Abdurrahim Karakoç

Abdurrahim Karakoç

Şimdi Barak Obama/Benziyor mu adama?

Şimdi Barak Obama/Benziyor mu adama?

Boy-pos yerindeydi doğrusu...
Adımlarını kostak kostak atarak yürürken dikkat çekiyordu...
Bush şeytanı gitti, Obama meleği geldi diye seviniyordu aceleciler...
Amma ben hep şüpheli baktım...
Adam resmen dönekti, dönmeydi, döngel karakterliydi... Bunlara iftira olsun diye söylemiyorum... Geçmişine bakınca kartel medya yazarı olabilir dedim...
İslamiyet’ten Hıristiyanlığa dönmesi yalan mı?
Dinini terk eden Kenya’lı Obama akrabalarını, dostlarını, çocukluk arkadaşlarını da terk etmişti...
“İyi bir dost bulduk” diye sevinenlerin sevinçleri kursaklarında kaldı... Özel menfaatı için inancını, tarihini, soyunu-sopunu terk eden adam kimi terk etmezdi?
Göreceksiniz, belki de Bush’tan daha tehlikeli çıkacaktır...
Adam yumuşak dikene benziyor...
Ani bir kararla Türkiye’ye gelmesi acaba sebepsiz ve masumane bir hareket miydi?
Hele bir düşünün...
Danimarka başbakanı Rasmussen’in NATO Genel Sekreterliği’ne seçilmesine rezerv koymuştuk...
Obama yetişti imdada...
Bir selam, bir el sıkışma, bir de medyaya poz verme, siyasilerimiz için bulunmaz nimetti...
Kahramanca atıp-tutmaların saman alevi gibi söneceğini bilmeyen çoktu, amma tahmin eden de vardı...
Rasmussen ve NATO yetkililerinden alacağımız tavizler gözümüzü kamaştırmıştı...
Roj televizyonunu unutuverdik...
Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed aleyhinde yürütülen karikatür kampanyasını hiç olmamış gibi kabullendik...
Özür dileyecekti Rasmussen...
İstediğini aldı, özür-mözür dilemeden çekti gitti...
NATO’dan beklentilerimiz de buharlaştı bu arada...
Kazanacağımız anda kaybetmek bizim kaderimizdi... Geçmişten hiç ibret almıyorduk çünkü...
ABD’nin, dolayısıyla Obama’nın, AB’nin himmet ve delaletleriyle kaybettiğimiz eski dostumuza kavuşacaktık...
Ermeni sevdamız dalga dalga yayılıyordu medya canibinden...
Sıra, sınırları açmaya gelmişti...
Obama ve AB yetkilileri “açılsın gayri” deyince, aceleden elimiz ayağımıza dolacaktı nerdeyse...
Daha tam karar almadan Ermeni tarafı mayalarını gösterdiler...
Türk Bayrağını yaktılar ateşgedeler gibi...
Hani az sövüp saymadılar ülkemize...
Kaçamayacağımız derecede bağlamışlardı bizi...
Bel bağladığımız, yoluna kurbanlar kestiğimiz, kıvrak yürüyüşlü Obama 1915 hadiselerine “soykırım” demedi, başka şeyler dedi...
“1915 katliamı” dedi... “Büyük felaket” yakıştırmasını yaptı...
O malum konuşmadan bir gün sonra farkına vardı bizim yöneticiler aleyhimize olan konuşmanın...
Vardılar da ne oldu?
Rasmussen NATO Genel Sekreteri olmuştu...
Azerbaycan’ı Rusya’ya doğru sürmüştük...
Sınır kapısının açılması için verdiğimiz kesin sözler de vardı muhtemelen...
Dönüşü olmayan bir yola girdik...
Bir anda uyandık ve iktidar/muhalefet “kabul edilemez” farfarası ile diş göstermeye kalkıştı...
Kabul etmeseniz kim dinler, kim takar sizi?
İçimizdeki Ermenileri artık kimse tutamaz... Türkiye adına özür de dilerler, el ayak da öperler...
Obama bir daha gelecek olsa kırmızı halılar naftalinli odadan çıkartılarak Obama’nın ayakları altına serilirler.
Yine müstemleke basını suçu üzerimize yıkar, yine satılmışlar güruhu tepemize çıkar...
Obama ne demiş?
Herhalde 6 ay bu soruyu sorar, cevabını bulmaya çalışırız...
================
Hayır bu gökyüzü ne senin ne benim
Beyaz bulutları kana boyayan kim?
Bahar geldi amma göçmen kuşlar geçmez
Ben anlamaz oldum sen söyle sevdiğim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdurrahim Karakoç Arşivi