Özetli-yorum!
Son dönemde hükümet, açılım veya fırsat adı altında yanlış işler yapıyor; nitekim Türkiye'yi bölmek isteyen pazarlamacılar boy göstermeye başlamıştır ve biz parti olarak bunu hep söylüyorduk zaten. Bu hükümet, ülkeyi uçurumun kenarına getirmiştir.
25 yıldır bölücü terörle yaşıyoruz ve bunun üstesinden gelemedik ama bu başarısızlıkta en büyük pay iktidarındır, çünkü biz vaktiyle İmralı'dakini yargılayıp mahkûm ettirdiğimizde terör çok azalmıştı. 2002 yılında ise sıfır noktasındaydı, ancak bu tarihte iktidara gelen hükümet, bölücülüğü önemsemedi, terörün kimlik baskısından çıktığı zannıyla bu konuyu durmadan kaşıyarak, kapanan yaraları yeniden kanattı. Bunlar zaten gelir gelmez AB'ye teslim oldular, kapsamlı askerî harekâttan ısrarla kaçındılar, bölücülerin değer ve kimliklerini savunarak Güneydoğu'dan oy almayı hesapladılar. Sayın milletvekilleri, evvelen, hükümet etnik temelli ayrışma ve ayrıştırma çabalarını destekliyor. Türk milleti lafından rahatsız oluyor; bu gidişle Türkiye'nin adı ve İstiklâl Marşı'mız bile tartışılır hale gelecektir.
Sâniyen bunlar, bayrağımıza saldıranlara haddini bildiren millet evlatlarına "şoven" diyorlar. 30 bin kişinin katiline "sayın", Mehmetçiğe "kelle" diyorlar. Bunlar 301'i de değiştirdiler. Sâlisen AB ağzıyla konuşarak terörün siyasî hedeflerini haklı gösteriyor, hatta "geçmişte hatalar yapılmış" gibi şeyler söylüyorlar. Bu mevzuda hükümetin en büyük destekçisi ABD, AB ve Kuzey Irak'taki dostlarıdır. Râbian, bunlar teröristin kendiliğinden silah bırakacağını zannediyorlar; sınır ötesi harekât yapılmak istendiğinde "önce de yapmıştık, ne oldu?" diye bahane gösteriyorlar, sonra da el altından terörle pazarlık yapıyorlar. Bunlar Kuzey Irak'taki aşiret ağalarını adam yerine koyuyor ve bunlara inisiyatif veriyorlar.
Siyasallaşma adı altında Diyarbakır ve Erbil'de bazı salonlarda tartışma yapıyorlar. Genel af lâfları geveliyorlar. Değerli milletvekilleri, vaziyet budur, hükümet yıllarca rüzgâr ekti, şimdi de çözüm adıyla fırtına biçiyor. Hükümet düğmeye basmıştır. Bunlar öyle kötü işler yapıyorlar ki bizi, kırk satırla kırk katır arasında tercih yapmaya zorluyorlar; halbuki 2002 yılında biz onlara fıstık gibi bir ülke bırakmıştık. Buna sessiz kalmayız, teröre masa başında teslim olmayı fırsat zannetmek kimsenin haddi, hakkı, harcı değildir, olamaz.Bir de mayın meselesi var; bakın uyarıyoruz, tamam temizlensin, iyi olur, tarıma da açılsın bu topraklar fakat hülle yaparak yabancılara peşkeş çekilmesin. NATO'ya bağlı o ajans yapsın. Bu tasarı geri çekilsin, yoksa alnınızda kara bir leke olur çünkü bir filozofumuzun dediği gibi "Hudut kutsaldır".
Ha, bir de şu var; Başbakan demiş ki, "Farklı etnik kimliktekiler kovuldu; bunlar faşizan yaklaşımdır vs." Bu sözler kontrolünü kaybetmiş bir ruh halinin eseridir; ecdadını aşağılamayı özgüven zanneden çürümüşlüğün işaretidir. Bunlar, Türkiye'yle hesaplaşmak isteyen Rum ve Ermenilerle aynı saftadır. Böyle densizlikleri ancak Yunan ve Ermenistan basını alkışlar. Başbakan ya özür dilesin ya da şu sorulara cevap versin... Suskun kalırsa millî vicdanda ebediyyen mahkûm kalır. Nitekim ben daha önce grup toplantısında söylemiştim. Bu kafa yapısı artık belli olmuştur; bunlar Kurtuluş Savaşı verdiğimiz için pişmanlık duyan, işbirlikçi zihniyetin günümüze kadar gelmiş uzantılarıdır. Başbakan, dilinin altındaki baklayı artık çıkarsın. Türk milletinden duyduğu utancın gerekçelerini açıklasın ve ilk adres olarak da kendi geçmişine baksın. Sayın milletvekilleri, biraz da ekonomiden bahsedelim; bunlar teğet geçecek dediler ama deldi de geçti. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Yukarıdaki metin, bir muhalefet partisi genel başkanının Meclis grubunda yaptığı 30 bin vuruşluk konuşma metninin, benim tarafımdan onda bir oranında özetlenmiş şekli olup, bugünün mânâsına (27 Mayıs!) dair hiçbir imâ ihtivâ etmemektedir.
Burası Türkiye'dir ve Türkiye, böyle bir ülkedir!