Mustafa Çelik

Mustafa Çelik

Hayrın öncüleri

Hayrın öncüleri

Müslüman, her yerde kendini İslâm’ın bir elçisi olarak bilir ve öyle davranır. Çünkü Müslüman insan, hayrın öncüsü olan insandır. Hayırlı bir hizmete çağrıldığında, Müslüman sağına ve soluna bakmaz, “ben varım” der. Hayırlı hizmetlerde kendilerini vareste görenler, hayra ve hayırlı hizmetlere karşı kör olanlardır.
Genelde İslâm coğrafyasında, özelde ülkemizde batılı düşünce akımlarının yerli acenteliğini yaparak gün geçiren aydınların, aydınlıkları suflör olmaktan öteye gitmez. “Tek dişi kalmış canavar” kanlı uygarlık sahnesinde varlığımızı yok etme trajedisini oynatırken, batının düşünce akımlarına teslim olmaktan başka hünerleri olmayan aydınlar, batının sarhoş yavelerini Türkçe’ye allayıp pullayarak çevirmekten başka bir halt etmediler. Osmanlı Devleti’nin tarihe karışmasından sonra ümitsizlik, kendine güvensizlik gittikçe yayılan salgına dönüşmüş; korku, vehim, yeis tüm benlikleri kemire kemire tüketmeye başlamıştır. Ümmetin öncüsü olması gereken aydınlar, halkın duyarlıklarının bile çok gerisinde kalarak taklitçi ve teslimiyetçi bir tutum benimsemişlerdir. Evvela sanatın doğasına ve mahiyetine ters olan ‘Sanat sanat içindir’ boş lakırdılarıyla ülke ve toplum sorunlarına karşı duyarsız yaşayarak bir devri heba etmişlerdir. M. Akif Ersoy der ki: “Hayır matem senin hakkın değil... Matem benim hakkım; Asırlar var ki; aydınlık nedir, bilmez afakım!”
En öndekiler, öncüler, her zaman takdir ve vefa ile karşılanmışlardır. “Hayra vesile olan, onu yapanların mükâfatlarından hissedar olur.” kaidesince yeni bir yol ve çığır açanlar, ilk olmanın ve en önde bulunmanın ödülünü hak etmişlerdir. İslâm dininin ilk müntesipleri olan sahâbe nesli, her şeyden önce ilk ve öncü olmanın şerefiyle onurlandırılmıştır. Kur’an-ı Kerim, onlar hakkında “İslâm’da birinci dereceyi kazanan muhacirler ve Ensar ile onlara güzelce tabi olan yok mu? Allah onlardan razı, onlar da Allah’tan razı oldular.” (Tevbe Sûresi, 100) buyurarak, sahâbelerin öncülüklerinin önemini vurgular. İman ve hayırda öncülük, âhiret hayatında da öncü olmayı kazandıran bir fazilettir: “İmanda, fazilette öncüler ki; ne öncüler! Onlar herkesi geçerler. İşte onlardır Allah’a en yakın olanlar. Naim cennetlerindedir onlar.” (Vakı’a Sûresi, 10-12) ayeti, her devirdeki iman ve fazilet öncülerinin, cennet nimetlerine ve ilahi rızaya kavuşmada öncelik hakkına sahip olduklarını ifade etmektedir. Hademe-i hayrat olanlar, cennette melik olanlardır.
İslâm bir bütündür. İslâm’ın bütünlüğüne sahip çıkanlar; ancak hayrın öncüleri olabilirler. Tebliğ ile cihadı, siyaset ile ibadeti birbirinden ayıramayız. Essaen cihad ile tebliği, siyaset ile ibadeti birbirinden ayırıp rakip hale getirenler, hayırlı olma ve hayırlı ümmetten olma hakkını kaybedenlerdir. Birileri “namaz, oruç, zekât, Hac varsa cihada ne gerek. Neden cihad, neden gazve?” diyebilirler. Bakınız Peygamberlerin hepsi Tevhid mücadelesini sürdürmüşlerdir. Mücadelelerinin, tebliğlerinin özü ve özeti “Kefetü bit-tağuti ve amentü billahi” idi. Yani “tağut’u inkâr edip Allah’a iman ettim” demektir. Peygamberlerin Peygamber olmalarının ana maksadı da budur. Ancak yaşadıkları dönemlere göre onları iki gruba ayırmamız mümkündür. Musa aleyhisselama kadar olan Peygamberler, iman ve ahlâk ağırlıklı davette bulunmuşlardır. Musa aleyhisselamdan sonrakilerin büyük bölümü ise davetlerine iman, ahlâk ve yönetim olarak devam etmişlerdir. Bunun anlamı şudur: İlk dönem Peygamberleri anlatıyor, rica ediyor, ikna etmeye çalışıyordu. Sonrakiler ise anlatıyor, ikna etmeye çalışıyor; gerektiğinde de kılıcıyla hakkı destekliyordu. Bir beşeri gücün desteklemediği davet çalışmasının ‘vaaz’ niteliğini aşması zordur. İnsanların nefislerinin isteklerini aşarak kulluğun gereklerini yerine getirebilmeleri için âhiretteki cehennem tehdidi kadar, dünyada da tehdit oluşturacak bir güç gerekmektedir. İslâm’ın 13 yılda Mekke’de aldığı mesafeyi Medine 1 yıldan az bir zamanda aldı. Zira Medine, ordusu olan, sistemi bulunan ve sistemin başında, Allah’a davet eden Peygamber’in bulunduğu bir yapıydı. Mekke’de Müslümanların sayısı milyonları bile bulsa, o noktaya gelinmesi zordu. Mesele sadece müşriklerin baskısı ile de yorumlanamaz. Mekke müşrikleri baskı yaptılar da İslâm yayılmadı. Habeşistan’da hiçbir baskı yoktu. Bilakis Cafer radıyallahu anh ve arkadaşları orada devlet konuğu olarak 10 yıla yakın bir zaman kaldılar. İzzet-i ikram gördüler. Ama İslâm yayılmadı. Necaşi’nin iltifatına rağmen gelişme olmadı. Din bir hayat tarzıdır. Hayattaki yerini alması, sistem oluşturmasıyla mümkün olur. Bu da 3 şeydir: Halk, toprak ve yasa kaynağı. Medine döneminde bu üç şey yerli yerine oturunca sekiz yılda dünya coğrafyasındaki en muteber konumuna geldi. Müslüman bir halk vardı. Medine toprak olarak vardı. Kur’an da yasama kaynağı olarak vardı. Ordusu, planı olan bir din sekiz yılda oturdu. Ordusu olmayan Nuh aleyhisselam 950 yılda 82 kişi bulabildi. Kendi çocuklarına dahi söz geçiremedi. Hayat budur. İnsanlar, mescidde gördükleri bir nebiyi severler ama ordunun başındakine daha çok itaat ederler. Hâsılı kelâm, hayatın bütün alanlarında hayrın öncüsü olmak lazımdır.
Günümüzde Müslümanlar neyin ne zaman yapılacağını takdir etmekte zorlanmaktadırlar. ‘Önemli’ ile ‘öncelikli’ olanı tefrik edememek, iyi Müslüman olmanın, hayırlı hizmetlerde öncü olmanın önünde bir engeldir. Bütün güzellikleri aynı anda yapmak mümkün olmayabilir. Daha kapsamlı ve faydası daha yaygın olanı öne çıkarmak bir basirettir. Bu basirete sahip olmayan, hayrın öncüsü olamaz.
Hayrın öncüsü olmak, zalimlerden hesap sormanın sonuncusu olmak değildir. “Peygamberî misyon”un tanık, özne ve öncü özelliklerini kişiliğinde, söylem ve eylemlerinde toplayabilen Mü’min; ancak hayrın öncüsü olabilir. Hz. Peygamber (s.a.v) zalimlerden hesap sormayı ertelememiş, hayrın öncüsü olanların öncüsü, üsve-i hasenesidir. Yarının sabahına kör olarak uyanacak olanlar, bugün haksızlığa bilerek göz yumanlardır. Bunların içinden hayrın öncüleri çıkmaz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Çelik Arşivi