'Peçe'yi kızlar değil, bazı rektörler takacak!
Sabahleyin "helvadan put" yapıp da, öğleden sonra acıkıp yiyen "Cahiliye Arapları"nı görmüştük de; yaptıkları "korkuluk"lardan korkup da, vaveylâ koparan "çağdaş köylü"leri görmemiştik...
Şu "başörtüsü" tartışmaları vesilesiyle onları da gördük.
Malûm, köylerdeki "tarla"ların her birinde "korkuluk"lar vardır!.. Kimi "eski elbise"lerden korkuluk yapmıştır, kimi de "öküz başı"ndan!..
Tarlanın ortasına dikilmiştir ki; sebze-meyveye "kuş" dokunmasın!..
Sizin anlayacağınız;
O "korkuluk"lar, "kuşlar" için yapılmıştır!..
Gelin görün ki;
Bazı tarla sahipleri, özellikle boş bulundukları ve dalgın oldukları zaman kendi diktikleri bu korkuluklardan korkarlar!
Türkiye'deki "laikçi azınlık" da böyle...
Kendi "korkuluk"larından kendileri korkup, basıyorlar yaygarayı!..
Meselâ, diyorlar ki;
- "Laikliğin olmadığı yerde bilim de olmaz, demokrasi de... Anayasa değişikliği, vatandaşları kamplara ayırarak kaotik bir ortama sürükleyecektir."
- "Türbanı, özgürlük adına bir siyasal simge gibi kullanmak isteyenler; üniversitelerin ve üniversite öğretim üyelerinin temel haklarından biri olan düşünce özgürlüğünü kullanmalarına dahi tahammülleri olmadığını örneklerle göstermektedirler."
- "Türkiye, türban sorunu ile bir çatışma ortamına sürüklenmektedir... Osmanlı İmparatorluğu'nu çöküşe götüren gerici ve bağnaz anlayışın bir uzantısı olan bu yaklaşım, Türkiye'nin, AB ile entegrasyon sürecinde de sıkıntılar yaratacak ve Türkiye'yi Avrupa'dan giderek uzaklaştıracak gelişmelerin habercisidir."
Görüyorsunuz, "korku"ları tek değil!..
"Laikliğin elden gitmesi"nden korkuyorlar!.. "Düşünce özgürlüğü"nün kalkmasından korkuyorlar!.. "AB hedefinden uzaklaşmak"tan korkuyorlar!..
LAİKLİK, DİNSİZLİK MİDİR?
Tabiî, korktukça da saçmalıyorlar!..
Meselâ, şunun hiç farkında değiller:
Laiklik, "dinsizlik" midir veya "İslâmiyet'e alternatif yeni bir din" midir ki; "başörtüsü" geldiğinde "laiklik" gitsin!..
Kimbilir, belki böyle düşünüyorlardır!..
"Marksist"liklerini, "ateist"liklerini kamufle etmek için "laikliği" kullanıyorlardır!..
Ama, bu kılıf, laikliğin bir "dinsizlik" gibi algılanmasına yol açıyor, hiç farkında değiller!..
Bir de, şöyle bir "korku"ları var:
"Bu iş, türbanın üniversiteye girmesiyle sınırlı kalmayacak... Bir süre sonra Peçe de girecek, çarşaf da!.. Bir gün, Taliban'ın Afganistan'ına döneceğiz!"
O halde ne yapmalı?..
"Yasak"ları devam ettirmeli!..
Ne kadar acı değil mi;
Bu adamlar, daha düne kadar Cumhuriyet'le birlikte "kul"luktan "vatandaş"lığa geçtiğimizi ve "özgür bireyler" olduğumuzu iddia ediyorlardı!..
Demek ki, o zaman "karınları tok"tu!..
Şimdi acıkmış olmalılar ki, "kendi kavramları"nı yiyorlar!..
"özgürlüğü" yiyorlar!..
"Demokrasi"yi yiyorlar!..
Daha düne kadar, "devletin dine, dinin de devlete karışmaması" olarak tarif ettikleri "laikliği" yiyorlar!..
Evet, evet;
Kendi "korkuluk"larından korkuyorlar!..
Ama, korkmalarına hiç gerek yok!..
ESKİ REKTöRLERDEN TEMİNAT!
