Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Devlet ektiğimiz topraklara doğru

Devlet ektiğimiz topraklara doğru

Moral FM radyosu yöneticileri sağ olsunlar, bizi yarın gece (1 Mayıs Cuma) İstanbul’dan başlayıp Cumartesi geceyarısı yine İstanbul’da sona erecek bir geziye götürüyorlar. Otobüsler dolusu insanla devlet ektiğimiz toprakları ziyaret edeceğiz... Osmanlı Devleti’ni inşa eden gönül erlerine Fatihalarımız eşliğinde minnet duygularımızı sunacağız. Eminim ruhları şâd olacaktır!
Bunun asıl adı tarih içinde yürümektir... Tarihin içinde, tarihin kalp atışlarını dinleyeceğiz.
Geçen sene dört otobüs dolusu gitmiştik: Osmanlı Devleti’nin ekildiği topraklarda olmak, insanı gerçekten sarıp sarmalıyor... Fedakârlığın, kararlılığın, cesaretin zirvesini izlerken, her kuytuda mert seslerin yankılanmasını bekliyorsunuz: “Koman bre! Urun haaa!”
Kafilenin rehberi olarak anlatmaya çalışıyorum: “İşte şurası Osman Gazi'nin kardeşi Gündüz Bey'in oğlu Bayhoca’nın henüz 15-16 yaşlarında iken şehid olduğu yerdir...
“Şurada ise öteki yeğeni, Sarıyatı Savcı Bey’in oğlu Aydoğdu Bey şehit düşmüştür.”
Tarihin içindeki yürüyüşümüzde, her şey bu kadar gerçektir.
Saat 21.00 sularında Moral FM’in merkez binasında (Yenibosna) toplanacağız. Orada konuklarımıza yolculuk hakkında kısa bir brifing verilecek... Ardından zihinleri hazırlama babında, kısaca Osmanlı Devleti’nin kuruluşunu anlatmaya çalışacağım. Ve saat 23 sularında yolculuğumuz başlayacak. Sabah namazını inşallah Bursa/Ulucami’de kılıp cami hakkında bilgiler alacağız. Yalnızca Ulucami’nin özelliklerini öğrenmek için bile bu geziye katılmaya değer.
Ulucami’den hemen sonraki durağımız, Osman ve Orhan Gazi türbeleri... Geçen yılki ziyaretimizde, şanlı babasıyla şerefli oğlunun yan yana uyuduğu mekânı dolanırken, bir tepecikte baba-oğulu yan yana ayakta görür gibi olmuştum. Osman Bey tüm heybetini sesinde toplayarak oğluna emrediyordu: “Oğul Orhan! Bursa’yı aç gülzar eyle (güzelleştir)! Beni de şu Gümüşlü Kümbet’in yanına defneyle.”
“Gümüşlü Kümbet”, bir kilisenin güneş altında parıldayan kubbesiydi. O vasiyet Orhan Bey’i tutuşturmuş, Bursa’yı babasının sağlığında fethetmek için elinden geleni yapmış, ancak fetih Osman Gazi’nin ölümünden sonra gerçekleşmişti.
Baba-oğulun türbeleri, bir vakitler Osman Gazi’nin “Gümüşlü Kümbet” dediği kilisenin zemini üzerinde birer ebediyet âbidesi, birer vatan bekçisi gibi dimdik duruyorlar.
Artık sıra Bursa’nın “Eba Eyyüb’ü” sayılan Emir Sultan türbesindedir... (Seyyid Muhammed Buhari). Nedense bu tür isimlerin türbesini “mezar” gibi görmek gelmiyor içimden. Bu yüzden “türbe”ye girer gibi değil de, Emir Sultan Hazretleri’ne misafir gelir gibi türbeye giriyorum.
