“Her şeyi bilmek lazım Müslüman’ız”
Şu anda Türkiye'nin en kültürlü kapalı alanı Silivri cezaevi. Hükümlü ve tutukluların hepsi cezaevi müdüründen, gardiyanlarından, jandarmalarından daha kültürlü insanlar.
Hatta içlerinde bazıları var ki, sahalarında dünyada ilk beşe giriyorlarmış.
Ben de eğitim alan ve eğitim veren bir insanım.
Ömrüm yalnız okumak ve okuduğunu anlatmakla geçti.
Üniversite öğrencilerine yaptığım sohbetlerde hiç aksatmadan anlattığım bir hikaye vardır:
Aslan, mağarasının önünde uzanmış yatarken uzaktan tilkinin geçtiğini görünce "Tilki kardeş, son günlerimi yaşıyorum. Gel de kucaklaşıp helalleşelim" der.
Tilki de uzaktan "Helal olsun" der ve yürür.
Aslan "Yerdeki izlere bak. Ormandakilerin hepsi geldi. Yalnız sen gelmedin" der.
Tilki "Ormandakilerin hepsinin gidiş izi var da dönüş izi yok" diye cevap verir ve uzaklaşır.
Binlerce öğrenci gönüllü olarak sohbetlere katılır ama giden geri gelmez.
Makam, unvan, servet, şöhret gibi bazı makamlar, aslanın ağzı gibi.
Gidişi var dönüşü yok.
Ben, burada kabahatin eğitimcilerde olduğu kanaatine varıyorum.
Hani ilaç üreticileri ilacın karışımında oranlara dikkat ederler ya işte biz de bu eğitimde oranlara dikkat edemiyoruz.
Bir maddeden bol miktarda veriyoruz, öbürünün buharından bile yararlandırmıyoruz.
En üst düzeyde eğitim almış insanımız, yanında çalışanına her türlü puştluğu yapmasını söyleyebiliyor.
Sayın Melih Aşık 23.11.2006 tarihli yazısında "Bizim Nobel'li!.." başlığı altında şöyle yazmıştı:
"Nobel ödüllü yazar Orhan Pamuk bir kitabında şöyle bir cümle yazmış:
"İmam ikindi namazı saatinde caminin balkonuna çıkarak ikindi ezanını okudu." Profesör İlber Ortaylı bu tek cümleyi analiz ediyor:
"Bir kere namazın saati olmaz, vakti olur. Saat ayrı, vakit ayrı bir kavramdır. Camilerde balkon yoktur, minarenin şerefesi vardır. Ezanı da imam okumaz, müezzin okur, o da şerefeye çıkmaz, içeriden okur. Bu örnekle de sabittir ki kişiler kendi içinden çıktıkları toplumu bilmeden bir şeyler yapmaya çalıştıklarında doğru şeyler yapmazlar, yapamazlar."
Bir değerli Doçentimiz, manzum "Kesikbaş" hikayesini Osmanlıcadan sadeleştirirken "Et" kelimesini "İt" diye okumuş ve "Oğlunun etini dev yemişti, Kupkuru kemiklerini bırakmıştı. " diyeceği yerde "Oğlunun köpeğini dev yemişti, kupkuru kemiklerini bırakmıştı." Diye yayınlamış.
20 Kasım 2007 tarihli Zaman gazetesinin haberine göre 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren, damadına "Oğlum Kurban Bayramı yaklaşıyor, yakınlarda bir imam bul, kendisine vekalet ver, bizim kurbanımızı kesiversin." Diye tenbih eder. Evren, ertesi akşam yine yemekte damadına "Ne oldu oğlum, kurban işini hallettin mi?" Cevap Evren'i şoke edecek mahiyettedir: "Hayır baba. Bugün Cumartesi, noterler kapalı, onun için imama vekalet veremedim" der.
"Tarihçilerin Kutbu Halil İnalcık" isimli eser 2005 de Türkiye İşbankası Kültür Yayınları arasında çıkmış.
Bu eserde Halil İnalcık Bey, kitabın 134. sayfasında kendisi anlatıyor:
"Bir gün, Cuma günüydü galiba, o camiye götürüldük ve öğle namazını orada kıldık... Doğrusu kaç rekat bilmiyorduk. Neyse, bir imtihandı bizim için, her şeyi bilmek lazım, Müslüman'ız."
"Modern Dünyaya İlişkisi Bakımından İslâm Kültürü" adı altında Amerika'da yapılan bir toplantıya bildiri sunmak için giden Türkiye'nin en önde gelen, hatta "Tarihçilerin kutbu" diye tanıtılan zat, Amerika'da Cuma namazına gittiklerini değil götürüldüklerini söylüyor.
Cuma günü camide Cuma namazı kılınır, öğle namazı kılınmaz.
Neyse Halil beyin son cümlesine katılalım: "Her şeyi bilmek lazım, Müslüman'ız."