Zira, korktukları hiçbir şey başlarına gelmeyecek!.. üniversiteye "peçe" de girmeyecek, "çarşaf" da!..
Hayır, bu "teminat"ı ben veriyor değilim... Bu teminatı "rektörler" veriyor!.. Hem de ODTü'nün ve Aü'nün rektörleri!... Hem de 17 yıl önce, yani 1991'de!..
Efendim, olay şu:
Malûm, 1992 yılında SHP-DYP Hükümeti döneminde, bazı üniversitelerde okuyan kız öğrenciler, başörtüsü taktıkları gerekçesiyle disiplin cezalarıyla cezalandırıldı, derslere ve sınavlara alınmadı. Bunun üzerine başörtülü öğrenciler, öğrenim haklarının ihlâl edildiği gerekçesiyle Meclis İnsan Hakları İnceleme Komisyonu'na başvurdu.
Başvuru kabul edilerek Alt Komisyon kuruldu.
Meclis İnsan Hakları İnceleme Komisyonu Başkanı ve SHP Mardin Milletvekili Ahmet Türk, DYP İzmir Milletvekili Mehmet özkan, DYP Kırıkkale Milletvekili Hacı Filiz ve Ankara Milletvekili Mustafa Tınaz Titiz'den oluşan Alt Komisyon, Ortadoğu Teknik üniversitesi, Ankara üniversitesi ve Hacettepe üniversitesi rektörlerini makamlarında ziyaret edip başörtüsü konusunda uygulamalarını ve görüşlerini aldılar.
Gerisini, muhabirimiz Kenan Kıran'ın haberinden okuyalım...
Meselâ, Ankara üniversitesi Rektörü Prof.Dr. ünal Akbay demiş ki;
"31 Temmuz 1991 tarihine kadar kılık kıyafeti serbest bıraktık. Bu arada hiçbir olay olmadı. Ancak bu tarihte yayınlanan Anayasa Mahkemesi kararı üzerine 11 Eylül 1991 tarih ve 3011 sayılı A.ü. Yönetim Kurulu kararı alındı. Yasak işletilmeye başlandı.
Ancak bu karara göre öğretim elemanlarımızın başörtülü öğrencileri kesinlikle sınıftan çıkarma yetkileri yoktur, başörtülü öğrencilerimize ikna metodu ile yaklaşıp muvaffak olamaz iseniz, 'İdareye bildirin' dedik. Bunu bütün öğretim elemanlarına duyurduk. Sadece Eğitim Bilimleri Fakültemizde biraz fazla ceza uygulaması oldu. Ancak uzaklaştırma cezası verilmedi...
(...)
Hangi fakültemize giderseniz gidin başörtülü öğrenciler okula devam ediyorlar. Ancak öğretim elemanları bize ihbar ettiler. DGM savcısının karşısına çıktık. Takdir edersiniz ki, bu bizim için hoş değil."
Ortadoğu Teknik üniversitesi'nin (ODTü) Rektörü Prof.Dr. ömer Saatçioğlu'nun "rapor"a yansıyan ifadeleri de şöyle:
"Başörtüsü serbest bırakılınca peçe de gelir mi diye endişe ettik. Fakat herhangi bir olay olmadı. Ancak 31 Temmuz 1991'de yayınlanan gerekçeli karara göre Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararının yürürlükte olduğuna hukukçularımız karar verdiler. Bölüm başkanları, dekanları prensipte görüş birliğine vardılar. Böylece yasağı devam ettiren yönetim kurulu kararı oluştu."
Hacettepe üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Necdet Serim de şöyle konuşmuş:
"İnanç konusu tartışılmaz. üniversiteler ile ilgili bütün olaylara rektörler mutlak hakim gibi değerlendiriliyor. Bu kanaat doğru değildir. Ben ancak kararları tatbik ederim. Kurumumuzda bir tartışma var. Bazı arkadaşlar, 'başörtüsü takılsın', bazıları da 'takılmasın' diyorlar. Başörtüsü yasağı önce disiplin yönetmeliğimizin 7/h maddesi olarak mevcut iken sonradan kalkıyor. Bu kararı alırken YöK hükümetle ortak oluyor.
