Allah tamamına erdirmesin!

Allah tamamına erdirmesin!

AK Parti'li bir dostum telefon açtı, Suriye sınırındaki mayınlı arazi meselesi hakkında bilgi verdi.

Söylediği özetle şu:

“Sözkonusu arazinin mayınları temizleyecek firmaya kiralanacağı kesin değil. Bunu tercih de etmiyoruz. Mayın temizleme işini önce tek başına ihaleye açacağız. Yap-işlet-devret modeli, yani sözkonusu arazinin ilgili firmaya 44 yıllığına kiralanması, ancak bu ihaleden istediğimiz sonucu alamadığımız takdirde gündeme gelecek. Biz bu modeli uygulamakta bir risk görmüyoruz. Bildiğiniz gibi arazinin eni 350 metre; bunun Suriye sınırındaki 50 metresi Türk Silahlı Kuvvetleri'nin kontrolünde olacak. Yani kiraya verilecek arazi, sınıra sıfır noktasında olmayacak. Buna rağmen o arazi de güvenlik bölgesi muamelesi görecek, kiracı firmanın elemanları ve faaliyetleri sıkı bir şekilde denetlenecek. İhaleyi bir İsrail firmasının alacağı kesin değil; Rus firması da alabilir, başka bir ülkenin firması da. Kim alırsa alsın, endişeye mahal yok.”

Tabii ki ikna olmadım.

AK Partili dostuma bazı sorular sordum.

Mesela:

“Öncelikli tercihiniz mayın temizleme işini tek başına ihale etmek ise, bunu bugüne kadar niye yapmadınız? Şimdi niye yapmıyorsunuz? Mayınları temizleyecek firmanın o araziyi kiralamasına imkân tanıyan bir kanuna neden ihtiyaç duyuyorsunuz? Böyle bir ihtiyacın olduğunu nereden çıkarıyorsunuz? Mesele sizin dediğiniz gibi olsaydı, açardınız mayın temizleme ihalesini, bakardınız tekliflere, ne yapacaksanız ondan sonra yapardınız. 'Biz bu parayı ödeyebiliriz' veya 'ödeyemeyiz' derdiniz. Gerekirse ihaleyi iptal eder, kanun çıkarma işine ondan sonra girişirdiniz.”

Yorum yapmadı.

Böylece cevabımı almış oldum.

Aldığım cevap: Hükümet bu konuda yeterince açık değil ve olamıyor…

Bir sıkıntısı var, söyleyemiyor…

Meclisin ve kamuoyunun önüne akıllara ziyan gerekçeler koyup, lisan-ı hal ile şöyle diyor:

'Bunlarla idare edin işte. Beni mazur görün. Üzerime gelmeyin. Şu kanunu meclisten geçirmeme izin verin. Türkiye için çok gerekli. Neden gerekli olduğunu açıkça anlatmam mümkün değil, onun için fazla soru sormayın. Bana inanın, güvenin ve gerisine karışmayın.'

Meclis'ten ve kamuoyundan açık çek istiyor hükümet.

Üstelik, bu çekin sorgusuz-sualsiz yazılmasını istiyor.

Çek deyince…

“Size göre bu iş kaç paraya mal olur?” diye sordum AK Parti'li dostuma.

“En az 500 milyon, en fazla 2 milyar dolar olacağı tahmin ediliyor. Bence 500 milyon dolara yaptırılabilir” dedi.

“Peki Türkiye bu parayı ödemekten aciz mi? Devlet, '500 milon dolar bulamıyoruz, size sınır topraklarımızı verelim' demek zorunda kalacak kadar perişan bir halde mi?” diye sordum.

“Bütçenin malum durumu”ndan bahsetti.

Ama ses tonundan anladığım kadarıyla söylediklerine kendisi de inanmadı.

“Durum bu kadar vahim ise, bir kampanya başlatalım ve o parayı milletten toplayalım” dedim.

Bir şey söylemedi.

***

İnanılır gibi değil…

500 milyon dolarlık bir iş için, Türkiye-Suriye sınırı gibi kritik bir bölgede İsrail ajanlarının cirit atmasıyla sonuçlanabilecek kadar riskli bir sürece soktular Türkiye'yi.

500 milyon değil 2 milyar dolar olsa ne yazar?

Daha önce de yazdık; buyursunlar, Türkiye-Suriye sınırını kiraya verme kanunu çıkaracaklarına bedelli askerlik kanunu çıkarsınlar, o parayı ziyadesiyle toplasınlar.

Ama yok!

Başbakan Erdoğan 'İstemezuk diye kestirip atmasınlar, alternatif sunsunlar' dese de, alternatifler umurlarında değil.

Belli ki sıkı bir angajmana girmişler ve bu işi ne pahasına olursa olsun yapmakta kararlılar.

Makul bir izahta bulunamayışlarını yadırgamıyorum, çünkü bu işin makul bir izahının olamayacağına inanıyorum.

Verilen 'güvence'leri de zerre kadar ciddiye almıyorum.

O arazi Suriye sınırına sıfır noktasında olmayacakmış…

Kiracı firma sıkı bir şekilde denetlenecekmiş…

Türk Silahlı Kuvvetleri bölgede kuş uçurtmayacakmış…

İyi güzel de, İsrail Hava Kuvvetleri'nin Suriye'yi bombalamak için Türkiye semalarını kullanmasına izin veren yahut buna göz yuman unsurları ne yapacağız?

Başbakan Erdoğan ve diğer AK Parti yetkilileri ne derlerse desinler, hangi gerekçeleri ileri sürerlerse sürsünler, bu iş tehlikeli bir iş.

Allah tamamına erdirmesin!

***

NOT: Cezayirli ve Filistinli direnişçilerin avukatı olarak ünlenen Jaques Verges bugün Hukukçular Derneği'nin davetlisi olarak Türkiye'ye geliyor. Nazi Klaus Barbie'yi de savunmuştu (“Suçlu olduğunu kabul ederek”), ama biz onu bu toprakların avukatı olarak tanıdık ve saydık. Hoş geliyor, sefa getiriyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi