Faruk Çakır

Faruk Çakır

Çare Bediüzzaman'ın Medreset-üz Zehrası'nda

Çare Bediüzzaman'ın Medreset-üz Zehrası'nda

Çare eğitimde, ama nasıl bir eğitim?

Geçtiğimiz Pazartesi akşamı Mardin’in Mazıdağı İlçesi, Bilge Köyündeki bir ‘düğün’de yaşanan katliâm, gözlerin yeniden bu bölgeye ve ‘töre’lere çevrilmesine sebep oldu. 44 kişinin ölümü ile neticelenen ‘cehalet katliâmı’nın nasıl ve niçin işlendiği çok yönlü olarak araştırılıyor, birbirinden farklı değerlendirmeler yapılıyor.

Cinayetle ilgili olarak ortak kanaat şu: Her ne sebeple olursa olsun böyle bir cinayeti ancak ‘cahil’ler ve ‘cani’ler işleyebilir!

Ortada bir ‘cahil’lik var ise, bu cahilliğin çaresinin de ‘eğitim’de olduğu anlaşılır. Belki de bu noktada da ittifak vardır. Fakat asıl ‘ihtilâf’ bu noktadan sonra başlıyor: Nasıl bir eğitim?

Konu hakkında görüş beyan eden çok sayıda ‘uzman’, çarenin eğitimde olduğunu haklı olarak ifade ediyorlar. Ancak bu ‘eğitim’in nasıl olduğunu açık bir lisan ile izah eden yok. “Bölgede yaşayan insanlar eğitilsin!” demekle iş hallolmuyor ki! Eksik olmasına rağmen ‘bölgede hiç eğitim yok’ denilebilir mi? Bu çirkin ve menfur katliâma imza atanlar belki de o köyün, o bölgenin nisbeten ‘eğitimli’ olan kişileridir! ‘Eğitim’den sadece ilköğretim, lise ya da üniversite eğitimi anlaşılırsa doğru bir noktaya varamayız. Bütün kademede verilen eğitimin, gerçekten insanı eğitmesi, onları ‘ıslâh’ etmesi gerekir. Bunun yolu da insanların kalplerine birer ‘yasakçı’ koyabilmektir. Bunun da yolu ancak ve ancak; günün şartlarına uygun, din ve fen ilimlerinin beraberce okutulabildiği bir eğitim sistemidir.

Bu sistemin adı isterse ‘dinî bilgilerle takviye edilmiş eğitim’ olsun, isterse başka bir şey olsun; ama muhtevasında ‘doğru İslâmı ve İslâmiyete lâyık doğruluğu’ anlatan bir eğitim sistemi olmadıktan sonra cinayetlere imza atan ‘cahilliği’ söndürmek mümkün değildir.

Elbette ‘dinî eğitim verilsin, din ve fen ilimleri birlikte, beraberce okutulsun’ denildiğinde itiraz edenler çıkacaktır. Bu itirazcıları anlamak mümkün değildir. Bu makul ve kalıcı çarelere itiraz ettiklerine göre, kendileri ne gibi bir çare sunacak? Şu ana kadar uygulanan ve bir netice vermeyen; aksine ‘caniler’in çoğalmasına zemin hazırlayan ‘sistem’den başka ellerinde bir reçeteleri var mı? Şu ana kadar çare olmayan mevcut sistem ve anlayış, niçin ve nasıl bundan sonra çare olabilsin? O halde cahilliği sona erdirme iddiasında olanlar mutlak surette insanların kalplerine ‘yasakçı’ koyabilen bir sistemde bir araya gelmelidirler.

Bu kolay yol seçilmedikten sonra bölgede açılmış ve açılacak hiçbir ‘eğitim kampanyası’ netice vermez. Nitekim, son yıllarda kulağa hoş gelen eğitim kampanyaları bilhassa o bölgelerde açılmıştır. Kimi zaman “Haydi kızlar okula” denmiş, kimi zaman da başka isimlerle pahalı eğitim kampanyaları açılmıştır. Fakat görüldü ki zenginlerin bu “sosyal sorumluluk projeleri” kalıcı netice vermedi. İnsanlar belki ‘diploma’ sahibi oldu, ama kalplere ‘yasakçı’ konulamadığı için yine cinayetler, yine katliâmlar işlendi; yine göz yaşları akmaya devam etti.

Keşke, Bediüzzaman’ın ortaya koyduğu; din ve fen ilimlerinin birlikte okutulacağı “Medreset-üz Zehra” projesine kulak verilseydi...

Keşke asıl bu “sosyal sorumluluk projesi” gündemde tutulsaydı...

Keşke bir asırdır devam eden ‘yanlış tedavi’de ısrar edilmeseydi.


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Faruk Çakır Arşivi