Berlin
Birkaç yıl önce Almanya'ya konferans için gittiğimde konferanstan sonra bir küçük salonda toplanan elli kadar üniversite öğrencisiyle yapılan sohbetten sonra bir doktora öğrencimiz bana "Benim doktora konum, Almanya'ya çalışmak için gelen Türklerin burada camileri nasıl açtığı, nasıl organize olduğu konusundadır. Ben şu kanaate vardım ki, eğer ilk gelenler üniversite mezunu olsalardı bu başarıyı sağlayamazlardı. Okuma yazması olmayan babalarımızın yaptığı veya açtığı kadar cami sayısına üniversite okumuşlarımızın açmaya çalıştığı ve bir türlü açamadığı kulüp, enstitü veya kütüphaneler ulaşamamıştır" demişti.
Berlin'i gezerken bu söylenenlerin doğruluğunu gördüm.
Şehrin her semtine camiler açılmış.
Her caminin bünyesinde kütüphanesi de var.
Türkçe yazılmış eserlerin hepsinin bulunabileceği bir kütüphanenin olmasını istemek başka şey, gerçekleştirmek başka bir şey.
Bu konuda cami dernekleri ile elçilik yetkilileri ve çeşitli dernek mensupları bir araya gelerek mutlaka geniş kapsamlı bir kütüphane kurulmalı.
O kuruluncaya kadar cami derneklerinde yeteri kadar olmasa da kütüphane olduğu bütün Türklere duyurulmalı.
Cami derneği yöneticilerinden birkaç tanesinin evlerinde gördüğüm şahıs kütüphaneleri dikkatimi çekti.
Camilerin yalnız namaz kılma yerleri olmadığını, evlere kitapların girmesini sağlayan yerler olduğunu da gördüm.
Türkler üzerinde akıl yürüten ama Türklerin çoğunluğunun gidip geldiği yerlerden uzak duran iyi niyetli insanlarımızın yeniden düşünmeleri ve bu Anadolu insanlarından uzak durarak bir şeyler yapma hayallerinin gerçekleşemeyeceğini bu güne kadar yapamadıklarıyla anlamaları gerekir.
Sağcısıyla, solcusuyla, her ırktan insanlarıyla ortak noktalarda bir araya gelerek birlik ve beraberliğe önem vermeliler.
Bergama müzesine mutlaka gidilmeli ve Türkiye ve Müslümanlara saldırı yapan tartışmacılara da mutlaka Bergama müzesine gitmesini öğütlemeli.
Bu sanat eserleri ülkemizden götürülmüş ama ben götürüldüğüne üzülemedim.
İbrahim Hakkı Konyalı bir yazısında Arşivin Bulgarlara okkayla satıldığını, vagonlarla taşınmaya başladığını öğrenince Ankara'ya gidip Mustafa Kemal'le görüşüp taşınmayı durdurduğunu ama sonradan bu yaptığına pişman olduğunu çünkü gönderilenlerin Bulgaristan'da tasnif edilip korunduğunu, gönderilmeyenlerin SEKA kağıt fabrikasına gönderildiğini yazmıştı.
Bergama müzesi bizi en güzel şekilde tanıtmaya devam ediyor.
Milattan öncesine ait eserlerin yanında Türk-İslâm eserlerinin en seçkin örnekleri sergileniyor.
Amerikalı bir hanım ve sanatkar oğlu Türkiye'de Müslüman olmuş ve buraya yerleşmişti.
Oğlunun arkadaşı Türkiye'ye gezmeye gelince o da Müslüman olmaya karar vermiş ve beni çağırmışlardı.
Müslüman olan üniversite öğrencisi Amerika'ya uçtuktan sonra buradaki arkadaşına "Nasıl etkiledin? diye sorduğumda, "Ben ikna etmedim. Fethiye'den Antalya'ya kadar, Torosların tepesinde yaşayan Müslümanların misafirseverliği, Topkapı Sarayı'ndaki eserlerdeki çizgilerin ve renklerin dili onun dikkatini çekti. Dağın tepesindekileri, Beyaz Saray'dakilerden daha medeni yapan, inananlarını sanatın zirvesine çıkaran bu dine girdi" demişti.
Bergama müzesinden sonra isterseniz yolunuzu Unter den liden caddesine uğratınız ve oradaki Yahudi anıtını görünüz diyecektim ama bunu yapmayınız. Üç yüz kadar siyah betondan yapılmış tabut görerek moralinizi bozmayınız.
Galiba İsrail, Almanlara işkence etmek için bu anıtı o Berlin'in en uzun ve en çok insan kalabalığının olduğu caddeye koydurdu.
Kaiser Wilhelm kilisesini de ziyaret ediniz ve Alman harbinde Hıristiyan Amerikalılarla Komünist Rusların kiliseler dahil neler yaptıklarını görünüz ve Rabbimizin "Eğer Allah insanlardan bir kısmını (kâfirleri) bir kısmıyla (mü'minlerle) defetmeseydi, manastırlar, kiliseler, havralar ve içinde Allah'ın ismi çokça anılan mescitler yıkılırdı. Ona yardım edene Allah mutlaka yardım eder. Şüphesiz Allah kuvvetlidir, galiptir" (Kur'an-ı Kerim Hac süresi, ayet 40) ayetini yeniden düşününüz ve bu ayetin Tefsirini "Şifa Tefsirin"nden bir okuyuveriniz.
İsteme telefonu: Cantaş Yayınevi (0212) 511 10 85