Bir seyahatin ardından

Bir seyahatin ardından

Bir haftayı aşkın bir süredir yurt dışındaydım. Bir grup arkadaşla Bosna-hersek,Kosova,Karadağ ve Makedonya’yı gezdik. Kitabi bilgilerle gözleme dayalı bilgiler her zaman birbiriyle örtüşmüyor.Bunu her Yurt dışı seyahatinde bir defa daha görme, anlama imkanı buluyorum.

Onun için bugün bazı seyahat notlarımı aktaracağım.

Balkan Ülkeleri tabiat güzellikleri bakımından harika ülkeler. Gezdiğiniz her ülkede yol boyunca dağı taşı kaplayan, yem yeşil ormanlara, ağaçların arasında kıvrılarak akan nehirlere şahit oluyorsunuz. Özellikle Bosna ile Karadağ bizim Karadeniz kıyılarını çok hatırlatıyor.

Saray Bosna’da rehberliğimizi yapan Boşnak genç 1992 yılında Sırp saldırılarında yaşadıklarını yaşlı gözlerle anlattı. 4 Yıla yakın bir süre kuşatma altında kalan Saray Bosna da Müslüman ahali tam bir açlık, sefalet ve soykırıma muhatap olmuş. Ağır saldırılar karşısında bir çok Bosnalı Türkiye veya Avrupa’ya göç etmek zorunda kalmış. Bosna’da hala Sırplarla,Boşnak Müslümanları arasındaki problemler çözülmüş değil. Bosna, üç bölgeye 52 kantona bölünmüş, üç Cumhurbaşkanı, onların üzerinde bir meclis var.Bu meclis Cumhurbaşkanlarının aldığı kararları veto edebiliyor.Tabi bu meclisin Barış gücü temsilcilerinden, Boşnakların dışındaki kişilerden oluştuğunu söylemeye gerek yok. Saray Bosna’da, Mostar’da bir çok Osmanlı eseri dimdik ayakta duruyor. Ancak özellikle Mostar’da gezdiğimiz camilerin çoğu ya kapalı, ya da namaz vakitlerinde cemaatsizdi. Bunca acı yaşamış, Müslüman olduğu için soykırıma uğramış bir topluluğun kendi köklerine dönmemesi, ibadethanelerine bu kadar bigane kalmasını yadırgadım doğrusu. Ama bir taraftan da uzun yıllar Komunizmin pençesinde kalmış toplulukların kendi köklerine dönmesinin zaman alacağını düşünerek teselli buldum.

Mostar’da Osmanlı’dan kalma bir Alperenler tekkesi var. Burada yetişen, yetiştirilen insanlar asırlarca Balkanlar’da İslamı mayalamış. Şimdi tekke ayakta ama o Alperenlerden ne bir iz ne bir nişan kalmış. Tekke’nin içinde türbesi bulunan Sarı Saltuk baba sanki lisan-ı hal ile ziyaretçilerine asırlardır bu topraklarda bıraktığımız eserlere sahip çıkın diye haykırıyor.

Kosova’da meydan savaşlarının yapıldığı alanı gezdik. Murat Hüdavendigar’ın türbesinin bulunduğu alanı Türkiye restore ederek, tertemiz hale getirmiş. Bir zamanlar mezbelelik halinde olan Türbe şimdi pırıl, pırıl. Balkanlardaki bir çok eser özellikle son dönemde Türkiye Cumhuriyeti tarafından restore ediliyor. Başbakan bölgeye bir çok defa gidip gelmiş. Boşnak rehber Erdoğan’dan her defasında sitayişle bahsetti. Daha önce Başbakan’a da mihmandarlık yaptığını, kendisine gösterdiği ilgiyi öve, öve bitiremedi. Benim adım Nejat, ama Amerikalılara kılavuzluk yaptığımda benim adım Ahmed-i Nejat diyorum, ben kendimi hala Osmanlı hissediyorum dedi.

Bosna-hersek’ten doğu’ya Kosova’ya, Makedonya’ya doğru geldikçe özellikle Arnavut Müslümanlar arasında dini hassasiyetlerin daha yüksek, İslami şuurun daha üst düzeyde olduğunu görüyorsunuz. Prizen’de bir Cuma namazı kıldık, cami tıklım tıklımdı. Cemaatin çoğu Türkçe biliyor, kalabalığın Cuma’ya mahsus mu olduğunu sorduğumda vakit namazlarında da dolup taştığını söylediler. Namaz çıkışı, şeker dağıtılması bizim için hoş bir sürpriz oldu. Prizen,Saray Bosna, Üsküp hala buram, buram biz,yani İslam kokuyor. Allah’ım ecdadın buralara kadar getirdiği İslam güneşinin batmasına izin verme diye içinizden dua makamında feryatlar yükseliyor. Zamanında türkiye’nin bölgede uzun vadeli politikaları olmamış. Bosna 2-2.5 milyonluk bir ülke. Makedonya, Karadağ, Kosova gibi ülkelerde çok küçük nüfusa sahipler. Türkiye’de ise 4.5 milyon Boşnak var. Bunlar zamanında bulundukları yerde tutulabilselerdi, bugün Avrupa’nın doğu ucunda üç İslam ülkesi olacaktı. Bunun Türkiye için anlamı her türlü izahtan varestedir. Üç ülkede gözlemlediğim en önemli gerçeklerden biri de Cemaatleşmenin, tarikatların olduğu yerlerde İslami bilincin daha yüksek, görünürlüğün daha belirgin olduğu hakikatidir. Müslümanlık tam bir kuşatma yaşadığımız şu dönemde ancak bir cemaat örgüsü içinde yaşanabiliyor. Bosna’nın bir Sait Nursi’si, bir Süleyman Hilmi Tunahan’ı, bir Fethullah Hocası olsaydı bugün görüntüsü çok başka olurdu. Bölgeye yeni yeni, Hoca efendi grubu girmiş. Yahya Kemal bayatlı, Mehmet Akif Kolejleri insanın içini aydınlatıyor, bu bölgelerin geleceğine daha bir umutla bakmamıza vesile oluyor. Ama bu yetersiz. Kalbi Allah ve millet için atan her hareket bu bölgeye girmeli, yılların biriktirdiği, dini eğitim eksikliğini izale etmelidir. Mütevazi türbesi saray Bosna’da bir mezarlıkta bulunan Bilge Kral İzzetbegoviç. Hiç şüphesiz Bosna için çok şeyler yapmış. Ama o hercümerç içinde bir liderin şahsi gayret ve himmetini aşan çok yönlü problemler var. Bu problemlerin çözümü, eksikliklerin giderilmesi her kesin bu topraklardaki insanlara el atmasından geçiyor. İnsan İslam dünyasını gezdikçe bir dakika bile dinlenmeye hakkının olmadığını, son nefese kadar her anını değerlendirmesi gerektiğini anlıyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi