“Üniversite gençlerini okurken evlendirmeli mi?”
Afşin kardeşimiz, evliliğin gençlere yönelik bir cephesiyle ilgili düşüncelerini şöyle yazıya döküyor:
“Evlilik öncesi dönemde, özellikle üniversite okuyan gençlerin yaşadığı sıkıntılarda cemiyetin sorumluluğu sanki biraz az seslendirilmiyor mu? ‘Oğlum-kızım okusun da hele...’ düşüncesindeki anne-babalardan imkânı olanlar çocuklarını evlendirmemekle bir noktada onların yaşadığı sıkıntılara, maddî-mânevî bunalımlara, günah dolu sokaklarda, anfilerde, otobüslerde... yitip gitmelere sebep-suç ortağı olmuyor mu? Bu sıkıntıların boyutunu, şehvet akan sokakların varlığını düşündüğümüzde evlâtlarını evlendirmeyi maddî sebeplerden ötürü erteleyen, önemsemeyen cemiyette-ailelerde bir şuur eksikliği yok mu? Özellikle imkânları müsait olan aileler için...
“Sonra hangi maddî gerekçe gencin yaşadığı sıkıntılara, düştüğü günah çukurlarına gerekçe olabilir? Meseleyi genç için ‘Evlenmiyor öyleyse günah işlemesi normal’ noktasına getirmek istemiyorum ama bence geç evlenmenin getirdiği sıkıntı ve hatalarda bu sosyal bilinç eksikliğinin derin etkisi var.”
***
Bu düşünceniz gayet isabetli. Bu zamanda, imkânı olanlar bir an önce; olmayanlar ise, bu imkânı sağlamaya yönelik çalışmalar yaparak çocuklarını evlendirerek, gayr-i meşrû hayatın çirkefinden kurtarmalı. Bu bir vecibe zaten. Anne-babanın temel görevleri şöyle sıralanıyor:
* Çocuğuna güzel bir isim koymak,
* İslâm ahlâkıyla eğitip terbiye eğitmek.
* Hayatını kazanacak bir meslek öğretmek.
* Ve zamanı gelince evlendirmek.
Ne var ki, diğer üç vazifeyi bihakkın yapmaksızın; evlendirmek de sağlıklı, dirençli bir aile yuvası kurmaya yetmiyor. O zaman da başka problemler sökün ediyor. Nitekim, evlenen gençler, sağlam bir dinî, ahlâkî eğitim alıp ruh ve duygularını geliştirmedikleri için düzenli bir aile hayatı sürdüremiyor.
Ayrıca, bu bahsettiğiniz dejenerasyon lise, hatta ortaokullara kadar sirayet etmiş. Acaba hayatı anlamamış, kendisini anlamamış, duygularına istikamet vermemiş gençleri, sırf evlilikle kurtarabilir miyiz? O halde, daha pek çok problemleri beraberinde getirmeyecek mi?
Öyle ise, önce kendimizi, duygularımızı, nefsimizi tanımalıyız? Akıl, gadap (savunma mekanizması) ve kuvve-i şeheviye (yeme, içme, gezme, eğlenme ve her türlü menfaatli şeyi cezbetme), yani bu temel duygular, yetenekler “vasat/denge” derecesinde tutulamadığında ifrat ve tefritlerinden haksızlıklar, zulümler, işkenceler, egoizm, enaniyet, aldatma ve sâir durumlar ortaya çıkıyor.
Genç evliler, kendi arzu ve istekleri istikametinde bir hayat sürdürmek istiyor. Eşler, vazifelerini ve birbirine karşı haklarını bilmiyor. Bilse de o eğitim ve terbiyeyi almadığından uygulamıyor. Buradan ağız kavgaları ve tartışmaları çıkıyor.
Her meselede, “Bence, sence”ler giriyor. Oysa, “Bence, sence” olunca, bu işkence çekilmez oluyor. Yani, bu hayat, “Kur’ânca ve Sünnet-i Seniyyece” yaşanmalıdır. Herhangi bir anlaşmazlıkta hakem, Kur’ân ve Sünnet olmalıdır. Aksi halde, hissî, indî ve nefsî olarak verilen kararlar âdil olmuyor. Dolayısıyla ağız dalaşları, tartışmalar daha büyük problemleri ve kavgaları doğuruyor. Ve ne yazık ki, ayrılıklara gidilip, yuvalar yıkılıyor, boşanmalara kadar dayanıyor!
Bu arada okuyan bayan, “kariyer” ile çalışarak, “ekonomik özgürlüğünü” kazanmak istiyor. Duruma feminizm anlayışı da müdahil oluyor. Ekonomik özgürlük, cesareti ve cömertliği getiriyor. Halbuki, “Ahlâk ve faziletler, hüsün ve hayır çoğu nisbîdirler. Nev'den nev’e geçtikçe değişir. Sınıftan sınıfa nâzil oldukça ayrılır. Mahalden mahalle tebdil-i mekân ettikçe başkalaşır. Cihet muhtelif olsa muhtelif olur. Fertten cemaate, şahıstan millete çıktıkça mâhiyeti değişir. Meselâ: Cesaret, sehavet, erkekte gayret, hamiyet ve muâvenete sebeptir. Kadında, nüşuze, vakahata, zevc hakkına tecavüze sebep olabilir.”1
Son paragrafı açıklarsak, cesaret ve cömertlik eş olarak erkekte olursa gayret, fedakârâne çalışma ve yardımlaşmayı getirir. Bu hasletler eş olarak bayanda olursa, nüşuze, yani, kadının eşine itaat etmek istememesine, geçimsizliğe, kötü muâmeleye; vakahata, yani, küstahlığa ve arsızlığa sebep olabilir.
Feminizmin fert, aile ve toplumdan götürdüklerine temas edeceğiz. Ama, ondan önce de, sağlıklı bir yuva kurmanın yolunun; kendimizi, yani, ruhumuzu/duygularımızı ve kalbimizi keşfetmekten geçtiğini ortaya koymaya çalışacağız.
Dipnot:
1- Sünûhat, Yeni Asya Neşriyat, Aralık 2007, s. 44.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.