İlim Bilim ve Filim
İlim genellikle dini içerikli bilgileri tanımlamak için kullandığımız bir kavram. Bildi anlamına gelen “alime” fiilinin mastarı. Bilene “Alim” denir. âlîm ise Allah’ın bir ismi “her şeyi bilen” anlamında. İlimde gaybi bilgiler ve vahye dayalı bilgiler de söz konusudur.
Bilim ise daha teknik bir kavram. Dini bağlamı yoktur. Gaybi alanda konuşmaz ve bağlayıcı hükümleri söz konusu değildir. üniversitelerin yapması gereken çalışmalar olarak tanımlanır.
Film ise bir kurgudur. Nasıl istiyorsanız onu gerçek olarak gösterebilirsiniz. Hakkı batıl, batılı hak olarak gösterebilme yeteneği filme mahsustur. Doğruyu eğri; eğriyi doğru, zulmü adalet; adaleti zulüm olarak da işleyebilirsiniz insanların beyinlerine. Küçücük ve masum bir bebeği korkunç cinayetler işlemeye hazırlanan bir vampir yavrusu olarak lanse edersiniz, izleyici kahraman kurtarıcının bu bebeği yok etmesi için içinden dua eder. Sonuçta film icabı da olsa katledilen bebeğe hiç kimse acımaz ve derin bir oh çeker, canavarın ortadan kaldırılmasıyla dünya kurtulmuştur.
Başörtüsü ve türban tartışmaları da buna benziyor. İlim adamlarına filimde rol verilmiyor. Bilim adamları ise filimde kahramanları oynuyor, başı örtülü kız öğrenciler vampir yavrusu olarak lanse ediliyor. Kurtarıcılarımız üniversitelerin kapısına gerilip onlara meydan okuyor. Germeyin, germeyin diyerek geriliyorlar ve bedenlerini siper ediyorlar. Kolay değil ülkeyi kurtaracaklar ya…
Türkiye tam olarak ne doğuya ne batıya ait bir coğrafyada... Yönünü batıya dönmüş ama batılı Türkiye’yi sadece yemek istiyor. Türkiye ise doğulu olmadığını Avrupalı olduğunu ispatlamaya çalışıyor.
Oysa Türkiye dünyaya 600 yıl düzen vermiş cihan devletinin devamı bir ülke. Ama geçmişine sırtını dönmüş, reddi miras ilan etmiş, o büyük devletle asırlarca savaşmış düşmanlarının kapısında “biz de sizdeniz, sizin gibi olmak istiyoruz. Lütfen bize bir parça ekmek…” dileniyor.
İşte bu, film icabı kahramanlık oluyor. En kahraman, en çok batıya yanaşan, buna yeni bir isim verelim “çağdaş”laşandır. çağdaş dünyada istenmeyen figür başörtüsüdür. Başörtüsü masum bir halk simgesi olarak “oy” anam dedirttiği için, film icabı bunun da adını değiştirelim ve “Türban” adını Fransızlardan ödünç alarak içine öcü doldurup gerilim, kin, nefret ve ayırımcılık sembolü yapalım… Bu film tutar… modern bir “şeytan taşlama” sembolü oluversin. “Vurun türbanlıya…” , “Türkiye laiktir laik kalacak!”
öyle ya, % 70-80 vatandaşın canı yanacakmış, içi acıyacakmış, mağdur olacakmış, kız çocukları okuyamayacakmış ne çıkar; yeter ki cumhuriyet kurtulsun, yeter ki laiklik zedelenmesin… Yoksa kaos çıkar, 70, 80 yıllık kazanımlarımız bir anda uçup gider… öyleyse “Söyletmen Vurun!” türbanlıya…
Korkular üzerine bina olunan bir üniversite ne kadar üniversitedir. Korkularıyla her gün tir tir titreyen bir ülke ne kadar huzurlu ve gelişime açık olabilir. Gücünü birlik ve beraberliğini geliştirerek, dünya devleti olma yolunda harcaması gerekenler bir örtüye asılıp, o örtüyü zavallı kızcağızların başlarından çekip boğazına dolayanlar, genç nesillere nasıl bir dünya bırakmayı düşünüyorlar?
Bilimsel çalışmalarla, filimsel çalışmaları birbirinden ayırmak lazım. üniversitelerin bilimsel çalışmalarla meşgul olması ve değerli hocalarımı cübbeleriyle bilimsel açıklamalar yaparken ve açlığın önlenmesi, savaşların durdurulması, sağlık ve ekonomik alanlarda daha yaşanabilir ve insanların huzur ve mutluluk içinde yaşadıkları bir dünyanın oluşumuna katkılarından dolayı onur belgesi alırken görmek istiyorum. Nutuk ve slogan atarken, genç kızların başından örtülerini çekerken, onları tehdit ederken, okuldan kovarken, aşağılarken, hırpalarken değil…
Ben, askeri kışlada, hocaları okulda, sanatçıları sette görmek isterim.
Vatandaş gerilim istemiyor, kavga istemiyor, huzur, mutluluk ve özgürlük istiyor.
çok mu görüyorsunuz?