kötülüklerin de geçmiş yöneticilere havale edildiği malûm. Bu bakış açısı o kadar yaygın ki, sadece ders kitaplarını okuyarak yakın tarihi değerlendiren bir öğrencinin hakikati yakalaması neredeyse imkânsız hale gelir.
Bu noktadan hareketle yarışma programına katılan bir öğrenci belki ‘puan’ alabilir, ama gerçeklerin bilindiği mekânlarda bu görüşlerin taraftar bulması mümkün değildir. Öğrencilik yıllarımızda bu yanlışlara bizzat şahit olduğumuz için bu konuların üzerinde ısrarla durmak gerektiği kanaatindeyiz. Lise yıllarımızda neredeyse her tarih dersinde öğretmenlerimize itiraz etmek durumunda kalırdık. Belki öğretmenlerimiz bu tavırlarımızdan memnun kalmazlardı, ama yüzde yüz hataların ‘doğru’ diye öğrencilere dikte edilmesine nasıl itiraz edilmez?
Öğrencilik yıllarımızda dikkatimizi çeken ve halen devam eden bir yanlış da, okul ders kitaplarının İslâm dinine olan yaklaşımıydı. ‘Din dersi’ kitaplarında bile çoğu zaman İslâm dinine yeteri kadar yer ayrılmadığının şahidiyiz. Tarih kitaplarında öğretilen ya da öğretilmesi gereken ‘dinler tarihi’ bilgileri, tekraren ‘din dersi’ kitaplarında yer alırdı ve çoğu zaman almaya da devam ediyor.
Aslında bu yaklaşım 12 Eylül 1980 ihtilâlinin ürünüdür. Bazıları; 12 Eylül ihtilâl anayasasında “mecburî din dersi”nin yer almasını ihtilâlcileri ‘iyi’ görmek için sebep sayarken, gerçekte bu yaklaşımın gençleri İslâmın güzelliklerinden soğuttuğunun farkında değildi. Zorla güzellik olmayacağına göre din dersinin ‘zorla’ dikte ettirilmesi fayda verir mi? Keşke din dersi ‘isteğe bağlı’ olsa ve fakat gerçek; hadisler ve Kur’ân’ın anlattığı ‘doğru İslâm’ öğrencilere öğretilebilse... Bu yolun daha faydalı olacağını bilen ‘mahfil’ler, güya mecburî din dersi koyarak bir yandan insanları kandırmayı, bir yandan da gençleri dinden küstürmeyi tercih ediyorlar.
Madem küçük ama güzel bir adım atılarak ders kitaplarındaki ‘ihtilâlcilere övgü’ ayıklandı, o halde bu adımların devamı da atılmalı. Din dersi başta olmak üzere bütün ders kitaplarındaki ‘manevî hata’lar ayıklanmalı. Bu ayıklanma bugün yapılmazsa ne zaman yapılacak?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.