7/h maddesi yürürlükten kalkınca konu senatomuzun gündemine geldi. Bu konu üzerinde ısrarlı olundu. Birtakım arkadaşlar başörtülü talebe görmek istemiyor. Bazı arkadaşlar ise ‘fark etmez’ diyor. Bu realitedir. Neticede senatomuz yasağın devamına karar verdi."
O ZAMAN öYLEYMİŞ!
Peki, sonuçta ne olmuş?..
Komisyon üyeleri, bu görüşmelerden sonra, oturup bir rapor yazmışlar... "öğrenciler haklı" demişler... "Başörtüsü takmalarından dolayı öğrencilere verilen disiplin cezaları hukuki mesnetten yoksun" demişler...
"çünkü" demişler;
"Tarifi yapılmayan suçun cezası olmaz!.. Bazı üniversitelerimizde başörtüsü takmaktan dolayı verilmekte olan disiplin cezaları insan haklarına ve temel hak ve hürriyetlere aykırıdır kanaati komisyonumuzda hasıl olmuştur. Şu ana kadar verilen disiplin cezalarından dolayı mağdur olan öğrencilerin mağduriyetleri giderilmelidir."
Pekiii, 1991'de böyle bir "rapor" hazırlanırken, 1997'de uygulanmaya başlanan "başörtüsü yasağı"nı nasıl izah edeceğiz?..
"Konsept" meselesi efendim, konsept meselesi!..
"Rüzgâr" meselesi efendim, rüzgâr meselesi!..
Rüzgâr hangi yönden eserse!!!..
Yersen!..
PEçEYİ BİRİ TAKACAK, AMA KİM?
Rapordaki ifadeler, elbette önemli... Ama, bana göre Prof.Dr. ömer Saatçioğlu ve Prof.Dr. ünal Akbay'ın ifadeleri, özellikle "bugünkü korkulara cevap vermesi" açısından son derece önemli!..
Ne diyor Prof. Saatçioğlu;
"Başörtüsü serbest bırakılınca peçe de gelir mi diye endişe ettik... Ama, herhangi bir olay olmadı."
Prof. Akbay da diyor ki;
"Kılık-kıyafeti serbest bıraktık... Bu arada hiçbir olay olmadı."
Bu ifadeler, sanıyorum, bugünkü vehim ve korkuları gidermeye yeterlidir!..
Yani, "korku"ya mahal yok!..
"Paranoyakça konuşma"ya da!..
Topluma, "korku ve vehim pompalama"ya da gerek yok!..
Hayır; "peçe" de girmeycek üniversiteye, "çarşaf" da!..
Haa, "üniversitede hiç peçeli insan olmayacak mı?" diye sorarsanız, "olacak" derim!.. "Evet, olacak!.. Ama kızlar değil, bazı erkekler takacak o peçeyi!.."
O erkekler de;
"Bazı rektörler" ve "bazı profesörler" olacak!.. "Utanç"larından kızaran yüzlerini gizlemek için takacaklar "peçe"yi!..
Tabiî, "utanacak yüz"leri varsa!..
Yüzleri "keçe"leşmemiş ise!..
İşte, "peçe"yi onlar takacak!..
--------
Herkes katlanacak!
Bugüne kadar hep şunu söylediler:
"Hiç kimse Anayasa'nın ve yasaların üzerinde değildir... Herkes Anayasa ve yasalara uymak zorunda!"
Tabiî, "başörtüsü yasağına gerekçe" olarak söylediler bunu...
Yasağın, "Anayasa"ya ve "yasa"lara dayandığını söylediler...
Eee, şimdi ne olacak?..
AK Parti ile MHP uzlaştı ve işte "Anayasa"yı değiştirdi.
Anayasa'nın değişen 10. ve 42. maddeleri mealen diyor ki;
"Yasak" yok, "herkes üniversiteye gidebilir!"
"Anayasa" ve "yasa"ları dayanak yapanların samimiyetlerini asıl şimdi göreceğiz... Bakalım "Meclis'in kararı"na saygı gösterip, "Anayasa'nın emri"ni mi tatbik edecekler yoksa, yine "bin dereden su" getirmeye devam mı edecekler?..
Başörtülü öğrenciler, "yasak"lara yıllarca katlandılar!..
Bakalım, "yasakçı"lar getirilen "özgürlük"lere tahammül edebilecek mi?..
Bekliyoruz... Hep birlikte göreceğiz gerçek çehrelerini!..