Yalnızlığın ilâcı iman ve evlilik
Evlenme çağına gelen gençler, bekâr yaşlılar işitmişlerdir: “Yalnızlık Allah’a mahsustur!..” Çağımızın baş hastalıklarından birisi de yalnızlıktır. İnsanlar yalnız, aile fertleri yalnız, akrabalar yalnız. Kimi zaman aynı evi paylaşanlar da yalnız! Dünyaya dalmak, her türlü zevkin peşinde koşmak, eğlence ve sefahat bir kaçıştır. Gaflet halindeki dans adı verilen tepinmelerin, kahkahaların arka planında derin yaralar, onulmaz çaresizlikler ve yalnızlıklar yatmaktadır. Işıl ışıl şehirlerin, diskoların, barların arka planı karanlıklar, yalnızlıklar ve çaresizlikler ve sonrasında bunlara kontrolsüz, ölçüsüz, şuursuz şekilde çözüm arayışlarıdır.1
Yalnızlığın sebebi nedir? Teknolojinin insafsızlığı, inançsızlığı... Egoizm, insanları birbirinden uzaklaştırmış. Gerek ruhsuz teknoloji ve maddecilik, gerekse hayatın ağır darbeleri karşısında, dayanışma eksikliği ve zaafiyeti insanı yalnızlığa itiyor.
Artık herkes, her şey ona yabancı; hayat çekilmez hâle geliyor. Teknoloji bakımından son derece gelişmiş ve kalabalık ülkelerde yaşayan nice insan, maddî ve teknik her türlü imkâna kavuştuğu halde, “Yalnızım, intihar ediyorum, kimse sorumlu değildir!” şeklinde yazılı bir pusula bırakıp hayatına son veriyor. Yalnızlık alkol, madde bağımlılığı ve gayr-i meşrû yollara sürükleyebilir.
Dünyadaki yalnızlığı giderecek temel çarelerden birisi, kalbe karşı bir kalp bulmak, sağlıklı bir evlilik yapmak, aile yuvası kurmaktır. İster geçmiş vahşet dönemleri, ister günümüz nüfus kesâfeti içinde olan medeniyetin en büyük hastalıklarından birisi olan “yalnızlık”ın en büyük ilâcı evliliktir. Sıkıntılar evlilik ile, duygularına cevap verebilen bir eşle izale olur.
Bunun için de güçlü bir imana ihtiyaç var. Kuvvetli bir îmana sahip olan en ağır şartlar altında da intihara teşebbüs etmez, hayalinden bile geçirmez. Çünkü o, bu dünyaya imtihan olmak için geldiğini ve her haliyle denendiğini bilir. Bu imtihanda başarılı olabilmek için musîbetlerle yüz yüze geldiğinde dünyanın geçiciliğini düşünür, sabır kuvvetine dayanır, mükâfatını bekler.
Güçlü bir îmana sahip olan kimse ise yalnızlıktan kurtulur, her an rahmeti, ilmi, hikmeti sonsuz Rabbiyle beraberdir. O’nun koruması ve gözetimi altındadır. Her an O’na sığınır, O’ndan yardım bekler. Hareketlerini kontrol altında tutar, daima iyiye, doğruya, mükemmele yönelir, kötülüklerden uzaklaşır.
Allah’a tam bir îmanla bağlanan Müslüman, vahşî ve boş sahralarda da yaşasa, teknolojinin ağır çarkları arasında yalnız başına da kalsa, intihar etmez! Çünkü, o Allah’ın her yerde hâzır ve nâzır olduğunu bilmektedir. O’nun son derece sevimli, cana yakın milyarlarca, trilyonlarca, sayısını bilemeyeceğimiz kadar çok meleği, çiçeklerden yağmur damlalarına, kar tanelerinden sağımıza solumuza kadar bütün kâinatı şenlendirmektedir. Mü’min yalnız değildir. Böylesine dostları, arkadaşları vardır. Güzel bir söz söylediğinde, birkaç Kur’ân âyeti okuduğunda bile melekler onu zevkle dinlemektedir.
Kadere îmân ve duâ stres ve hüznün ilâcıdır.
Öldükten sonra dirileceğine inanmak, ölüm, ayrılık gibi ânî kayıplara direnme melekesi kazandırır.
Şu âyet-i kerîmeler bu ilâçlardan yalnızca ikisidir: “Ne yeryüzünde vukû bulan, ne sizin başınıza gelen hiçbir musîbet yoktur ki, Biz onu yaratmazdan önce bir kitapta yazılmış olmasın. Bu ise Allah için pek kolaydır.
“Tâ ki, elinizden çıkana üzülmeyesiniz, size verdiğimiz şeylere de şımarmayasınız. Çünkü Allah çok kibirli ve çok övünen hiçbir kulu sevmez.”2
Dipnotlar: 1- Yeni Asya, Enstitü/08.08.2003.
2- Kur’ân, Hadid, 22, 23.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.