Paşa konuşmazsa olmuyor
Sayın Genelkurmay Başkanı’nın son günlerdeki açıklamaları, doğrudan siyasetin konusu değil midir? Başka bir deyişle vesayet.
Ben de varım ihtarı.
Şüphesiz sen de varsın da, sen ülkeyi korumakla görevlisin, Ergenekon soruşturmasında ele geçen delillerin mahiyetini açıklamak sana düşmez.
Şu tespitimiz bilmem yanlış mı olur?
Avrupa dünyasında askeri en çok konuşan ve de karışan ülke biziz. Bizim askerimiz, bir bakmışsın geceyarısı muhtırayı hükümete verir. Bir bakmışsın devletin resmi ideolojisi olan lâikçilik konusunda en öndeki açıklamaları yapar.
Yerine göre de “ben varım ha” demeyi de ihmal etmez.
Doğru mu bunlar?
Avrupa’yı karış karış gezin, değil askeri açıklamalar, sokaklarda doğru dürüst ne askere, ne de emniyet güçlerine rastlarsınız. Danimarka’da arkadaşın çantası çalındığı halde “polis!!!” diye bağıramadık.
Çünkü ortalıklarda polis yok…
Anlarsınız ki; bu ülkelerde sivil yönetim vardır.
Bizimki öyle değil.
Her taraf asker ve de kaynıyor…
Daha hâlâ, yargıda jandarma onbaşısının tutmuş olduğu tutanaklarla yargılamayı yürüten bir ülkeyiz biz…
Sivil iradenin temsilcisi olan Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni muhafız alayına korutuyoruz.
Sivil cezaevlerinin çevresindeki koruma, asker olan jandarmaya ait.
Bu tespitleri yaparken ille de askere çatmak gibi bir niyetim yok.
Burada asıl olan siyasi iradedir.
Asker olan bir arkadaşım öyle söylemişti.
“Ülkeyi yöneten siyaset değil mi? Madem askerin sivil idareye karışmasını istemiyorlar, Meclis ellerinde, Anayasa’yı değiştirirler olur biter.”
Asıl parmak basılması gereken yer işte burasıdır.
Gelen giden iktidarlara bakıyoruz, muhalefetle atışmakla geçiyor günleri.
Hele de AK Parti, 6 yıldır iktidarda olduğu halde, ülkenin en elzem ihtiyacı olan sivil bir Anayasa’yı yapıp halkın referandumuna sunamadı.
Diğer reformlar da sırada bekliyor…
O zaman iş başa düşer hesabı, yasal boşluklardan devreye girenler hâlâ yürürlükte olan İç Hizmet Yasası’nın 35. maddesini işletmekte haklıdırlar.
Zamanında askere öylesi bir kayırma ve de kollama görevini kim vermişse vermiş.
Ortada tapu gibi yasa var.
O yüzden Türkan Saylan gibileri, canları hükümet devirmek istediğinde, sokaklara taşarak orduyu görev icabı yönetime el koymaya çağırdıklarında, biz de bu taraftan “darbeciler” suçlaması ile basarız yaygarayı.
Görmeyiz ki yürürlükte “kollama” ve de “kayırma” yasası var.
Bir bakıma da darbe bizim Anayasamızda hak olarak askere tanındığından, her 10 yılda bir askerin yönetime el koymasına genlerimiz bile alışıktır.
O yüzden her bir işimizi askere sormadan yapamayız.
Asker doğduğumuza göre, hak vaki olduğunda asker olarak ölürüz.
Asker postalı, düdük sesleri asla vazgeçemeyeceğimiz alışkanlıklarımızdır.
Bize has olan demokrasi, Cumhuriyet döneminin askerokrasidir.
Şunu demek istiyorum.
Ortadoğu ülkelerindeki manzaraya baktığımızda, karşımıza çıkan tablolar hep aynıdır.
Irak’ın başını belaya sokan Saddam, askeri yönetimleri uzun zaman işbaşında tutmamış olsaydı, sonu darağacında noktalanmayacaktı.
Şahı deviren askerlik sıfatıdır.
Cumhuriyet’in kuruluşundan günümüze kadar geçen sürede, devletin başına geçenlerin çoğu asker kökenlidir.
Bu da demek oluyor ki; sivil yönetime hâlâ geçemedik.
Avrupalının gözünde, vesayet altında güdümlü bir demokrasi mahsulüyüz.
Adımız demokrasi!
O yüzden her sahada paşa konuşmazsa olmuyor.
(*) Emekli Hakim
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.