Türkiye’nin yeri AB değil, İslâm Birliği
Bu ülkede uzun yıllardan beri azınlık olsalar da bir Avrupa Birliği(AB) yandaşları var. Bunlara AB sevdalıları da demek mümkün. Elbette AB'ye girmeyi ülkemiz açısından gerekli ve yararlı gördükleri için böyle bir hayalin peşinde koşuyor olabilirler. Ancak, yanılıyorlar... Çünkü, yıllardan beri AB ile ilişkilerimiz eşitler arasındaki bir ilişki şeklinde yürümüyor. AB istiyor Türkiye yerine getirmeye çalışıyor. AB değişin her şeyinizle bize benzeyin diyor Türkiye uymaya çalışıyor. Böyle bir ortaklık ya da birlikten yarar ummak doğru olabilir mi? AB yandaşlarının nedense göremedikleri ya da görmek istemedikleri husus olayın sadece bir birlik içinde yer alma çabasının ötesinde yüzyıllardan beri mensubu hatta çoğu zaman temsilcisi olduğumuz bir medeniyeti terk ederek bir başka medeniyet topluluğu içinde yer alma isteğidir.
Aslında böyle bir yola girmeden sanıyorum milletimize sorulması gerekirdi... Yani daha işin başında böyle bir topluluk içinde Türkiye'nin yer alıp almamasını milletimizin oylarına bırakmak gerekirdi ama bu yapılmadı. Yönetime hakim olan tepeden inmeci bir kesim "Biz böyle istiyoruz böyle olacak" mantığı ile hareket ederek AB ile müzakereleri başlattı. Müzakerelerin başlaması ile birlikte görüldü ki, Türkiye ne yaparsa yapsın AB arasına almayacaktır. Bunu bazı ülkelerin liderleri yıllardan beri tekrarlayıp duruyorlar... Bush'un Irak işgalini Yeni bir Haçlı Seferi olarak nitelendirmesi gibi Avrupa Birliği'ni bir Hristiyan Topluluğu olarak nitelendiren pek çok Avrupalı lider ve yönetici çıktı.
Bu bakımdan AB adı altında oluşturulan topluluk bir Hristiyan Birliğidir. Bu bizim zannımızdan ibaret değil, bu birliği kuranların ifadesidir. Böyle ise Avrupalıların Hristiyan Birliği kurma hakları varsa İslam Dünyası'nın da kendi arasında bir birlik oluşturması mümkündür. Çünkü, AB sadece Avrupa ülkelerinin bir araya gelmesi ile oluşmuş değil, ABD de bu birliğin adeta ayrılmaz bir parçası halindedir. Bu durum hem ABD'nin AB ile ilişkileri hem de AB içinde İngiltere gibi bazı ülkelerin ABD'nin bir temsilcisi gibi hareket etmeleri bu gerçeği ortaya koymaktadır.
Bu noktada AB'ne karşı bir İslam Ülkeleri Topluluğu'nun oluşturulması dünyanın kutuplara ayrılması anlamına gelebileceği gibi bir iddia ortaya atılabilir. İslam ülkelerinin kendi aralarında bir birlik oluşturmaları kesinlikle böyle bir kamplaşmanın sebebi olamaz. Çünkü, bu iş kaynakların ortak kullanılması, ülkelerin halklarına daha rahat yaşama imkanı sağlamalarına yöneliktir.
Özellikle de emperyalist Batılı güçler karşısında İslam ülkelerinin eşit şartlar altında bir takım ortak hareketler oluşturmalarının zeminini hazırlayacaktır. Türkiye'de ille de AB'ye üye olmak gibi bir saplantıdan kurtulacaktır. Kaldı ki, AB çatısı altında oluşturulmuş Hristiyan Birliği'ne karşı İslam Ülkeleri Birliği'nin oluşturulması düşmanlık sebebi olamaz. Kaldı ki, dünyayı kamplara ayıran Batılılar olmuştur, İslam ülkeleri değil.
Ülkelerin güçlerini birleştirmesi özellikle de İslam Ülkelerinin dayanışması ekonomik, kültürel ve askeri emperyalist saldırılar karşınsda kendisini koruyabilmesi için şarttır. Aksi halde dayatmalar karşısında fazla bir direnme gücü olmayan ülkeler olarak devam edilecektir.
Kaldı ki, KKTC seçimlerini Derviş Eroğlu'nun partisi UBP'nin kazanmasının ardından Genişlemeden Sorumlu AB Komisyonu Üyesi Olli Rehn'in sözcüsü Krisztina Nagy görüşmelerde KKTC'yi Mehmet Ali Talat'ın temsil edeceğini söyleyerek KKTC halkının seçtiği Eroğlu'nu muhatap almayacaklarını ifade ederek AB'nin Türkiye ve KKTC için güvenilecek bir birlik olmadığını bir kez daha göstermiştir. Bu kadar dışlamaya ve itelemeye rağmen ille de AB'ye gireceğiz diye çırpınmanın anlamı kompleksten başka nasıl izah edilebilir?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.