Emir Sultan ilimler ilmini hem hatmetmiş, hem de hazmetmiş bir deryadır. O kadar ki, Yıldırım Bayezid, onu Molla Fenari’den dinleyip gözlemledikten sonra, “Bize böylesine âlim ve fazıl bir damat gerektur” diyerek kızını vermiştir.
Ah Molla Fenari! Ah Bursa’nın ilk Kadısı, Osmanlı’nın ilk Şeyhülislâmı! Yıldırım Bayezid gibi öfkesi burnunda gencecik bir Padişah’ı, mahkemeden âdeta kovabilmesinin sebebi, hukukun üstünlüğü ilkesini hakkıyla temsil etmesinde aranmalı. Koskoca Osmanlı Padişah’ını üstelik bir de azarlamış: “Cemaate devam etmediğin söyleniyor, belki de namazlarını ihmal ediyorsun, bu durumda reşit sayılmazsın; şimdi git, rüştünü ispat edince mahkemeye tekrar gelir, şahitlik edersin.” Yani: “Terk-i cemaat cerh idüğün şuyu’ bulmağılen şehadetun caiz değildur!”
Bu azarlanma, koca Yıldırım’a o kadar tesir etmiş ki, birkaç gün içinde “Yıldırım Camii”nin temelini atmış ve Osmanzade Taib’in deyişiyle, “Hünkâr, saray-ı hümayunları pişgâhında (sarayının avlusunda) bir camii şerif bina idup evkaat-ı hamsede (beşvakit namazda) cemaate müdavemet (devamlılık) buyurmuşlar.”
Nezih bir ortamda yapılan mükellef bir kahvaltıdan sonra otobüslerimiz Domaniç yolunu tutacak. Her nal izinde Osmanlı’nın şahlanışını gözlemleye gözlemleye Domaniç’in Çarşamba Köyü’ne ulaşacağız. Osmanlı Devleti’nin temeline yüreğini koyan “Hayme Ana” kıyamet uykusunu bu köydeki türbesinde (Sultan II. Abdülhamid’in yaptırdığı) uyumaktadır.
Domaniç’ten Söğüt’e geçeceğiz. Söğüt “türeyiş” bölgemizdir. Âleme oradan kök salmıştık. Devlet hayalimizi ilk orada kurmadık, ama kuşkusuz ilk o topraklara ektik hayallerimizi, o toprakları üs yaparak ilk fetihlerimizi gerçekleştirdik.
Orada Devlet fikrinin babası Ertuğrul Gazi ve Osmanlı’nın kuruluşunu gerçekleştiren gazileri ziyaretten sonra, Bilecik’e ineceğiz. Bilecik’te, Osmanlı Devleti’ni “Bilgi Devleti” halinde altıyüz sene yaşatan olgunun mimarı Şeyh Edebali ve Dursun Fakıh ile buluşacağız.
Dursun Fakıh, Şeyh Edebali’nin hem öğrencisi hem de damadıdır. Bu itibarla da Osman Gazi’nin bacanağı olmaktadır. Karaman’da doğmuş, 28 Eylül 1299’da Karacahisar fethedildikten sonra, Osman Gazi adına hutbe okuyup, Cuma namazı kıldırmıştır. Böylece, Osmanlı Devleti’nin kurulduğunu, Osman Gazi’nin bağımsız “Bey” olduğunu ilk kez ilan etmiştir. Osmanlı Devleti’nin ilk imam-hatibi ve ilk kadısı olma şerefi de ona aittir. “Gazavetname” isimli eseri meşhurdur. 1327 yılında vefat etmiştir.
O toprakların her adımında eminim içimizden bir çığlık kopacak: “Esselamüaleyke ya ceddi!” (Ey ceddim, Allah’ın rahmeti üzerine olsun). Ve türbelerden, mezarlardan cevap geldiğini hissedeceksiniz: “Vealeykümselam ya veledi” (Ey evlâdım, senin de üzerine olsun).
NOT: Değerli dostlarımızdan isteyen herkes bu geziye katılabilir. Kayıt ve bilgi için telefonlar: 0212 652 76 66-0212 551 32 25

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi